Türkiye adalete susamış bir ülke. Bir yandan yükselen haklar, özgürlükler ve adalet talepleri, diğer yandan değişen güç dengeleri ile geçmişi açıkça sorgulayan sesler, yayınlar ve yapımlar çoğalıyor. Özellikle 19 Ocak 2007'den sonra geçmiş daha açıkça tartışılır oldu. Hrant Dink, adalet arayışındakilerin önünü açmayı ölürken bile başardı. Ama geçmiş sorgulanırken adalet arayanlarla, tarihi kendilerini kayıracak şekilde yeniden yazmak isteyenler arasında giderek büyüyen bir uçurum oluştu.
Büyük medya kuruluşları giderek daha fazla geçmişi ele alıyor. Birkaç senedir, yakın tarihi çok fazla taşı yerinden oynatmadan, kendi siyasi hedeflerine dayanak olacak şekilde yeniden yazmak isteyenler televizyonları ve "belgesel" mecrasını daha çok kullanmaya başladılar. Bu mecra, "gerçeklerin anlatıldığı" ve geçmişin "acımasızca" sorgulandığı izlenimini verdiği için çok kullanışlı bir araç sağlayabiliyor.
"Belgesel" değil, "yapım" olduklarının ısrarla vurgulanması gereken bu programların sayısı hızla artıyor (1). Listeye son olarak eklenenlerden biri, geçen ay tam Maraş Katliamı yıldönümü sayılan günlerde TV24'de gösterilen "Keşke Olmasaydı" (2). İlk bakışta, özellikle son iki yıl içinde iyice yükselen Maraş Katliamı ile hesaplaşma talepleri ile ilişkisi olduğu düşünülebilecek yapım, daha ilk sahneden geçmişi günümüzün siyasetine uyumlu kılmaya girişiyor.
Saat 22:15'de başlayacağı duyurulan ama ancak 22:30'da yayımlanan birinci bölüm, Maraş Katliamı ile ilgili güvenilir kaynaklarda baş sorumlulardan biri olarak gösterilmesine karşın Aksiyon vb. yayınlarda aklanmak istenilen ünlü Ökkeş Şendiller'le başladı. İzleyiciye bu kişinin kim olduğuna ilişkin bilgi verilmediği için, "gerçeklerin anlatıldığı belgesel" yapımın konuyu nereden alıp nereye götüreceğine ilişkin çok önemli bir ipucu daha baştan verilmişti.
Maraş Katliamı ile ilişkisinden arındırılıp, geçmişin "acımasızca" sorgulandığı "belgesel" yapımın başında ekranda beliren Ökkeş Şendiller ekranda belirme sıklığına ve süresine bakıldığında, yapımda başrolde yer alıyordu. Birinci sırada konuştuktan sonra, 7., 9., 12., 19., 21. sırada uzun uzun konuştu.
Yapım hakkındaki diğer önemli ipucu, Ökkeş Şendiller tarafından dile getirilen iddiaları destekleyecek başka tanıkların olmamasıydı. Şendiller katliamın mağdurlarını bir kez daha fail olarak göstermeye çalıştı. Katliamın başlangıcında öldürülen iki öğretmeni "örgüt içi infaza" kurban giden "aşırı unsurlar" olarak gösterdi. Zaten öğretmenler Sünni'ydi; yani Alevi oldukları için öldürülmemişlerdi. Şendiller bu ve diğer iddialarını rahatça dile getirdi çünkü "gerçeklerin anlatıldığı" ve geçmişin "acımasızca" sorgulandığı yapımda, bu iddialar hakkında mağdurları temsil edenlere görüş sorulmadı.
Birinci bölümde iddiaların karşılaştırıldığı izlenimi veren tek nokta, Şendiller öldürülen öğretmenleri itham eden görüşlerini dile getirdikten hemen sonra Ali Balkız'ın konuşmasıydı. Balkız konuşur konuşmaz hemen ardından ekranda yine Şendiller belirdi. Yapımda kimin sesinin baskın olmasına çalışıldığı burada özellikle belli oluyordu.
Yapımın asıl hedefi açısından en önemli rolü Avni Özgürel üstlenmişti (3). Özgürel, hem Şendiller tarafından dile getirilen iddiaları desteklemek, hem de yapımın ana fikrini dile getirmek üzere bir çeşit "uzman" olarak sunuldu. "Gerçekleri acımasızca sorgulayan belgesel" yapımın ana mesajlarının bir "uzman" kişi tarafından verilmesi gerekiyordu: Maraş Katliamı Alevilerin katledilmesi değildi. Aslında bir Sünni-Alevi çatışması yaratılmak isteniyordu. Ama her iki taraf da bunu göremiyorlardı; hâlâ çatışıyorlardı. Yani taraflar "gaflet" içindeydi. Topluma doğru yolu bir uzmanı konuşturarak, "Keşke Olmasaydı" gösteriyordu.
Yapımın akışı, gaflet izlenimini verecek şekilde kurgulanmıştı. Önce Şendiller ithamlarını dile getirir, ardından Ali Balkız bu ithamların boş olduğunu belirttir ve hemen ardından yine Şendiller pervasızca konuşmasını sürdürür. Uzlaşmayan bu iki sesin ardından, aklın sesi uzman Avni Özgürel ekranda belirir. Özgürel, "kardeşi kardeşe düşman eden dış güçler" temasını işler.
Avni Özgürel, bu temayı birinci bölümde bol bol işledi. Tema ikinci bölümde daha da çok işlendi. Özgürel her kapıyı açan anahtar gibi kullandığı "dış güçler" açıklamasından o kadar memnundu ki, bir çeşit zafer sarhoşluğu ile bir katliamda kimin ne yaptığının bilinemeyeceğini vurgularken, "PKK da olabilirdi" dedi. Özgürel'in günümüzün etiketlerini Aralık 1978'e yapıştırması da, "Silahı sağcıdan alıp solculara verenleri çok gördüm" gibi içki sofrasına yakışır söylemi de, yapımın ana fikrine uygun olduğu için değiştirilmeden verildi. Gerçekleri araştıran titiz "belgesel" yapımın, gerçekler konusunda ne kadar seçici olduğu bu noktada artık iyice belli olmuştu. Her nedense yapımda Özgürel dışında konuşacak başka uzman, Şendiller'in anlattığı hakikatleri destekleyecek başka tanık yoktu.
"Keşke Olmasaydı", TRT'nin skandal "belgeseli" Şahların Labirenti'ndeki kurguya benzer bir kurgu taşıyor (4). Şahların Labirenti'nde, özenle dizilmiş taşlarla izleyiciyi pek düşündürmeden bir noktaya çıkarmak hedeflenmişti. Labirente soldan taşlar da döşenmişti ki, yapım yansız görünsün ve daha inandırıcı olsun. Yapımda, 12 Eylül'den yirmi sekiz yıl sonra, darbenin zemininin dış güçler (yani şahlar) tarafından hazırlandığı, kardeşin kardeşe düşman edildiği söylenmiş ve "şahlar orduyu kendilerine piyon ettiler" ana fikri gümbür gümbür verilmişti. Bu şekilde, hem orduya haddi bildirilmiş, hem de derin devleti, idam mangalarını, cinayetleri ve katliamları hiç sorgulamadan tüm suç şahlara havale edilmişti. Tıpkı çamaşır suyu reklamındaki gibi tüm lekeler çıkmış, Türkiye parlak ve bembeyaz bir sicile kavuşmuştu.
"Keşke Olmasaydı", aynı çamaşır suyunu bol bol kullanıyor. Arka plandaki asıl sorumluları deşifre ettiğini iddia ederken, kışkırtmaların nasıl çabucak kitlesel kıyıma dönüşebildiğini sorgulamıyor. Kıyımın neden hep aynı yollardan, hep aynı hedeflere çıktığını, Maraş'tan Malatya Zirve Yayınevi Katliamı'na nasıl bir süreklilik olduğunu ele alma zahmetine katlanmıyor. Adı Maraş Katliamı ile birlikte anılmasına karşın, keyfi çektiğinde Hrant Dink'e iftira atmaktan çekinmeyen Şendiller'e başrol vererek daha en baştan yanlılığını gösteriyor. Şendiller, öldürülenlerin arasında sünnetsizlerin bulunmasını, sünnetsizlerin katliamı tezgahladığına kanıt olarak sunacak denli pervasız. Onun için her sünnetsiz erkek bir ajan, bir düşman.
Türk-İslam Sentezi penceresinden, İslam katkılı neoliberal düzen kurmak isteyenlerin bulunduğu noktadan bakıldığında "Keşke Olmasaydı" çok makbul bir yapım. Ama adalet arayanların penceresinden hiç de öyle değil. Ne adaleti arama, ne de kıyımların üzerine gitme cesaretini gösterebiliyor. Tam tersine, geçmişi günün siyasetine uyduracak şekilde yeniden yazıyor. Oysa leke dolu bir geçmişi ağartabilecek güce sahip çamaşır suyu henüz bulunmadı.
Sonuçta söylenecek tek şey kalıyor. Bu yapım keşke olmasaydı.(SD/EÜ)
(1) Serdar M. Değirmencioğlu. Kafalara mayın döşemek. Evrensel Hayat, 22 Şubat 2009.
(2) Yapımcı yönetmen Okan Başara. Dizinin, TV24 web sitesindeki tanıtımı şöyle: O meşum günler. Darbeler, yasaklar, afetler, linçler, krizler... "Keşke Olmasaydı" hatırladığımızda, hepimize keşke olmasaydı dedirten meşum olayları tanıkları ve delilleriyle inceliyor. Türk televizyonlarında bir ilk olan "Keşke Olmasaydı" yakın tarihe ışık tutuyor. Dizi, 2008 yılında Türkiye Yazarlar Birliği "yerli belgesel" ödülüne lâyık görülmüş.
(3) Avni Özgürel bu role hiç de yabancı değil. Özgürel, "Şahların Labirenti" adlı skandal yapımda aynı temanın öne çıkmasını sağlayanlardan biriydi.
(4) Serdar M. Değirmencioğlu. 'Şahların Labirenti' ve çamaşır suyu etkisi. Radikal İki, 2 Aralık 2008.