T24 Yazarı Nurcan Baysal Hakkari Çukurca’da öldürülen ve cesedi parçalanarak ailesine teslim edilmeyen bir PKK’linin, babasının ağızından aktardığı tüyler ürpertici hikayeyi okumadıysanız mutlaka okuyun. Zulmün Türkiye Cumhuriyetinde ulaştığı boyutu bir kere daha gözler önüne seren yazıya Nurcan Baysal “Ben bu yazıyı yazacağım, muhtemelen siz okuduğunuzda inanmayacaksınız” diye bir başlık atmış.
Aslına bakacak olursanız sorun yazıya inanıp inanmamak değil, asıl sorun yazıda aktarılanların hazmedilmesi. Zira Nurcan Baysal’ın anlattıkları daha önce de yaşandı. Öldürülüp bedenleri parçalanan, panzerlerin arkasına takılıp gezdirilen, asit kuyularına atılan ya da zorla kaybedilip bir çukura atılan insanların hikayelerini daha önce de gördük, duyduk.
Ancak, bu zulüm politikalarını icat edip uygulayanların, “terörle mücadelede askerlere dokunulmazlık zırhı sağlayan” AKP hükümetinin ve hükümetin sağladığı dokunulmazlık zırhının ardına sığınan askerlerin, bilmediği şey o nefret ettikleri insan haklarının da, insan hakları için verilen mücadelenin de ortaya çıkışı tam da bu nedenledir.
Kimilerince tarihteki ilk insan hakları savunucusu olarak dillendirilen Antigone, bu unvanı kardeşinin cesedini kendisine teslim etmeyen ve gömülmesine izin vermeyen Kral Kreaon’a karşı verdiği mücadele nedeniyle almıştır.
Antigone onurlu duruşunu Tanrı Zeus’un koyduğu yasaların, Kral Kreon’un koyduğu yasalardan üstün olduğunu söyleyerek temellendirir. Keyfi olarak çıkarılan yasaların evrensel yasa karşısında bir hükmü yoktur. Yasa uygulayıcı keyfi davranamaz, evrensel yasaya uygun hareket etmelidir.
Benzer şekilde Atinalılarla Spartalılar arasındaki Peloponez (Peloponnesos) Savaşlarını anlatırken Thukydides, savaşın başında ölüleri geri verilmeyen Atinalıların ölülerini almak ve gömmek için uzun uğraşlar verdilerini belirtir. Nitekim, savaşın ilerleyen safhalarında ölülerin gömülmek üzere geri verilmesi için müzakereler ve anlaşmalar yapılır.
Yukarıda anlatılanlar bazılarına “yerli ve milli” gelmeyebilir. En nihayetinde onlar bu işleri “Elin Gavurundan öğrenecek” değildirler. Bu nedenle ilahiyatçıların sedirine uzanıp bir örnek de İslam dünyasından verelim. İslam Peygamberi Muhammed’in amcası Hz. Hamza Uhud Savaşında bir suikastçı tarafından öldürülür. Suikastçı aslında bir köledir ve bu cinayet karşılığı özgürlüğünü alacaktır.
Uhud savaşı sırasında suikastçı Hamza’yı öldürmekle kalmaz, vücudunu da parçalar. İslam tarihçilerinin ve ilahiyatçılarının belirttiğine göre, bu vahşeti duyan ve amcasını çok seven İslam Peygamberi Muhammed’in amcasına yapılanların aynısını misliyle yapmaktan bahseder. Ancak, o anda Muhammed’e sabretmesinin daha hayırlı olacağını söyleyen Nahl Süresindeki 126 ve 127. Ayetler vahyedilir. Bunun üzerine İslam Peygamberinin amcasına yapılanların aynısını misliyle yapmaktan vazgeçmiş ve Hamza’yı öldürüp cesedini parçalayan suikastçıyı de affetmiştir. Kısacası ölülere zarar verip parçalamak ilahi temelde uygun görülmemiştir. Diyanet işleri başkanlığının İslam Ansiklopedisine göre ise, ölünün uygun şekilde gömülmesi esastır. Bu konuda çok sayıda ayet ve hadis bulunmaktadır.
Ölülere eziyet etme veya yakınlarının ölü bedenlerinin gömülmek için geri verilmemesinin zalimane bir eylem olduğuna dair günümüzde, insan hakları çerçevesinde çok sayıda yazılı hukuk metninin de bulunduğunu belirtmek gerekir. Örneğin zorla kaybedilme vakalarında, insanlar yakınları hakkında uzun süre haber alamadıkları içi acı ve ıstırap yaşamaktadırlar. Konuyla ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “uzun süreli ve sürekli olarak maruz kaldığı belirsizlik, şüphe ve endişenin başvuranda ciddi zihinsel sıkıntı ve acıya sebep olduğu kanaatindedir. Başvuranın oğlunun kaybolması suçunun yetkililere yüklenebileceğine dair vardığı sonuçla ilgili olarak, Komisyon başvuranın 3. Madde kapsamında insanlık dışı ve küçük düşürücü muameleye maruz kaldığını tespit etmiştir.” (Kurt v. Türkiye, No: 15/1997/799/1002, para.131). Benzer bir karar Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi tarafından 21 Temmuz 1983 tarihli “Quinteros v. Uruguay” davasında da verilmiştir. Sonuç olarak, ölülerin parçalanması, yakınlarına gömülmek üzere teslim edilmemesi ya da hakkında bilgi sunulmaması öncelikle mağdurun yakınlarına ve tabii ki tüm topluma bir mesaj verilmektedir. Acı çektirmek ve yıldırmak için verilen bir mesaj. Bu nedenle ölü bedenlerin parçalanması, gömülmemesine izin verilmemesi aynı şeyin bizlerinde başına gelebileceği ve sıranın bizde olduğu mesajını bize iletmek için kullanılan bir zulüm politikasının parçasıdır.
Gelinen noktada bugün tarih insan hakları için mücadele edenleri saygıyla anarken, zulmedenlerin lanetle anıldığı sayfalarla doludur. Türkiye’de de zulmedenlerin akıbeti başka türlü olmayacaktır. Ancak unutmasınlar ki, bizler onların davalarını öte dünyaya havale etmeyeceğiz. Adalet eninde sonunda yakanıza yapışacak ve bizler de bunun için elimizden geleni ardımıza koymayacağız. Sizler hiç merak etmeyin. İnsan hakları gününüz kutlu olsun! (HA/HK)