* Fotoğraflar: Netflix.
Herkes öldü, şimdi ne olacak?
İlk sezonuyla büyük beğeni toplayan ve adından sıkça söz ettiren Kulüp dizisinin ikinci sezonu 15 Eylül'de Netflix'te yayınlandı.
Dizinin ilk sezonu 6-7 Eylül Pogromu ile kapansa ve en büyük dertlerinden biri Türkiye Yahudilerinin travmaları ve yaşadığı saldırılar olsa da, ikinci sezonun yayınlanma tarihi olarak 6 ya da 7 Eylül seçilmedi.
Pogromdan sonrasına bakışla açılan ve Rana Denizer'in gerçek hikâyesinden uyarlanan dizide anlatıcı bu kez 5 yaşındaki Rana. Rana'nın annesi Raşel (Asude Kelebek) ve anneannesi Matilda'nın (Gökçe Bahadır) gözünden ve yaşadıklarından yola çıkarak kurduğu küçük ve travma dolu dünyasındayız şimdi. İlk sezonda iki bölüm yönetmen koltuğunda gördüğümüz Seren Yüce, bu sezon tüm bölümlerin yönetmenliğini üstleniyor. Yüce'yi, "Çoğunluk" ve "Rüzgarda Salınan Nilüfer" filmlerinden tanıyanlarımız yeteneğini de hatırlayacaktır.
Rana
Baştan belirtmek gerekiyor ki ikinci sezon bizi ilk sezon gibi heyecanlandırmıyor, aksine boğucu bir havanın içine hapsediyor. Daha az politik gündem, daha az siyasal gerilim ve çokça kayıp. İkinci sezonda aralarında ana karakterlerin de olduğu bazılarını kaybetmek –üstelik bunlardan birini henüz ilk bölümlerde kaybetmek– dizinin havasını bir anda değiştiriyor.
Ve Rana'nın gözünden izlediğimiz ölümler ya da uğurlanışlar, bir tür "melek olma" haline hapsedildiği için bu kayıpların yasını tutmamız çok da mümkün olmuyor. Üzerimizde bir de İsmet (Barış Arduç) sopası var çünkü. Rana'ya verdiği minik hayat dersleriyle, esasen kızının üzülmesini istemediği için, tüm yas süreçlerini türlü oyunlarla bastırıyor.
Ölümlerden önce ise Raşel'in yaşadığı yalnızlığın hırsını herkesten çıkarmasına, o büyük gösterişli sofrada bir yeri olmamasına, bir işletme olarak Kulüp İstanbul'un yaşadığı zorluklara, Keriman'ın (Serra Arıtürk) assolistlik sevdasına ve Matilda'nın yine her güçlüğü idare etmeye çalışmasına tanıklık ediyoruz.
Turan Emeksiz
İlk sezonda baskın olan pogrom, Aşkale Kampı, Ladino dili, Sefaradların gelenekleri gibi temalar; bu sezonda yerini daha kişisel sorunlara bırakıyor. Arka planda ise Türkiye'nin siyasi gündemi minik detaylarla da olsa işlenmeye devam ediyor.
Örneğin şu oluyor: Öğrencilerin demokratik üniversite talebiyle yürüdüğü ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi önünde polisle çatışmaya girdiği anları izliyoruz ve sonra radyodan şu ses duyuluyor: "Malatya doğumlu İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisi 20 yaşındaki Turan Emeksiz hayatını kaybetti". Benzer bir şekilde Demokrat Parti iktidarının ülke siyasetine ve medyaya nasıl yön verdiğinin izini sürmek de mümkün. Gazetelerin manşetinde hava durumu, konser ve türlü etkinliklerin duyurularına yer veriliyor örneğin. Bu durum, dizideki karakterlerin ağzından da eleştiriliyor: "Şu an en önemli gündemimiz Alain Delon'un evlenmesi."
İkinci sezondaki baskın vurgulardan biri de "8 Eylül'de zengin olanlar". Fikret Kayalı (Halil Babür) ve Ali Şeker (İştar Gökseven) bunlardan ikisi. Tüm Pera'yı egemenliği altına almak isteyen ve pogromdan sonra sermayenin nasıl el değiştirdiğini gösteren karakterlerden biri Fikret Kayalı ve babası. Zengin olmalarını sağlayan ise Rum ve Ermenilerin mülklerine el koymaları.
Darbe
1955-1960 aralığında elbette 27 Mayıs 1960 Darbesi'ni de izliyoruz dizide: "Yaşasın ordu."
Bir Şabat mumu, bir düğün üzerinden Yahudi geleneklerine dair izlekler gördüğümüz dizide İsmet'in onayını almak için Müslüman olan ve daha nicesini yapan Raşel'in tansiyonu ise sezon boyunca düşmüyor. Raşel'in yeni kimliği ve Aysel oluşu, Matilda'nın "aynı mezara gömülemeyecek olmak" kaygısını olanca gücüyle besliyor. Bu hissin ne denli yıkıcı olduğunu son bölümde izleyebiliyoruz; ancak Raşel'in Müslümanlığına dair çok fazla söze de gerek kalmıyor.
Dizinin parlayan yıldızlarından birini çok erken kaybettiğimiz için ikinci sezonda en çok öne çıkan karakterlerden biri İsmet oluyor. İsmet'ten sonra ise muhakkak Rana. Rana'ya hayat veren Ada Erma, kendisinden katbekat büyük bir iş çıkarıyor.
Dizi ikinci sezondaki tüm kasvetine ve aksaklıklarına rağmen Türkiye'deki yerli yapımların vehametini düşününce "Hiç yoktan iyi" hissini izleyicide diri tutarak perdeyi kapatıyor.
Rıza Derviş Villası
1956 ile 1957 yılları arasında tasarlanan villa, Büyükada Nizam Caddesi 20 numarada konumlanıyor. Modern mimarlık mirasının Türkiye'deki önemli örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. |
(TY)