Latin Amerika'nın muhteşem edebiyatçısı, kıta Amerika'sının Yaşar Kemal'i diyebileceğimiz Gabriel Garcia Marquez "Yüzyıllık Yalnızlık" romanının girizgâhında "Dünya öylesine çiçeği burnunda iken ve birçok nesnenin adı dahi yokken ve dahi o adları yoklardan bahsedilirken parmakla göstermek gerekirdi" der...
Yüzyıllık Yalnızlık'ın mekân olarak tarif ettiği Mocando, aslında yirmi haneli bir köydür. Ama hikâye o denli ustaca kurgulanmıştır ki okur Mocando'yu bütün bir dünya, Buendia ailesini de bütün bir insanlık soyu içinde kendi coğrafyasındaki bir başka kavim olarak algılayabilir. Dörtyüz elli sayfalık muhteşem romanın sonunu Marquez şöyle bağlar: "Yüzyıllık yalnızlığa mahkûm edilen soyların, yeryüzünde ikinci bir deney fırsatları olamazdı..."
Doğrusu roman kurgusu içinden sahici hayata döndüğümüzde farkına varılması gereken şu ki; kendi rızaları dışında Ortadoğu'da Arap, Fars ve Türklerin ve uluslararası güçlerin de işin içine katılması ile tarihi Kürdistan dört parçaya bölünür.
Her ülkenin kendi Kürdistan'ı ama adı Kürdistan olmayan bir coğrafyası en son yüzyıl evvel son nokta konularak oluşur. Türkiye Kürtleri, 1925 Şêx Saîd Kıyamı sonrasında Marquez'in yalnızlığına benzer ucu ölüm ve sürgünlüklere açık yüzyıllık yalnızlığa mecburi iskânlarla mecburen merhaba dediler
Kürtlerin eşraf ve eşhasları ya idam edildi ya da aile efratları ile birlikte uzun sürgünlüklere, kimliksizliklere mecbur bırakıldılar. Cumhuriyetin tekçi, reddiyeci, imha ve inkârcı Kemalist politikası Kürt adını dahi yasaklamayı kendi varlık sebebi saydı.
1960 darbesinden sonra kısmen Avrupa'daki değişim rüzgârları ile sınırlı çokçu siyaset Türkiye siyaset arenasında Kürt kimlikleri ile varolmaya gayret eden Kürt entelektüelleri Türk(iye) Sosyalist Hareketinin Kürt dünyası içindeki benzerleri / yansıları olmaktan öteye gidemediler. (İstisnaları olsa bile bu böyle!)
1980'lerle beraber PKK yeni bir söylemle üstelik silahla adeta küllerinden doğan ve en basitinden Kürtçe dilinin yasaklı olduğu, mahpuslarda "Türkçe Konuş, Çok Konuş" sloganının egemen olduğu bir ortamda yeni bir siyasal mücadele başlattı. Bu yeni bir sürece işaret edişti.
1980'lerle beraber PKK yeni bir söylemle üstelik silahla adeta küllerinden doğan ve en basitinden Kürtçe dilinin yasaklı olduğu bir ortamda yeni bir siyasal mücadele başlattı. Bu yeni bir sürece işaret edişti.
1925 Şêx Saîd Kıyamı ile başlayan ret, 1960'lar sonrasında Türk(iye) sol hareketine tabiyet, 1980'ler sonrasında farklı bir Kürt varoluş kimliğine eviriliyordu. Birçok Kürdün ruhunu okşayan bu yeni dönem çok büyük altüst oluşları ve insan ve maddi değer kayıplarını da beraberinde getirdi.
Ama beraberinde bir somut gerçekliği de kabul ettirdi ki; Kürtler artık vardı ve varlıklarından kaynaklı doğal haklarına sahip olmaları en sıradan ve kabullenilmesi gereken haklarıydı.
Yüzyıllık Yalnızlık, Kürtlerin yüzyıllık yalnızlığı 21. yüzyılda aşılabilecek miydi? Bir tarafta Amerika Birleşik Devletleri NATO ilişkisini de işin içine katarak Kürt meselesini bir güvenlik meselesi gibi sayacak. Öte tarafta ise Avrupa Birliği Kürt meselesini bir insan hakları meselesine indirgeyecek.
Kürtler, bu sınırlamayı kabul edecek miydi?
Kürtler şimdi yeni bir kavşak noktasında!
Adları dahi yoklar ve parmakla işaret edilen dönemlerden, artık en üst düzeyde muhatap alınacak bir aşamaya gelinişin arifesinde.
Bu dönem artık diplomasi dönemi. Çatışma kültüründen müzakere kültürüne adapte olmanın dönemi. Çatışmalı toplumlarda anlaşmazlıkların çözümünde arabuluculuk yapabileceklerin siyasi şehvetlerini bir yana bırakarak meselenin çözümüne; arınmış, saf bir duruş ve mantalite üzerinden müdahil olmalarının zamanı.
Büyük katılımla sadece Kürtlerin değil, Ankara siyasetinin de Abdullah Öcalan'ı müzakereci taraf olarak kabullenmeleri varılan nokta açısından büyük kazanımdır.
Bu müzakereye adım adım yaklaşılan süreçte ölçü bütün çatışma çözümlerinde olduğu gibi kabul edilebilir ortak paydalardan başlamakla mümkündür.
Büyük engeller, barikatlar, provokasyonlar elbette yaşanacaktır, hazırlıklı olmak gerek. Bu sebeple Paris'te üç Kürt siyasetçisi kadına yapılan vahşi suikast belki de bundan sonra yapılacak olanlardan sadece biridir. Kürtler Qasemlo, Şerefkendi gibi şahsiyetlerini de benzer Avrupa suikastlarında kaybettiler.
Muktedir, çözümde samimi olmak, sürecin baltalanmaması için şeffaf olmak ve provokasyonların açığa çıkarılması için üzerine gidilmesini sağlamak mecburiyetindedir.
Kürtler ise sükûnetini kaybetmeden yüzyıllık yalnızlıklarının sona erdirilmesi için dost çeperini yeni dönemin diplomasi diliyle taçlandırmak durumundadırlar. Çünkü yüzyıllık yalnızlığa mahkûm edilenlerin, maalesef yeni bir deney fırsatı yok. Velev ki, 21. yüzyıl Kürt yüzyılı olacak ise... (ŞD/YY)