Hatırlar mısınız bilmem, iki yıl önce İstanbul Esenyurt’ta bir mesele olmuştu.
Savcı yaptığı inceleme sonucunda “Eylemin ülkemizin en büyük şehri olan İstanbul ili dahilinde ve kamunun duyup öğrenebileceği bir zeminde gerçekleşmiş olması…” değerlendirmesinde bulunmuştu.
Alla alla, ne olabilir ki bu eylem! Kamunun öğreneceği zeminde, en büyük ilde falan gerçekleşen olay ne ki?
Sizi gugıllarda yoracak değilim elbet, bahsi geçen eylem bir düğündeki sarı, kırmızı ve yeşil motifler bulunan şal ile düğünde çalınan Kürtçe şarkılar.
Sonuç: Sarı-kırmızı-yeşil şal takan damat ve dokuz kişi tutuklandı. Damat ve 9 kişiye “örgüt üyeliği”, “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla 13,5 yıl ila 23,5 yıl arası ceza istendi. Damatlığını giyip girdiği düğün salonundan, yaptığı dans ve kestiği pasta sonrası örgüt üyesi olarak çıkan damat, birkaç gün sonra cezaevinden konuşmuştu: “Başımız dik, kültürümüze sahip çıkacağız.” Kendisi tahliye oldu mu hatırlamıyorum.
Erzurum’un bir ilçesinde DBP İlçe Eş Başkanlığı yapan, aynı zamanda çoban da olan Necati Yazıcı’nın evini basan polisler evde av tüfeği buluyor. Tüfek tam işlerine yaramıyor, bir şey daha lazım. Evi arayıp tarıyorlar, kızının eteğindeki sarı-kırmızı-yeşil renkleri görüyorlar. Yazıcı, tüfek ve üç renkli etekten örgüt üyeliği, propagandası ve daha aklınıza gelen her suçlama ile alınıyor.
Yine denk gelmişsinizdir. Son on yılda çokça artış gösteren bir uygulama devreye girdi. Düğün konvoylarına ceza kesmek! Fakat ceza sebebi sarı-kırmızı-yeşil mendiller oldu hep. Hatta Adana’da polis, ülkeye nefes aldıracak operasyon yapmış, büyük bir kahramanlıkla sarı-kırmızı-yeşil mendilleri çakmakla yakmıştı.
Henüz net olmayan görevliler de var tabi. Ardahan’da bir savcı ‘sarı-kırmızı-yeşil’ için “Suistimal edilen renkler” diye karar vermişti. Canım benim…
Nahif, kırılgan, sakin bir devlet aurası! Renklerin doğası ile oynamış Kürtler demeye getiriyor.
Tam bu sırada Adana’nın paralel evreni Elâzığ T Tipi Kapalı Cezaevi’nde, annesiyle birlikte kalan 3 yaşındaki Beritan Tosun’un sarı, yeşil, kırmızı renkli tokasına "ülkenin birliğini korumak" için el konulmuştu. Toka alındıktan sonra ülkenin birliği de korunmuş, her şey nizami düzenine geri dönmüştü.
Mahkemelerin bir başka önemli mesaisi de “poşu”… Newroz’larda yaşanan güncel bir durum. Son Newroz’da bile para cezaları kesildi, alana alınmadı binlerce kişi vs. Her şey üç renk sendromu ile bağlantılı.
Üç renkte gördü mü tepesi atan, baş ağrıları tutan bir devlet var.
Durumla baş edemeyen Cizre Emniyeti, 2017 yılında ilçedeki düğünlerde sarı-kırmızı-yeşil mendillerin bir arada sallanmasını, zafer işareti yapılmasını yasaklamıştı.
Örnekler çok, yaz yaz bitmez, lakin Batman’daki bir meseleyi eklemesek gönlü kalır.
Kozluk ilçesi 8-A sınıfından birçok öğrenci okuldan uzaklaştırılmıştı. Sebebi de şu: Resim dersinde çocuklar boya yapıyor. Öğrencilerinin yaptığı sarı, kırmızı, yeşil gökkuşağına disiplin cezası sonrası uzaklaştırma cezası geliyor. Üç renkle boya yapmaları “planlayarak hareket etmek” olarak kayıtlara geçmiş. Daha komiği de çocuklardan biri “ben polis olmak istiyorum” diyerek savunma yapması ve cezadan kurtulamaması…
***
Hasılı yok yok.
Üniversitede yazın gerçekleşen şenlikler sürecinden de dava açılmamış az Kürt öğrenci var. Malum uzun uzun halaylar kuruluyor.
Fonda değerli grup Pink Floyd’tan ‘mevziden mevziye’ çalıyor.
Tabii fırsat bu fırsat fotolar, videolar da siviller tarafından kayda alınıyor. Zaten çok geçmeden mahkemede soruluyor: “Bölücü Kürtçe şarkı önünde bölücü halay çekme” ne iş kardeş?
Ne bilim ne biz bu soruya cevap bulamamışken, Tatvan’da yardım-yataklıktan eşekler gözaltına alındı KCK sürecinde. Buna cevabı olan bir adım öne çıksın.
Beyin devrelerinize iyi gelecek bir olayı da hatırlatayım.
HDP PM üyesi Fırat Keser’in başına gelenler ibretlikti.
10 yıl önceki bir dosyası aniden tekrar hatırlanıyor ve Kobanê Davası bağlamına girdiği için bir şeyler üretilmesi lazım, tutuklama gerekçesi acil!
Mahkeme büyük bir deha örneği ile buluyor hemen ve diyor:
“Tanık Van’da yaşıyor. Van da Suriye ile Irak ülkelerine yakın, sınır bölgesi. Eee PKK de bu alanlarda aktif. O halde? Yaşadığı yerin yani ülkenin coğrafi konum itibariyle örgütün yapılanmasının bulunduğu bu iki ülkeye sınırlarının bulunması sebebiyle tutuklanmasına…”
Valla bak bu oldu. Gördüğünüz üzere Kürtlük ateşten gömlek değil, nükleerden yelek giymek gibi bir şey. Arka fonda Seyda Perinçek, “Dilimiz yasaklı olduğu için bakışlarımız uranyumludur” sözleri ile bir video tam buraya iyi giderdi, neyse.
***
Son bir haftadır ilginç şeyler oluyor.
Kürtlerin sevdiği renkler, giydikleri, yedikleri, içtikleri, söyledikleri yeniden keşfe çıkmış.
Mersin’de gençlerin çektiği bir halay ile başlayan süreç, her tarafa yayılarak zafer işareti çeken, halayda şarkılara eşlik eden herkesin görüntüleriyle emniyete ispiyonlanmasına vardı.
Devletin günlük örgüt propagandası, kırılganlık indeksi ve üyelik kotasına kurban aranıyor.
Herkesin bir şekilde iyi kötü, her şeye rağmen umudunu koruduğu zamanlarda, o kadar saçma evrelere geçiş yapıyor ki iktidar aklı, olanların münferit vakalar değil, bilinçli ve planlı yapıldığını görmek zor olmuyor.
Ülkedeki ırkçılık o kadar sıradan bir hale geldi ki, İçişleri Bakanlığı, elleri kelepçelenmiş gençlere şarkı ile yapılan ve servis edilen işkenceye “insanın yüreğini sevinçle dolduran şarkı” güzellemesi yapıyor.
Tiktok videolarına dadanmış, kim nasıl bir video çekmişse hepsi tek tek “suç” kapsamında paylaşılıyor. Telegram gruplarında nefret içerikleri ile postlar atılıyor yüzbinlerin önüne.
Mesela yazmışlar:
“Van Büyükşehir Belediyesi, ‘Türkiye Türk’tür, Türk Kalacak!’ yazısını silerek üzerine yeniden Kürtçe uyarılar yazdı. Belediyeye kayyum atanıp belediye başkanı içeri alınmalı mı?”
Mesela bir halay videosu paylaşmışlar ve demişler:
“İçişleri Bakanlığı acilen harekete geçmeli! Kürt-Türk çatışması çıkarma peşindeler!”
Gün içinde en az beş haber böyle geçilmiş her sayfada.
Tüm hikâye de “DEM’e gereğinden fazla yüz verildi”ye bağlanıyor, yanına da “mülteciler” ekleniyor, bol karşılaştırmalı.
Süreç, iki halk arasında iç savaş beklentili bir salya ile devam ettiriliyor.
Yemekten giyime, sözden harekete her şey “terör” kapsamına alınıyor. Son bir haftadır işler bu yönlü çığırından çıkmış durumda.
Tüm süreç ırkçı hezeyanlarla rahatça yürütülüyor. Bu böyle devam ederse, keskinleştirilen iki uç arasında bir patlağa dönüşmesi elbette olası. Lakin bu meseleden devlete ekmek çıkmaz.
En başa onlarca örnek almamın nedeni biraz bunu anlatmak. Sözlerden, şarkılardan, düğünlerden bu insanları caydıracağını düşünmek ya da bir kazanç elde edeceğini düşünmek gerçekçi değil, bunu özel savaş aparatları da iyi biliyor.
O halde sormak lazım: Ne amaçlıyorsunuz bu girişimlerle?
Sadece Kürt düşmanlığı ile açıklanabilir mi? Bence yeterli değil.
Lacan, onu Paris’teki bürosunda görmeye gelen binlerce insana ilk ve temel olarak bir soru soruyormuş: “Ne istiyorsun?”
Sormak lazım: Ne istiyorsunuz?
Tamam anladık, tamam görüyoruz. Elde avuçta hiçbir şey kalmadı. Söyleyecek sözünüz kalmadı. Sığınacak yer kalmadı! Sahip olduğunuz medyanın, dalkavuk ordusunun, şunun bunun yardımı ile istediğini rahatça söylüyorsunuz. HDP’ye, DEM’e, Kürtlere hakaret etmekten başka bir siyasetiniz yok. Tamam onu da anladık!
Tamam anladık iktidarsınız; arzu patlaması, volkan sıçraması yaşıyorsunuz yer yer, ona da tamam! Ama söyleyin hele ji bo xwedê, ne istiyorsunuz Kürtlerden?
Ayakkabısından, başına taktığından, diline doladığından, yediklerinden, sevinçlerinden, üzüntülerinden… Ne istiyorsunuz?
Devletin baş edemediği şey Kürtlerin “inandıklarıdır.”
Yıllardır her şeyini ortaya koyarak başaramadığı, satın alamadığı şey bu inanç. Kendisine gerçekten inananları bulamadığı evrende, her şeyiyle yok saydığı bir ideolojiye, bir halkın varlığına olan inançla sarsılıyor.
Kürtlerin inancı düşerse her şeyi düşer diye düşünüyorlar, olanların bir bağlamı da bu.
Kürtlerin davalarına, kültürlerine, yaşam isteklerine, neyi nasıl gördüklerine, liderlerine olan inancına inanamıyor devlet aklı!
Bu inancın dönüştüğü inadı gördükçe afakanlar basıyor.
Her şeye rağmen geride bu inancın büyüyen tohumlarının kalmasına inanamıyor, katlanamıyor muktedirler.
Özetle, DEM Parti MYK’sının açıklamasında geçtiği üzere, “Kürtlerin gündelik yaşam kıyafetleri suç değildir, halay çekmeleri suç değildir, zafer işareti suç değildir ama bunlara dönük her girişim suçtur, aleni ırkçılıktır.”
(ÖA/VC)