Victor Hugo vicdanı, "İçimizdeki Tanrı" diye tanımlar. Michel Foucault kavrama devrimci ve daha radikal bir yorum getirir. Ünlü filozofa göre vicdan, direnişin ta kendisidir.
Hıristiyanlıkta vicdan acıyla, İslam'da hakla tartılır. Hıristiyanlıkta acının olduğu yerde işlenmiş bir suç, bir vicdansızlık vardır. İslam'a göre ise vicdan varsa iyilik ve merhamet zirvededir, suça karşı vicdan böyle derecelendirilir.
Kapitalist sistemlerde vicdan ötelenip metalaştırılırken, Sosyalizm'de emekle anlamlandırılır.
Daha genel baktığımızda insan ilişkilerinde vicdan, insaf sınırlarıyla belirlenirken, doğa böyle bir sorunsaldan habersizdir. Zira doğanın vicdanı tartışmasızdır. İnsanın vicdanı ise bitmez bir muhasebeye gebedir.
Evet, vicdan biz insanlar için tartışmalı bir mevzudur. Kavrama yapılan her değerlendirme sübjektiftir. Ancak, benzer olaylara karşı takınılan farklı tavır, varılan farklı sonuçlar ve bu sonuçlar arasında kurduğumuz oranlama, en yalın tanımıyla evrensel doğruluk ve gerçekliği, haliyle evrensel ve hak adaleti ilkesini yani daha az tartışmalı, olması gerekene en yakın ve en doğru vicdanı anlamamıza olanak verebilir. Aslında vicdan birdir. O da itirazsız adalettir.
Yan yana iki manavın aynı kalitedeki sebzeyi farklı fiyatlara satması, biri için normal değer ve normal kazanç olarak algılanırken, diğeri için ürünün kalitesini olduğundan yüksek göstermek ve kendine güven ile tartışmasız bir risk olarak ifade edilebilir. Serbest piyasa ekonomisinde bu, pekâlâ normal bir durumdur. Ancak, evrensel adalette bu haksızlık, zekâ seviyesi normal insanlar için tek kelimeyle saçmalıktır.
Asli konumuzla ilgisine gelince...
Erzincan'da geçtiğimiz günlerde kışladan şehir merkezine doğru yapılan rutin dışı askeri intikal hükümete yakınlığıyla bilinen medyada geniş yer aldı. Bazı basın-yayın organları, tankların şehre doğru yürütülmesini, 28 Şubat post-modern darbesi öncesi Sincan'da TSK tarafından verilen gözdağına, dönemin resmi açıklamasıyla balans ayarına benzettiler. Aynı günün, Erzurum Cumhuriyet Özel Savcısı'nın yürüttüğü soruşturma kapsamında gözaltına alınan Eskişehir Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Recep Gençoğlu'nun askeri uçakla Erzurum'a götürüldüğü gün olması ve Erzincan'da 3. Ordu Komutanlığı'na bağlı ağır silah ve toplarla donatılmış 30 askeri aracın kışladan çıkarak Erzincan şehir merkezine yönelmesi, yine aynı soruşturmada ifade vermeye çağrılan ama gitmeyen 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk'in savcı üzerinden halka gözdağı vermesi olarak değerlendirildi.
Hükümete yakınlığıyla bilinen basın-yayın organları ile televizyonlarında bu yorum flaş olarak verildi.
Değerlendirme Genelkurmay'a göre yanlış bir yorumdan ibaretti.
Genelkurmay Başkanlığı söz konusu haberler üzerine bir açıklama yapmak zorunda kaldı.
Açıklama şöyleydi:
"Bugünkü bazı basın-yayın organlarında dün Erzincan'da yapılan bir askeri intikalle ilgili haberlere ve yorumlara yer verilmiştir. Söz konusu intikal, yakın bir tarihte 3'üncü Ordu Komutanlığı bölgesinde icra edilecek olan kış tatbikatına hazırlık eğitimi kapsamında yapılan rutin bir faaliyetidir."
Genelkurmayı ve ilgili medyayı not düşerek, Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı şehirlere, 1984 ve sonrasına, oradan günümüze dönelim.
PKK'nin başlattığı silahlı mücadelenin şiddetlendiği yıllardan beridir bölgede değişmeyen bir manzara var. TSK'ye bağlı birlikler bölgede yıllardır, bahar aylarından başlayarak yaz ve sonbahar boyunca kesilmeden süren ve kış aylarında aralıkla devam eden bir hareketlilik içinde. İl, ilçe ve kasabalarda ordu araçları sürekli yürütülür, sınırlara doğru büyük sevkıyatlar yapılır, operasyon adı altında tanklarla halka gözdağı verilir, halkın gösteri yaptığı yerlerde jetler alçak uçuşlar yapar, helikopterler dolanıp durur, askerin güç gösterisi alır başını gider.
Gelin görün ki, bölgedeki tanklar, helikopterler, jetlerin alçak uçuşları hem yaygın hem de hükümete yakınlığıyla bilinen medyada balans ayarı başlıklarıyla haber olmadığı gibi, bu tip hareketlikler övgüyle dillendirilir.
Erzincan'da yürütülen tanklara karşı çıkan zihniyet, Hakkari'de, Şırnak'ta, Diyarbakır'da kör ve sağırı oynar. Selameti ve hak adaletini ağızlarından eksik etmeyen ve her cümlelerine Allah'ın izniyle diye başlayan bu zihniyetin farklı değerlendirmesi, hem ikiyüzlülüğü hem de vicdana getirdikleri yorumun, amiyane tabirle samimiyetsizliğidir.
Vekile taş atan sarışına ne oldu?
İkinci örneğimiz TMK mağduru çocuklarla ilgili. Birkaç gün önce Batman'da 15 yaşındaki B.'nin "bir gösteride yakalandığı ve ardından çıkarıldığı mahkemede polise taş attığı" iddiasıyla jet hızıyla yargılandığı, ilk celsede 8 yıl ağır hapisle cezalandırıldığını okuduk.
Kamu düzenini bozmak, güvenlik görevlilerine mukavemet ve örgüt adına gösteri düzenlemek suçunu düzenleyen maddelerin içeriğini ve hedeflediği kitleyi bir tarafa bırakarak, konuyu iyice daraltıp sadece taş atmak üzerinde bile değerlendirirsek, vereceğimiz benzer olayda işlenen eyleme neden aynı cezanın verilmediği sorusu, hatta neredeyse suç bile sayılmaması vicdanı, hukuksal açıdan nasıl görmemiz gerektiğini yeterince açıklayacaktır.
Ayrıca B. iddiaların hiçbirinin doğru olmadığını, gösteriye katılmadığını, polisin kendisini dövdüğünü söylüyordu.
Hatırlanacağı gibi İzmir'de geçtiğimiz Kasım ayında milletvekili ve genel başkan sıfatlarını taşıyan Ahmet Türk'ün de içinde bulunduğu DTP konvoyuna saldırı düzenlendi. Saldırıda gazetelerde çarşaf çarşaf fotoğrafları basılan sarışın bir kadın dikkat çekmişti. Bir partiyi ve anlayışı temsil eden Ülkücü eylemdaşlarıyla birlikte söz konusu kadın eline aldığı kaldırım taşlarını milletin vekillerine atıyordu. Üstelik yüzünü kapatmamış, eylemini gönül ve güven rahatlığıyla gerçekleştirmişti.
O kadının ne kadar ceza aldığını bileniniz var mı?
Bırakın cezayı sanırım ifadesi bile alınmadı...
Yani halkın temsilcisine, kamu düzeni ve güvenliğine taş atan sarışın ve İzmirli olunca suçsuz...
Görüldüğü gibi vicdan, bu örnekte de medyada da ve resmi yargıda da yine iki paralık...
Aynı ve benzer eylem ve olaylara getirilen farklı yorumu da, güvenlik adına oluşturulmuş adil olmayan yasaları da; yasa maddelerine çıkarları söz konusu olunca ciddiyetle sarılan, iktidarlarına engel görünce "vay, böyle olur mu" diyen samimiyetsizleri de... Sizin varsa vicdanınıza bırakıyorum. (FA/TK)