İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nca 28 Mayıs 2009'da bazı Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) yönetici ve üyelerine yönelik operasyon yaptı.
KESK Genel Merkezi basıldı. çok sayıda yönetici ve üye göz altına alındı. Dava açıldı ve tutuklamalar gerçekleştirildi. Uzun süren tutukluluk süresinden sonra tahliyeler gerçekleşti.
Bu süre içerisinde demokratik kamuoyu tutuklamalara tepki gösterdi. KESK üyelerine sahip çıktı. Dava dünya sendikal hareketinin gündemine girdi.
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC/ International Trade Union Confederation) 153 ülkeden 305 üye sendikasından derlediği bilgilerle hazırladığı Küresel Sendikal Hak İhlalleri raporunda KESK davasına özel dikkat çekdi.
ITUC genel kurulunda gösterilen belgeselde KESK davası emekçiler ve sendikalar açısından dünya da haksızlığa uğrayan önemli birkaç olay arasında belgelendi.
Bütün sanıkların tahliye edillmesi ve davanın tutuksuz yargılamayla devam etmesi, davanın beratle sonuçlanacağı kanatini oluşturdu.
Fakat öyle olmadı.
İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi 28 Kasım'da KESK Genel Başkanı Lami Özgen'in de aralarında bulunduğu 25 kişiyi "terör örgütüne üye olmak" suçundan 6 yıl üçer ay hapis cezasına çarptırdı.
Son bir yıl içinde ne oldu da yargılanların büyük çoğunluğuna hapis cezası verildi,
Aslında kısa zaman diliminde çok şey oldu. Seçimlere kadar değişik bahanelerle ertelenen sorunlar, seçimler sonrasında güçlü ikdidar güçlü devlet yarattı. Gücünü sorunların çözümünde değerlendiren bir siyasi irade malesef yok.
Unutmayalım ki mazlumu ezmeye yok saymaya kullanılan güç faşizan sonuçlar üretir.
Türkiye'de gündemler hızlı değişir, ya da değiştirilir. Hükümetin Kürt sorunu çözümüne dair politikaları ve stratejisi de öyle oldu. Anlaşılan ''Bağımsız'' mahkemelerde sonuçlanan davalar da gündem değişikliklerine göre sonuçlandırıyorlar.
KCK davaları ilk açıldığında davanın müdahilleri yoktu. Şimdi var hükümet davanın müdahili gibi davranıyor, açıklamalar değerlendirmeler bu yönde.
Barış sürecinden uzaklaşıldıkça tutuklamalar yaygınlaşıyor. Baskılar artıyor. Gergin ortam her şeyi alt üst ediyor. Birarada yaşama duygusunu zayıflatan bu sürecin nereye evrileceği, hangi sonuçları üreteceği çok yönlü bilinmeyen denklem.
KESK, emekçilerin hak arama örgütüdür. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye'nin demokratkleşmesinin mümkün olmadığına inanır. Demokrasinin olmadığı bir ülkede emeğin haklarını savunmanın zorluğunu bilir.
Bu nedenle demokratik, özgürlükçü, eşitlkçi bir anayasadan yanadır.
KESK kendi hukuku içinde ortak çıkarları için, Kürt ve Türk emekçilerin birlikte yönetmeyi başardığı tek örnek örgüttür.
Bu örneği her kentte her mahallede, iş yerinde, okulda, siyasette bütün Türkiye'de çoğaltmamız gerekiyor.
Barış dediğimiz şey de zaten budur.
KESK aynı zamanda barış örgütüdür.
KESK'e yapılan bütün baskıların nedeni birarada mücadele edenleri ayrıştırmaktır.
Zaman zaman örgüt içinde yaratılan Kürt düşmanlığı da öyledir. Milliyetçiliğin ürettiği sonuç kan, gözyaşı, baskı ve tutuklamalardır.
Milliyetçi Anayasa, neo-liberal hükümet, milli duyguları kabaran başbakan, milliyetçi partiler ve 'milliyetçi' solcular hepsi bu sürecin karşı tarafındadır.
Gerçek anlamda demokratikleşme adalet ve eşitlik sağlandığı zaman olur.
KESK davasındaki adaletsizliğin özü de budur. (SE/BA)
* Sami Evren, KESK genel başkanlarından