Bu yazıya afili cümlelerle başlamak vardı. Kadınlar şöyledir, kadınlar böyledir diye. Esrarengiz tanımlamalar, sırrı çözülmemiş yaratıklar minvalinde "Buyur, ne dedin" dedirtecek açıklamalar, garip garip kadın konulu aforizmalar, "haa" ve "hıı" tepkilerinin çıkmasına olanak sağlayan vurucu tespitler falan filan. Bunlardan en basiti "Kadınları anlamak zordur dostum!" teranesi. Yok böyle bir şey, hepsi hikaye.
Bundan birkaç hafta önce zeki bir adam olduğu söylenen Stephen Hawking, "En çok ne hakkında düşünüyorsunuz?" sorusuna "Kadınlar... Onlar tam bir gizem" demişti.
Gerçek yanıtını ataerki esaslı kadın efsanesinin ardına saklamıştı. "Arzuluyorum, sevişmek istiyorum. Gözüme uyku girmiyor" yanıtını verememişti. Hoş tamam bu anlaşılabilir ama yaratıcı zekâsını kullanmayıp (belki de yoktur) ekseriyetle kadınlardan yana şansları bahtsız giden erkeklerin kullandığı "Öyle Düşün Ki Mutlu Ol" (ÖDMO) serisinden teranelere başvurmuştu. Sen de mi Stephen!
Tıp literatüründe Mizojini diye bir hastalık var. Kadınlardan nefret etme hastalığı. Her tıp terimine inanmam ama domuz gribine inanmadım bu hastalığa inandığım kadar. Örnekler gırla diyelim.
Dünya edebiyatının tanınmış ismi Lermontov "Çağımızın Bir Kahramanı"nda Aleksandroviç Peçorin karakterine şunları söyletir: "Dostum, ben kadınları küçük görmemek için onlardan nefret ederim, yoksa yaşam çok iğrenç bir komedi olurdu."
Belirtiler aşağı yukarı buna yakın. Kadınlar anlaşılamayacak türden nefret edilecek şeyler gözüktüğü sürece yaşam çok daha kolay, çok daha anlaşılabilir. Bu aynı zamanda ikaz veren kadın-erkek hatta kadın-kadın ilişkilerinde bir denge unsuru da olabiliyor. "O artık seni sevmiyor" gerçekliği, yerini "Kadın dünyası oğlum (ya da kızım) kendi haline bırak"a bırakıyor. Duyurulur, kısa süreli terk edilme psikolojisi için bire bir ilaçtır bu.
Sokrates'e niçin böyle bir kadınla evlendiği sorulduğunda "At terbiyecisinin en huysuz atlarla çalışması gerekir" demiş. Karısına âşık olduğunu ve her türlü huysuzluğuna katlanabileceğini söyleyememiş.
Nietzsche, "En tatlı kadın dahi acıdır" tespitinin yanında "Kadınların yanına mı gidiyorsun? Kamçıyı unutma" tembihini vermiş. "Ulan anamı ağlattı kadınlar, bir tane bile beni mutlu edecek kadın bulamadım" diyememiş. Kendisinde kusur aramamasını, bünyesinde hayattan bezdiren özellikler bulundurmasını aklına getirmemesini anlamaya çalışalım. Nietzchedir bu, o kadarını hoş görelim.
Pavese "Yaşama Uğraşı"nda, "Kadınların her zaman 'ölüm gibi acı', kötülük yatağı, aldatıcı, sürtük ve Delila oluşlarının temel nedeni sadece şudur: Bir erkek, eğer hadım değilse, her kadınla kendini tatmin edebilir. Oysa kadınlar kolay kolay elde edemezler bu özgürlük veren mutluluğu; hiç değilse, her erkekle, çoğu zaman da sevdikleri erkekle ve özellikle onu sevdikleri için gerçekleştiremezler bu mutluluğu" der.
Cümlenin meali: Kadınlar her erkekle yatamazlar. O yüzden hırs yaparlar. Kötü şeylere dadanırlar. Duyduğum en mantıklı antropolojik kadın karalama kampanyasından seçme bu tespitin kendi içinde çıkmazları olduğu kesin.
Hadi bizden olsun, one night stand (bir gecelik ilişki) ilişkileri bu tespitin dışında tutalım. İyi niyetli davrandığımız kesin ama yine de genel bir yargının içine dahil olamayacak kadar özgür takılır insanın tıyneti. Eğrisiyle doğrusuyla uzun uzadıya tartışılabilir. İyi niyetli davrandığımızı söylemiştim.
Pavese aynı notlarında "Kadınlar düşman bir ırktır, tıpkı Almanlar gibi" dediği için bu tartışmayı keselim.
Nobel ödüllü Elias Canetti'nin 518 sayfalık "Körleşme" romanı neredeyse tüm sayfalar boyunca kadın düşmanlığı üzerine kuruludur. Buda ve Konfüçyüs'ün kadın düşmanı olduğunu da bu romandan öğrenmiştim. Cümle cümle örnek veremem, romandaki kafayı sıyırmış Prof. Kien'in yalancısıyım.
Bu saydığım pek çoğu sevdiğim yazar, filozof olan adamlarla, isimleri ne kadar yan yana koyulması doğru olur bilemem. Zati bu yan yanalık kaynağın aynı yer olduğu düşünüldüğünde anlam bozulmasına uğramıyor.
Rojin'e "aşüfte" diyen TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin'in ahlak yargıları nasıl sadece kadına işliyorsa, Nietzche'nin kırbacı da benzer içerikte sadece kadına indirilebiliyor.
Türkiye'de yığınla böyle adam var. İsimlerini buraya yazsam bir türlü, yazmasam bir türlü.
Bulmaca değiliz fakat bu kadın efsanesine kendini kaptıran çok kadın olduğunu söyleyebilirim.
"Şifrelerle açılan kapılar" yalanı kapitalizmin bizlere yakıştırmış olduğu bir özellik. Tek taş yüzük delisi kadınlar bunun kanıtı. "Özel" nefret gerektirecek niteliklere sahip değiliz.
İstatistiğe vurmak istemiyorum ama dünya tarihinin katliamları, her türlü nefret aşılayan politikaları en çok da erkek bireyler tarafından oluşturulmuştur. Anlaşılması güç manalar bahşedilecek kadar karışık değiliz. İtiraf ediyorum. Bu söylenti erkeğin işine geldiği kadar bizim de işimize geliyor, o kadar.
Collette Dowling, "Erkeksiz kadın, yarım insandır" demiş. İlk akla gelen bakış açısıyla değerlendirmeyin. "Sindrella Kompleksi" kitabında bu tespitini uzun uzun anlatır.
Modern kadının geldiği konuma bakıldığında haklı olduğu yönleri de vardır. Bu tespit bile karşılıklı her iki cinsin ve tercihlerin işine gelir. İlginç olan kadın değil, insan ilişkileridir ve herkesin kaptığı, kapıştığı rollerdir. (FG/HK)