İsrail Filistin sorunu, her ne kadar son 120 yılın bir sorunuymuş gibi gözükse de, 3000 yıl ötesinden günümüze akmış bela mı, bela bir sorun! Yahudilerin Babilliler ve Romalılar tarafından diasporaya savrulmalarıyla bu coğrafyada hatırı sayılır bir Yahudi nüfusu kalmadığı için çok uzun bir dönem, bir İsrail - Filistin çatışması yaşanmadı. Ancak 19. Yüzyılda ve özellikle II. Dünya Savaşından sonra bu coğrafyaya yoğun bir Yahudi göçü oldu. Toprak ve din çatışması (ki her ikisi de tarihin kadim sorunu) üzerinden devamlılık gösteren bu sorunun şu dönemlerde bütünü kapsayıcı adil bir çözüme kavuşturulması mümkün değil gibi. Ancak bu durum, barışçıl adımların atılmasına da engel değil. 1979 yılında İsrail Başbakanı Menahim Begin ile Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat arasında imzalanan tarihi anlaşma, bir öncüydü.
O günden bugüne, ufak tefek adımlar atılsa da, çözüm yönünde niteliksel bir mesafe kat edilemedi.
İsrail, Filistin üzerindeki işgalciliğine, kıyıcılığına, kan dökmeye devam etti.
Bölgenin 1948’den bu yana haritalarına bakın; İsrail’in kanserin vücuda yayılması gibi Filistin topraklarına yayıldığını göreceksiniz.
Filistin kesimi ise yerini yurdunu savunmak için hep direndi. Ancak bu kesimde son otuz yıldır ciddi siyasal değişiklikler oluştu. Dünyadaki gelişmelere paralel olarak ve karizmatik lider Yaser Arafat’ın da ölümüyle birlikte BAAS destekli FKÖ’nün etkisi azalırken, siyasal İslamcı Hamas hareketi ağırlık kazandı.
Hamas, 1987 tarihinde Mısır’da “Müslüman Kardeşler – İhvanı Müslim” örgütünün Filistin kanadı olarak kuruldu.
Müslüman Kardeşler örgütü ise, 1930’larda Mısır’da kurulan ve diğer birçok Arap ülkesinde örgütlenen Panislamist bir harekettir.
İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü saldırıları ve Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarını doğru okuyabilmenin yollarından biri, belki de en önemlisi, Hamas’ı tanımaktan geçiyor.
Hamas, İsrail’in var olma hakkını kabul etmiyor.
Hamas için küçük ama önemli bir bilgiyi buraya not düşelim: Milliyet gazetesinin 18 Haziran 2007 tarihli haberine göre, “Hamas örgütü Gazze'deki tek heykel olan ‘Meçhul Asker Anıtı’nı, heykelin dinen yasak olduğu gerekçesiyle yıktı.”
İsrail Filistin sorununun adil çözümünün önündeki engellerin başında, İsrail’in işgalci siyaseti ile birlikte, Hamas’ın da İsrail’in var olma hakkını tanımayan siyaseti gelmektedir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bile, 2011 yılında ABD’nin Wall Street Journal gazetesine verdiği röportajda, “Hamas’a, İsrail’in var olma hakkını tanıması için tavsiyede bulunduğunu" belirtiyor.
Savaş içinde savaş
İsrail, daha önceleri olduğu gibi, bugünlerde de Gazze’yi bombalıyor, yakıyor, yıkıyor, öldürüyor.
Herkesin kabul ettiği, genel geçer kavramlar üzerinde birleşmek ve onları övmek kolaydır!
Hâlbuki önemli olan, bu örtüyü aralamak ve içerden eleştiride bulunmaktır.
Tıpkı İsrail’de kendi devletinin işgalciliğini ve Filistinlilere yaptığı zulümleri protesto eden İsrailliler gibi…
Peki, Filistin cenahına hiç eleştiri yöneltilmemeli mi?
En azından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Hamas’a İsrail’i tanımasını söylemesi gibi…
Ne yazık ki, bu bakış tarzının bu ülkede ve yöneticilerinde pek alıcısı yok. Hükümet, Filistin lideri Mahmut Abbas’a üvey evlat muamelesi yaparken, Hamas lideri Halid Meşal’e öz evlat muamelesi yapıyor.
Sebebi çok açık; Hamas, Müslüman Kardeşler örgütünün bir parçası. AKP de kendini bu dünyanın bir parçası olarak görüyor. Hatta bırakın parçayı, Tayyip Erdoğan Müslüman Kardeşler dünyasının el altı öncülüğüne soyundu. Ancak Mısır ve Suriye’deki gelişmeler bütün bu anakronik “Yeni Osmanlıcı” paradigmayı parçaladı da, beladan şimdilik uzak kaldık. Kaldı ki, Yeni Osmanlıcılığın Arap İslam dünyasında bir alıcısının olamayacağı çok açıkken, Türk’ün Türk’e propagandası gibi AKP çevresinin topluma Osmanlıcılık propagandası yapmasının ötesinde hiçbir anlamı yoktur. Bu Osmanlıcıların ifrata ve komediye varan yazı-çizileri ayrı konu!
İsrail’in Gazze zulmü üzerine Ankara’ya gelen Filistin Lideri Mahmut Abbas, Erdoğan’a şöyle diyor: “Mısır’ın ateşkes teklifini İsrail kabul etti. Bizim de kabul etmemiz gerekiyor ki, İsrail’i sıkıntıya sokalım.” Erdoğan ise bakın ne diyor: “Mısır’a meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar. Darbeci hükümet kendisi çaldı kendisi oynadı. Mısır aracılığıyla yapılan ateşkes görüşmeleri, Hamas’ı dışlama gayretidir.”
Gördünüz mü, savaşın içinde ne savaşlar varmış!
Hamas’ın hamisi Erdoğan’ın asıl derdini böylece öğrenmiş olduk.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin İsrail-Filistin sorunundaki dış politikası, Mısır’da Sisi darbesiyle devrilen Müslüman Kardeşler Hareketi üzerinden bir Hamas savunusuna ve darbeci Sisi karşıtlığına mahkûm edilmiş durumda.
Bu durum yalnızca Mısır ve Filistin’le de sınırlı değil. Libya, Suriye, Irak; kısacası AKP hükümetinin Ortadoğu politikası bir Sünni İslam matrisi üzerinde yürümektedir. Daha doğrusu Türkiye, Ortadoğu’da havalı bir Osmanlı varisi ve Sünni İslam’ın egemen ağabeyi olarak yola çıkıp da yol boyu hırpalanmış, yürümeye dermanı kalmamış, yolunmuş bir horoza dönmüş durumda.
Filistin, Hamas’dan mı ibaret?
Hamas ve hamaset
İsrail protesto ediliyor. İsrail’e, Yahudilere beddualar okunuyor. Yahudileri katlettiği için Hitler’e övgüler düzülüyor. Yeni bir Hitler aranıyor!
Eminim yeni bir Hitler olmak isteyen çok sayıda insan vardır!
Ancak tarih, yeni bir Hitler’in ortaya çıkışına imkân vermiyor!
Ancak aynı tarih, birçok Hitler’ciğin cirit atmasına da tanıklık ediyor.
Ne korkunç! İnsan insan için kasap arıyor. Kasaplar bıçaklarını kimlikçilik taşlarında bileyliyorlar.
AKP ve Başbakan Erdoğan, Panislamist bir hareket olan Müslüman Kardeşler örgütünün bir parçasıymışçasına davranıyor.
Bu bakış tarzı, sorunun çözümü doğrultusunda olumlu katkılar sunmaz.
Ancak Filistin sorunu üzeriden hamaset yapılır ki, bu da iç politikada iktidar çıkarı için kullanılacak bir tür ilaçtır: Ezilen Filistin ve İslam, alçak Siyonizm ve dünyayı yöneten Yahudi lobisi!
Batı, kapitalizm ve Yahudiler bize saldırıyorlar; biz Müslümanlar mazlum ve savunma durumundayız.
Aynen mantık bu!
Başbakan Erdoğan İsrail’in Gazze’ye saldırısının ve kimi batı hükümetlerinin destek verici açıklamalarının yeni bir Haçlı seferi olduğunu söyledi!
Bu Haçlı seferleri sözü, kimi Müslüman siyasetçilerin ağzında sakız olmuştur.
Başbakan Erdoğan’ın buna katkısı, Yahudilerle Hıristiyanların birlikte oldukları yeni bir Haçlı seferi tanımlamasıdır ki, siyasi tarihe olsa da oldu, olmasa da oldu babından müthiş bir katkıdır. Usta o, ne kelam eylerse doğru eyler!
Yalnız bir sıkıntı var; Haçlı seferlerinde Müslümanlarla birlikte Yahudiler de kesilmişti!
Hamaset, hamaset…
Yazıyı bitirirken İsrail’in ırkçı ve dinci politikalarının ürettiği şiddete aynı mantıkla karşı çıkanlara ve yeni bir Hitler arayanlara duyurulur: IŞİD’in Halife ilan ettiği Bağdadi orada duruyor, gidin ona teklif edin. O olmazsa, El Kaide var, Nusra var, Taliban var, Sudan’da El Beşir var, Nijerya’da Boko Haram var; var oğlu var!
Şiddet bataklığına saplanmış İslam dünyası katiller üretmekte bir membaa! (HŞ/HK)
* Fotoğraf: Ashraf Amra - Gazze/AA