"Hangi çiçek, diğerini "sarı açtı" diye ayıplar?
Hangi kuş, 'farklı ötünce' diğerine yasak koyar?
Derisinden, dilinden ötürü öldürülüyor insanlar.
Ah insanlar!
Her şeyi bulup kendini bulamayanlar..." Charles Bukowski
Ne olduysa 2015 Haziran seçimlerinden sonra oldu. Hoş eminim şimdi diyeceksiniz ki; 'daha önce peki'!
Elbette öncesinde de vardı önyargılar, önyargılardan kaynaklı kimi örgütlü ya da değil nefret söylemleri, linçler...
Ama 2015 haziranı sonrası, bugünlere kadar sürüp gelenlere adeta milat oldu. Özetle adı Kürdü ötekileştirmenin miladı.
Çok öncesine gitmeme gerek yok! Son bir ay içinde yaşanan iki olay tipik gösterge...
ÖzDiyarbakır Seyahat şirketinde muavinlik yapan Şirin Tosun ailesiyle birlikte fındık toplayıcılığa gider Adapazarı'na.
Havanın yağışlı olduğu bir gün diğer mevsimlik işçi arkadaşları ile birlikte Adapazarı çarşı merkezine gider(ler). Aralarında Kürtçe konuştukları için altı kişinin saldırısına uğrarlar.
Şirin Tosun kafasından aldığı kurşun yarasıyla hastahaneye kaldırılır. Elli gün yoğun bakımda kalır. Sonra ruhunu teslim eder.
İkinci vaka, Çanakkale'den! Çanakkale 18 Mart uygulama ve araştırma hastahanesinde göz ameliyatı olan 71 yaşındaki eşine refakatçilik yapan 74 yaşındaki Ekrem Yaşlı bir başka hasta refakatçisinin sırf Kürtçe konuştu diye darp edilmesine maruz kalır.
Kafasına 20 dikiş atılır. "O kafamı soda şişesi ile kıran gencin annesine de kendisi orada yokken yardımcı olup ekmek vermiştim halbuki" der soranlara...
Hep böyle olmadı mı peki bu "veren, yardımcı olan" tarafın hali pür melali!
Durduk yerde sırf eşiyle, ya da arkadaşlarıyla Kürtçe konuştu diye insanlar niye darp ya da linç edildi / edilir!
Doğrusu uzun sosyolojik tahlillere hiç gerek yok! Bunca kin, nefret, hınç, ötekileştirme politikası günün her vaktinde topluma zerk edilince sonuç bu oluyor.
Önce yok sayıldı Kürt!
Sonra, "var ama Kürt kökenli Türk" oldu.
Sonra da topyekün "terörist" oldu Kürt.
Size şimdi buradan ne varlık ispatı yönünden, ne de köken edebiyatı üzerinden yeniden bir daha yeniden açıklamalar yazmama hiç mi hiç gerek yok.
Sadece tarihten bir örnek vereceğim. Bundan ikibinbeşyüz yıl evvel yaşamış Pers Kralı 1. Darius'u bilirsiniz. Doğulular Dara der Darius'a. Kral Dara dayanır Çanakkale önlerine meramı koca ordusu ile karşı yakaya geçmektir.
Ama boğazın suları öylesine azgındır ki, bir türlü geçit vermez Darius'un ordusuna. Çok öfkelenir Kral 1.Dara ve Çanakkale'nin ormanlarından sedir ağaçları kestirir. Tam üçyüz sopa ile döver / dövdürür boğazın hırçın sularını. Sonra köprü benzeri geçidini kurup öte yakaya geçer, geçirir ordularını...
Demem o ki; o Kral Dara var ya der, "Benden nefret edenlerden memnunum, çünkü beni güçlendiriyorlar. Beni sevenleri seviyorum çünkü kalbimi büyütüyorlar.
Beni terk edenlerden memnunum, çünkü hiçbir şeyin kalıcı olmadığını bana öğretiyorlar. Benim yanımda kalanlardan da memnunum, çünkü gerçek dostluğun anlamını bana onlar öğretiyorlar."
Dara'ın annesi Med'li bir Kürt'tür tarihi kayıtlara göre.
Bunca yılın Kürdüyüm; hayatımın hiçbir döneminde hiçbir Kürdün, Kürtçenin dışında bir başka dil konuştu diye birilerine bırakınız fiziki şiddet kullanmayı hakaretine dahi tanık olmadım, duymadım.
En çok masumane ve halisane duygularla "olsun, o da insandır" dediklerini duydum yabancı bildiklerine... (ŞD/PT)