Referandum sonucunda Anayasa'dan geçici 15. maddenin çıkarılmasıyla beraber darbe yapan askerlerin yargılanıp yargılanmayacağı gündeme oturdu. 12 Eylül'deki referandumun ertesi günü, Türkiye'nin çeşitli köşelerinden vatandaşlar ve sivil toplum kuruluşları mahkemelere başvurarak 1980 darbecilerinin yargılanmasını talep etti.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin yaptığı açıklamada, bu değişiklik sayesinde bu tip başvuruların yapılabildiğini, soruşturmaların açılabildiğini fakat bundan sonraki işleyişin savcıların yapacağı çalışmalara kaldığını belirterek, "Şuan yargılanır ya da yargılanamaz diyemem" dedi.
Bir yandan zaman aşımı olup olmadığı tartışıla dursun, bir de yargılamanın kimin yetkisinde olacağı tartışmaları alevlendi. Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet başsavcı vekili Hamza Keleş 12 Eylül darbesini gerçekleştiren Milli Güvenlik Konseyi üyeleri hakkında yapılan suç duyurularında görevsizlik kararı aldı. Askeri darbeden sorumluları yargılama mercisi kim olacak tartışmaları Türkiye'de sürerken, dünyanın başka köşelerinde askeri darbenin -ve askeri darbe sırasındaki insan hakları ihlallerinin- nasıl yargılanmış olduğuna bakmakta fayda var.
Yunanistan ve Albaylar Cuntası
Yunanistan'da Georgios Papandreou'nun seçimleri tekrar kazanmasından korkan ve "komünist" bir tehlike olduğunu savunan bir grup albay 21 Nisan 1967'de yönetime el koydu. Başta albay George Papadopolous'un olduğu darbe ekibi siyasi partileri yasakladı, askeri mahkemeleri kurdu, 7000'e yakın kişi hapse atıldı, birçoğu işkenceye maruz kaldı. Atina Politeknik'teki öğrenci protestolarını bastırmadaki skandaldan sonra Ioannis'in karşı darbeyle başa geçmesiyle rejimin sonu yaklaşmaya başladı. Kıbrıs adasında bir askeri darbeye destek vererek adayı kendine bağlama hevesinde olan Ioannidis, Türkiye'nin müdahalesi karşısında büyük bir hüsrana uğradı. Sivillerin ön perdede olduğu rejimde, Kıbrıs fiyaskosunun ertesi günü 23 Temmuz 1974'te eski politikacıların da davet edildiği bir toplantı ile "metapolitefski" yani sivil hükümete görevin devredilmesi süreci başladı
Toplanan kurulun davetiyle sürgünden dönen Karamanlis, bir kaç ay sonra yapılan seçimlerde zaferi kazandıktan sonra askeri rejimin yargılanma süreci başladı. Türkiye ile sıcak bir savaşın ihtimalini de göz önüne alan sivil hükümet askeri rejimin yargılanması sürecinde temkinli bir tutum sergiledi. 24 Kasım 1974'ten itibaren gözaltına alınan darbe liderinin davası 28 Temmuz 1975'te başladı. Darbeyi başlatanlarla sınırlı tutulan dava sırasında, Papadopolous başkan olduğu için dokunulmazlığı olduğunu iddia ettiyse de, mahkeme başkanlığının meşru olmadığını ilan ederek bu savunmasını kaale almadı. 23 Ağustos 1975'te sona eren davada cuntanın baştaki isimleri vatan hainliği suçundan idam cezasına çarptırıldı. Karamanlis daha sonra bu cezaları ömür boyu hapse cevirdi. Papadopolous ve diğerleri ömürlerinin sonuna kadar hapiste kaldı
Atina Politeknik Üniversitesindeki öğrenci ayaklanmasında asker ve polisin sivillerin ölümüne yol açmasının yargılandığı davada da 20 kişi mahkum edildi, Ioannidis yedi defa ömür boyu hapis cezasına çaptırıldı Ayrıca, sivillerin mahkemelere başvurmasıyla Karamanlis hükümeti doneminde askeri polis üyeleri (EAT/ESA) işkence uyguladıkları için yargılandılar Bu mahkemeler sonucunda da 40'a yakın asker ve polis 23 ila 7 yıl arasında cezaya çarptırıldılar
Arjantin ve Kirli Savaş
Arjantin'de 1976 ile 1983 yılları arasında gücü ele geçirmiş olan askeri rejim, ekonominin kötüye gitmesi, askeri rejimin içinde çıkan çatlaklar, artan sivil toplum protestoları ve son olarak da İngiltere ile Malvinas/Falkland savaşında ordunun beceriksizliğini kanıtlamasıyla yönetimi sivillere terk etme kararı aldı. Seçimle gelen Alfonsin hükümeti, secim öncesi yaptığı sözleri tutarak Kirli savaşın sorumlularını yargılama sürecini başlattı.
Askeri rejim doneminde "kaybolan" tutuklulara ne olduğunu ortaya koymak ve bu dönem boyunca yaşanan işkence ve ölüm vakalarının soruşturmasını yapmak adına Kayıplar Ulusal Komisyonu (CONADEP) kuruldu. Komisyonun raporu sonucu ortaya çıkan tablo insan hakları ihlallerinin çarpıcı boyutlarını ortaya koydu. Askeri rejimin başındakilerin yargılanmasına 23 Nisan 1985'te başladı. Komisyonun "Bir Daha Asla" başlıklı raporunun ortaya koymuş olduğu gibi, Arjantin'de askerler tarafından işlenen suçlar sadece üst kademelerle sınırlı değildi. Üst kademedeki ve ast kademedeki "emirleri uygulayan" askerlerin yargılanması, ordunun kendini tehdit altında hissetmesine ve sivil hükümete bu "rahatsızlığını" yansıtmasına yol açtı. Alfonsin hükümeti, yargılamanın biraz da olsa önünü keseceğini umarak "Ley de Punto Final" diye bir kanun çıkararak Kirli Savaş kurbanlarının mahkemelere şikayette bulunmaları için 60 günlük bir son başvuru tarihi koydu. Mahkemelerin yıllık tatilde olacaklarını bu sebepten dolayı da başvurularla ilgilenemeyeceğini hesap eden hükümet, mahkemelerin yıllık tatillerini ertelemesiyle zor durumda kaldı, mahkemeler yüzlerce insan hakları ihlalleri ile ilgili davayı başlattılar.
"Yüzü boyalılar" olarak bilinen "carapintadas" adlı bir grup isyancı, askeri kanunlar altında muaf tutulmayan askerlere karşı devam eden davaların iptal edilmesini talep ederek bir dizi ayaklanma çıkardılar. Alfonsin hükümeti, demokrasiye geçiş sürecinin sağlıklı olarak devam edebilmesi adına, askerlerin lehine bir kanun daha çıkarttı. Bu kanuna göre diktatörlük döneminde emirleri uygulayan askerler "itaat" ettikleri nedeniyle yasal olarak suçlanamazlardı. Fakat askeri rejimin başındaki generallerin yargılanma süreci devam etti.
Jorge Rafael Videla, Emilio Eduardo Massera, Roberto Eduardo Viola, Armando Lambruschini, Raúl Agosti, Rubén Graffigna, Leopoldo Galtieri ve diğer üst kademedeki askeri liderler ömür boyu hapse mahkum oldular. Alfonsin'den sonra başkanlığa oturan Carlos Menem hükümeti, geçmişle barışın sağlanması gerektiğini savunarak, 1990 yılında üç yüze yakın askeri affetti. Bu çok tartışılan karar, Arjantin'in askeri rejimle hesaplaşmasının sonu değildi ama. Özellikle Nestor Kirchner doneminde askeri rejim liderlerinin yargılanması tekrar gündeme geldi. Artık ülkenin meşru liderleri olarak görülmeyen Videla ve Viola'nın resimleri resmi binalardan kaldırıldı, bir yargıcın Menem hükümetinin verdiği af kararının anayasaya aykırı olduğunu ilan etmesiyle Yargıtay af kanunlarını iptal etti ve Nisan 2007'de Videla ile Massera ömür boyu hapis cezalarının geri kalan kısmını tamamlamak üzere ev hapsine mahkum oldular. Yeni adli kanıtların da ortaya çıkmasıyla Temmuz 2010'da bir grup solcu aktivistin hapisteyken öldürülmesiyle ilgili Videla'nin tekrar yargılanma süreci başladı.
Pinochet ve evrensel yargı
Şili'de askeri rejimden sivil hükümete geçiş süreci Arjantin ve Yunanistan örneklerinden çok farklı bir şekilde gerçekleşti. Kıbrıs ve Falkland/Malvinas fiyaskolarıyla güçsüz ve apar topar yönetimi terk etmekte kalan Yunanistan ve Arjantin askeri rejimleri, onları takiben gelen sivil hükümete demokrasiye geçiş süreci boyunca engel olmaya çalışmadılar. Şili'de ise 1973'te hükümete el koyan Augusto Pinochet önderliğindeki askeri rejim, gücü kolay kolay teslim etme yanlısı değildi. 1988 yılında yapılan referandumda 1974'ten beri Şili'ye başkanlık eden Pinochet'nin tekrar seçilmesi önerisine yüzde 56 oyla karşı çıkıldı. Her ne kadar bu "hayır" oyu demokratik başkan ve parlamento seçimine yol açtıysa ve Patricio Aylwin görevi 1990'da Pinochet'den teslim aldıysa da askeri rejimin Şili'deki vesayeti bitmedi. Pinochet 1980 Anayasası çerçevesinde Genelkurmay başkanlığı görevinde 1998 yılına kadar bulundu ve bundan sonrada parlamentoda senatör olarak görev almaya devam etti.
Pinochet'nin süregelen vesayetine en büyük darbe İspanya'dan geldi. Londra'da sağlık nedenleri dolayısıyla bulunan Pinochet. İspanyol yargıç Baltasar Garzon'un uluslararası tutukla emri talebi üzerine 1998'de gözaltına alındı. Garzon, Pinochet'yi İspanyol diplomat Carmelo Soria'nin suikastı ve İspanyol vatandaşlarına karşı işlenen 94 işkence vakasında sorumlu olmaktan tutuklama emrini çıkartmıştı. İngiltere'de bir sene boyunca ev hapsinde tutulan Pinochet, İngiltere, Amerika ve hala sancılı sivil asker ilişkileriyle mücadele eden Şili'nin talepleri üzerine, İspanya'ya değil kendi ülkesi Şili'ye iade edildi. Havaalanında destekçilerinin sevinç gösterileriyle karşılanan Pinochet'nin dokunulmazlığı 2000'de parlamentonun anayasa değişikliğini onaylaması ve Pinochet'ye ömür boyu senatörlük görevinden istifa etmesi karşılığı dokunulmazlık hakkı tanıdı. Fakat Şili Yüksek Mahkemesi Ağustos 2000'de Pinochet'nin dokunulmazlığının kaldırılması talebini onayladı, ve böylece İspanya'nın ön ayak olmasıyla başlayan süreç Şili'nin ulusal mahkemelerinde devam etmeye başladı. Yaşlılık ve bunaklık gibi sağlık sorunları bahane edilerek, Pinochet'nin yargılanmasının önüne geçilmeye çalışılsa da savcılık bu iddiaları kabul etmedi. Her ne kadar ev hapsinde tutulsa da Pinochet sorumlu olduğu çeşitli insan hakları ihlalleri suçlarından mahkum edilemeden ve suçlarıyla hesaplaşmadan 2006 yılında 91yaşında öldü. (OY/EÜ)
_____________________________________________________________________________
* Oya Yeğen, Boston Üniversitesi Siyasal Bilimler Doktora öğrencisi.