Hafta içinin günlük periyoduna uygun olarak çalıştığım ofise geldiğimde çalışma arkadaşlarıma “var mı memlekette kaçırdığım yeni bir gelişme?” diye takılmış bulundum. Derken ofis arkadaşımdan sorduğum soruya bir başka soruyla cevap verdi “seyrettin mi Hilal Cebeci’nin Çav Bella klibini?”. Ben “Hilal Cebeci kim?” diye sorunca, ofistekiler gülümseyerek karşılık verdi ve güncel popüler kültüre dair cehaletim ansızın ortaya çıkıverdi. Sanırım 90’lara sıkışıp kalmış. Neyse, güncel popüler kültürden haber bizden daha genç bir arkadaşımdan konuyla ilgili kısa bir malumat alarak en azında cehaletimin bir kısmını giderdikten sonra ilk iş Hilal Cebeci’nin klibi izledim.
Saat sarkacı gibi bir sağa bir sola sallanan basit kalça hareketleri -ki kime ait olduğunu anlamak için sallayan kişinin yüzünü göremediğimizden kalçanın Hilal Cebeci’ye ait olduğunu varsayıyoruz- ve “La Casa De Papel” dizisinde kullanıldığını anladığımız maskelerle, ellerinde silah ortalıkta dolanan, amacının ne olduğu belli olmayan bir güruha eşlik eden Türkçe Çav Bella yorumu. Klibin Türkçe hali maalesef bundan ibaret.
Hilal Cebeci’nin klibini izledikten sonra haliyle konuyla ilgili gelen yorumları da okuma fırsatım oldu. İlk tepkinin Bağımsız Sinema Merkezi’nden “Böyle bir rezillik kabul edilemez. Çav Bella şarkısı, İtalya'da faşizme karşı dövüşen, hayatını kaybeden devrimcilerin hatırasını taşır. Kendi çürümüş pisliğinizi devrimcilerin mirasına bulaştıramazsınız. Derhal bu rezilliğe son verin” açıklamasıyla geldiğini okudum. Buradaki “çürümüş pislik” neyi ifade ediyor pek anlamadım. Biraz haddini aşan, ağır bir ifade olmuş sanki. Bununla birlikte muhafazakâr hesapların takdirini toplamış görünüyor.
Sosyal medyada Hilal Cebeci’nin kalçasını sallayarak çektiği klip hakkında ben de hafiften dalga geçerek “güneş görmeyen kuytuda kalmış gölge bir yer” ifadesini kullanınca, ofis arkadaşlarımın bir kısmı ve eşimden “ne olmuş şarkıdaki katılığı kırmış ayrıca şarkıya ilgiyi çekmiş” karşılığı geliyor, bir diğer arkadaşım ise “barda çalarken millet göbek atıyor, bu kadın da poposunu sallamış ne olacak?” karşılığını veriyor. Diğer bir arkadaşım ise “bu kadar da olmaz ama” diyor.
Öyleydi, böyleydi, şöyleydi derken Ahmet Hakan köşesinden daha önce “La Casa De Papel” dizisiyle ilgili ikinci Gezi planlanıyor diyen Melih Gökçek’e sataşıyor: “Melih Başkan! Melih Başkan! Poposuyla ikinci Gezi'yi başlatmak isteyen Hilal Cebeci'yi nasıl olur da gözünden kaçırırsın yahu?”. Bence Melih Gökçek’i anarken “devrik başkan” dese daha doğru olurdu, ama olmuş bir kere! Hilal Cebeci’ye matematik profesörü Ali Nesin de kızgın. Ali Nesin sosyal medya hesabından “İnsan haddini bilmeyince o Allah vergisi güzelim kıç da beş para etmiyor!” mesajıyla kızgınlığını ifade etmiş. Açıkçası Hilal Cebeci’ye yönelen eleştirilerin ve hatta desteğin sadece “popo” üstünden gitmesi, beni de içine alarak bizleri bir anlığına da olsa son on yıldır ziyadesiyle şikayetçi olduğumuz “muhafazakâr ahlakçı” kültüre doğru çekmiş gibi!
Tüm bunlara karşılık Hilal Cebeci de boş durmamış tabii. Yapılan eleştirilere karşılık “Ülkedeki her türlü rezilliğe göz yumuyuşunuzda, ters köşe yapılmış bir klip mi rahatsız ediyor sizleri, madem o kadar devrimcisiniz, neden susuyorsunuz herşeye, benim babam bir devrimci olarak öldü işkence gördü akciğer kanseri oldu ülkesi için siz ne yapıyorsunuz?” diye soruyor ve ekliyor: "Bu şarkıyı çok seviyordum, o yüzden yaptım, çok da iyi yaptım, istemeyen dinlemez, şarkıcılar şarkıları istediği gibi yorumlar, kimse karışamaz. Ben direnişci bir insanım devrimciyim, bir devrimci olarak gayet güzel bir proje yaptım. İnsanları kalıplara sokamazsınız."
Doğrusunu isterseniz okkalı cevaplar. Cevapların ilk kısmı aşırı ve haksız bir genelleme iken, ikinci kısma katılmamak pek de mümkün değil. Bunun üstüne yüce Google’a soruyorum “Kimdir bu Hilal Cebeci?” diye. Cevaplar geliyor. Kendisinin 2006 senesinde cezaevinde olan tutkulu bir hayranının çağrısı üstüne, izin alarak cezaevinde bir konser verdiğini ve konserle ilgili olarak "Ben 1 yaşındayken babam da siyasi suçlu olarak cezaevine girmiş ve 2,5 sene yatmıştı" dediğini öğreniyorum. Bu bilgi tutarlı görünmekte. Ancak babasının ölümü üzerine bir ara tesettüre girdiğini, bir televizyon programında ailesini reddettiğini de öğreniyoruz bu arada. “Bence her kadın ve erkek, ülkesi için üç aylık bir askeri eğitimden geçmeli” çıkışını okuduktan sonra bir de bakıyorum ki, Haziran 2018 seçimlerinin hemen öncesinde işin içine “homofobik” açıklamalar da girmiş. Hilal Cebeci “Tıpkı obezite gibi, eşcinsellik de bir hastalıktır. Benim fikrim değil, tıbbın kabul ettiği bir gerçektir. Farkındaysanız eşcinseller sürekli aşırıya kaçan tavır sergilerler. Sürekli hemcinslerine tacizde bulunurlar. Eşcinselliği normalleştirmeyelim, tamamen bir hastalıktır” demiş ve bir kıyamet de buradan kopmuş. Tepki verenlerin içinde “Yıl 2018 fakat eşcinsellerle ilgili hâlâ yanlış görüşler ve ön yargılar var. Gelin o yargıları beraber yıkalım. Eşcinselliğin hastalık olmadığı 1974 yılında Amerikan Psikiyatri Derneği tarafından açıklandı. 1990 yılında Dünya Sağlık Örgütü tarafından Akıl Hastalıkları Teşhis ve İstatistikleri Kılavuzu’ndan sonsuza dek çıkarıldı” diye yazan, bu mesajı LGBTİ+ derneklerini de etiketleyerek paylaşan Seda Sayan da var (Bakın bu ismi 90’lardan bilirim!).
Derken bir de bakıyorum, Hilal Cebeci’den bir Çav Bella klibi daha düşüyor internet sitelerine. Ancak bu sefer şarkı İtalyanca seslendirilmiş. Ara ara kanun ve darbuka tınılarının hissedildiği İtalyanca yorumda “popo” yok. Onun yerine Hilal Cebeci çöp toplayan bir temizlik işçisi. Klipde daha neler yok ki! Lenin var mesela... Eylemlerdeki insanlar var. İtalyan partizanlar var sonra. Prinç tarlalarında çalışan tarım emekçileri var. Hilal Cebeci’yle birlikte “La Casa De Papel” maskeliler ise gene var. Neyse ki ellerinde tuttukları saçma silahlardan kurtulmuşlar.
Hilal Cebeci’nin İtalyanca ve Türkçe olarak seslendirdiği Çav Bella yorumu hakkında bir şey söylemek istemiyorum. Dünyada 20’den fazla dilde seslendirilen bu anonim direniş şarkısının dünya dillerindeki ve Türkiye’deki yorumları için Duvar’da iki güzel yazı yayınlandı. Bu vesileyle Kavel Alpaslan’ın dünya dillerindeki Çav Bella yorumları üstüne kaleme aldığı “La Casa De Papel'den önce Çav Bella!” yazısını ve Türkiye’deki diğer yorumları için de Murat Meriç’in “'Çav Bella'nın 'öteki' hâlleri” yazısını okumanızı tavsiye ederim. Her iki yazının izinden giderek Hilal Cebeci yorumuyla diğer yorumların bir karşılaştırmasını ve eleştirisini yapmayı böylece sizlere bırakıyor ve klip görüntülerine geri dönmek istiyorum. Zira bence İtalyanca olarak çekilen ikinci klip de olmamış arkadaş. Biraz patetik ve biraz sofistike, tıpkı Hilal Cebeci’nin kendisi gibi. Aslında Hilal Cebeci’nin ruh halini gayet iyi yansıtmış gibi. Şimdi diyebilirsiniz ki, “e be kardeşim kadın çöp toplayan temizlik işçisi olmuş, popo sallamamış, Lenin’i koymuş, partizanları koymuş, işçileri koymuş, eylemcileri koymuş daha ne istiyorsun?”, “Yok öyle olmamış, yok böyle olmamış, peki daha ne olsun? Bu ne sekter tavırdır!”
Açıkçası bu yönde gelen bir tepki ya da tepkiler doğru da olabilir. Ancak bunun üzerine popüler kültür bilgimin sıkışıp kaldığı 90’lara geri dönüp, 90’ların sonunda Nathalie Cardone tarafından yeniden yorumlanan ve Che Guevara için çalınıp söylenmiş "Hasta Siempre" şarkısının klibi hakkında birkaç kelam etmek isterim.
Erotik olan hem estetiktir hem de etiktir
Fransa’nın protest müzik gruplarından Zebda’nın “Hasta Siempre” şarkısını 1999’de yeniden yorumlayan Nathalie Cardone’un[1] klibi çıkar çıkmaz hepimizin gönlünde taht kurmuştur.
Klipte sanatçı ince ve biraz yırtık pırtık bir giysiyle, hafif göğüs dekoltesinden aşağıya akan terler ve uzun seksi biçimde dağınık saçlarıyla kavurucu bir güneşin altında dalgın bir halde dolaşırken görünür. Oysaki Che’nin Bolivya ordusu tarafından öldürüldüğü yere gitmektedir. Che’nin öldürüldüğü yere gelen sanatçı, binanın dışındaki askerlerin sırıtışları eşliğinde binaya girer ve Che’nin ölü bedenine[2] bakar.
Dışarıya çıktığında askerlerden biriyle göz göze gelir. Asker utancından başını önüne eğer. Ardından sırtında Kalaşnikof ve kucağında bebeğiyle, arkasına diğer kadınları da alarak dağlara, direnişin olduğu yere doğru gider. Nathalie Cardone klibin sonuna doğru koro eşliğinde yoğun bir yağmur ve çamur deryasının içinde iyice yırtılmış ve yağmurdan ıslanıp vücudunu tamamen sarmış giysisi içinde seksi bir görüntüyle dans eder. Che gene görünür ve direniş büyümektedir.
Son derece ölçülü bir erotizm, bağlamından kopartılmamış direnişi simgeleyen görüntüler ve şarkının hayranlık uyandıran estetik bir yorumu. Kısacası erotizm ise erotizm, protesto ise protesto, estetik ise estetik. Üstelik şarkıcının kendisi de bu bağlamdan kopuk değil. Ne söylediğinin bilincinde olan bir kadın. Dünyadaki adaletsizliklere tutarlı bir şekilde tepki veren bir aktivist.[3] Protest müziği tek parçadan olmayan bir sanatçı.
Kendisiyle 2000’de yapılan bir röportajda “Bu videoyla albüm satmak için Che'yi suistimal ettiğini düşünmedin mi?” sorusuna karşılık “Hayır, çünkü bu benim kararım değildi. Bu parçayla ilgili tüm kararları Che verdi.” “Ben işaretlere inanırım. Hayatta gerçekleşmesi gereken bazı randevular olduğuna... Yaşadıklarının sonucu hak ettiğini bulursun. Che benim yoluma bebeğimle tek başıma kaldığım çok zor bir dönemin ardından çıktı. Ona ulaşmayı hak etmiştim. Yolun sonuna gittim, dibe vurdum ve Che'yi buldum. Bence Martin Luther King ve Che de yolun sonuna kadar gittiklerinde kendilerini buldular” cevabıyla yaptığı için farkındalığını yeterince sunuyor. Patetik değil, sofistike hiç değil. Etik bir duruş başından itibaren var. Belki bir gün Hilal Cebeci’de benzer bir yoldan ilerler bilemiyoruz. Kısacası mesele popo salmakla bağlantılı olarak kadın bedeni meselesi ve erotizm değildir – ki pornografik olan değil ama erotik olan estetiktir. Hatta çıplak olmak dahi kimi zaman daha iyidir!
Çıplak olmak daha iyidir!
“Çıplak Olmak Daha İyidir!” Bu motto bana ait değil. Venezuela’da 2014’de hükümeti protesto eden gençlerin sözü. Protestolar sırasında polisin bir genci çırıl çıplak soyarak gözaltına almasını protesto etmek için gençler “çıplak olmak daha iyidir” diyerek eylemlerine hem popolarını hem pipilerini hem de vajinalarını sallayarak protesto eylemlerine devam etmişlerdi. Sosyal medyada aynısını yinelediler. Ama çıplak protestolar bundan ibaret değildi.
Haziran 2017’de Brüksel sokaklarında dolanırken yanımdan geçen ve çırılçıplak bisiklet kullanan grubu görünce, önce öylesine bir eğlence sanmıştım. Oysa ki bu bir eylemdi. Üstelik her yıl Haziran ayının ikinci haftası otomobil, petrol bağımlılığı ve hava kirliliğine dikkat çekmek için dünyanın her yerinde yapılan (daha doğrusu yapılabilen her yerde yapılan!) küresel bir eylemdi. Çıplak protestolar bununla da sınırlı değil, üstelik yeni de değil.
Aklınıza hemen dünyanın dört bir yanındaki adaletsizlikleri protesto etmek için göğüsleri açık eylemler yapan Femen gelmesin. Fransız Devriminde devrimcilerin Sans Culottes yani “donsuz” veya “baldırı çıplak” olarak adlandırıldığını hemen hatırlayarak başlayalım. Ancak barışçıl protestoları konu edinecek olursak, bu iş kendilerini pasifist ve 'Özgürlüğün Çocukları' olarak tanımlayan ve Doukhobor adı verilen Rus göçmenlerin 1914 yılında kişisel materyalizmi protesto etmek için çırılçıplak soyunmalarına kadar uzanıyor. Kanada devletiyle ters düşüyorlar ve liderleri Peter V. Verigin 1924 yılında bir suikastla öldürülüyor. Çıplak deyip geçmemek lazım. “Savaşmayın, Sevişin” sloganıyla 1968’in çiçek çocuklarını da unutmamak gerekir. Düzenledikleri savaş karşıtı gösterilerdeki çıplak görüntüler bir protestodur. Dönemin müzik gruplarının verdiği çıplak pozları da buna eklemek gerekir.
Çıplak protesto repertuvarımıza bizzat çıplaklık yasağını protesto eden ABD’deki nüdistlerden devam edelim. San Francisco’da 2012’den beri çıplak protestolar düzenliyorlar. Hatta belki daha eski. Instagram’daki çıplaklık yasağını protesto için 2014’de Scout Willis’in çıplak protestosu ve Avustralyalı model Imogen Anthony’un göğsünü yakarak yaptığı protestolar; New York’ta 2015’de üstsüz mankenlere getirilen yasağı protesto için yapılan çıplak eylemler bu alanın diğer örnekleri.
Bol miktarda hükümet ve özel sektör protestosu var ayrıca. Venezüella eylemlerini ve Femen’i yukarıda andık. Moskova’da bankerzedelerin hükümeti 2004’deki protestosuyla başlıyoruz, benzer bir eylem İngiltere’de banka kesintileri için düzenlenmiş. Ardından İsveç’teki 2008 Avrupa Sosyal Forumundaki çıplak adam protestosu; 2013’de Taksim Gezi Parkı protestoları sırasında gece yarısı çıplak eyleme çıkan vatandaş X’in protestosu, Brexit’i protesto için 2016’da üniversite toplantısına çıplak katılan Cambridge Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Victoria Bateman’ın protestosu, İzmir’de 1 Mayıs 2016’da üst aramaları protesto eden Anarşist grubun çıplak protestosu geliyor. Sırada ABD’de 2016’da seçim günü Trump’ı protesto eden kadınların çıplak protestoları ve yine Trump politikalarını protesto için 2017’de manken Emily Ratajkowski’nin çıplak protestoları var. Tarsus cezaevindeki koşulları ve çıplak aramaları protesto etmek için cezaevindeki kadınların 2018 çıplak protestosu, ve yine 2018’de kısa bir süre önce İzmir’de 8 aydır maaşını alamayan işçinin İş-Kur önündeki çıplak eylemini de ekleyelim.
Hayvan haklarını savunan örgütler ise bu konuda en tecrübeli olanlar. Bunların başında 1980’de kurulan PETA (Hayvanlara Etik Muamele için Mücadele Edenler) geliyor. PETA aktivistleri 1990’ların başından itibaren hayvanlara yapılan zalimce uygulamalara dikkat çekmek için çıplak protesto eylemleri yapıyor. Ünlülerden bu konuda destek alıyor. Üstelik sadece PETA’da değil. 2011’den beri AnimaNaturalis ve Igualdad Animal (Hayvan Eşitliği) adlı İspanyol aktivistler dönem dönem çıplak eylemler düzenliyorlar.
Çevre örgütlerini de unutmamak gerekir. Greenpeace örgütünün 2007’de İsviçre Alplerindeki çıplak protestosu; hava kirliliği ve küresel kirliliğe dikkat çekmek için 2009’da Kolombiya’da düzenlenen çıplak protestolar akla gelen ilk örnekler. Küresel olarak düzenlenen çıplak bisiklet eylemini zaten andık.
TreeSpirit Project (Ağaç Ruhu Projesi) adı altında, 2015’de aktivist ve fotoğrafçı Jack Gescheidt’in girişimiyle bir grup aktivistin ABD'de Kaliforniya Üniversitesi'nin Berkeley kampüsünde, ağaçların kesilmesini protesto etmek için ağaçlara çıplak halde sarılarak yaptığı protesto eylemi ise görece daha yakın bir tarih diliminden.
Son olarak yazımızla yakinen alakalı cinsiyetçilik belasına değinelim. İsveç’te yaşayan İranlı kadınların, İran’da kadınların zorla kapatılmasını protesto etmek için 2013’de düzenlediği çıplak eylem ve yine İsveç’te Facebook sansürünü protesto için 2015’de “bizim göğüslerimiz politiktir” diyerek kadınların çıplak yürümesiyle başlayabiliriz. Brezilya’da 2014’de Sao Paulo Üniversitesi'nde bir kadın öğrencinin uygunsuz derecede açık giyindiği için okuldan uzaklaştırılmasını protesto için düzenlenen çıplak eylem geliyor ardından. Peru'da 2016’da başkanlığa aday olan eski diktatör Fujimori’nin kızı Keiko Fujimori’nin kürtaj karşıtı söylemlerini protesto için kadınların çıplak eylemi; Arjantin’de 2016’da Buenos Aires kadın bedeninin nesneleştirilmesini eleştiren kongre binası önündeki kadınların çıplak protestosu; bir Rus öğrencinin etek altı video çekenlerin cezasız kalmasını protesto etmek için 2018’de soyunması ve son olarak İsrailli kadınların cinsel şiddete karşı soyunması var.
Sanatçıların konuya olan ilgisini de unutmayalım [4]. Performans sanatçısı Deborah de Robertis’in 2014’de Gustave Courbet'nin ünlü “Dünyanın Kökeni” tablosunun önündeki vajina eylemi ve 2018’de Fransa’da kutsal sayılan bir mekanda soyunması, ayrıca cinsellikle ilgi diğer performansları; sanatçı Milo Moire’nin “sadece ben izin verirsem bedenime dokunabilirsin” temasıyla, “tecavüze” dikkat çekmek için açık alanda insanların 30 saniyeliğine vajinasına ve göğüslerine dokunmasına izin vermesi bunlardan sadece bir kaçı.
O halde mesele ne? Mesele tüm bu eylemlerin bağlamından koparılmaksızın gerçekleşmesi meselesidir. Bu haliyle çıplaklık ve erotizm hem estetiktir hem de etiktir. Ama bağlamı kaybettiğimiz vakit geriye ne yazık ki çıplak bir bedenden başka hiçbir şey kalmıyor.
İsterseniz işin bu kısmını 90’lardan kalma bir diğer hikaye ile bağlayıp bu uzun yazıyı bitirelim:
Mirkelam imajının tasarımıyla. Stilist Serra D’Autry, Mirkelam imajı hakkında şu açıklamayı getirmişti: “biraz Ayhan Işık, biraz Çingene, biraz Che Guevara, biraz Freddy Mercury.” Buna cevaben Can Dündar da "Kahramanlarımızı satıyorlar.... Sabrımızı taşırmayın" demişti.
Aslına bakarsanız kahramanlar satılalı, sabrımız ise taşalı çok olmuş. Hilal Cebeci’nin bu kadar çok tartışılması da bundan. Fakat bu işin alternatifi ne sorusuna verecek hazır bir cevabımız da henüz yok. Ama eninde sonunda o da olacaktır. O alternatif olan şey her neyse böyle böyle bulacağız. Muhafazakarlaşarak değil. (HA/ÇT)
* Bu yazıyı baştan sonra okuyarak, yazının Hilal Cebeci’nin Türkçe olarak seslendirdiği klip hakkındaki ilk bölümüne yönelik yaptıkları geri bildirimlerle, yazının doğru bir eksene oturmasını sağlayan bianet eş yayın yönetmeni Haluk Kalafat’a ve bianet kadın ve LGBTİ haberleri editörü Çiçek Tahaoğlu’na teşekkürleri bir borç bilirim.
[1] Barbara Lebrun, Protest Music in France, Ashgate, 2009, s.82-83.
[2] Bu anı Rembrandt'ın Profesör Tulp'un Anatomi Dersi ve Mantegna'nın Ölü İsa tablosuyla karşılaştıran John Berger göre bir efsaneyi sona erdirmek için yapılan bu sergileme aslında amacına ulaşamaz. John Berger şöyle der: “Guevara'nın, yaptığı planların ayrıntılarından çok öte bir şeyi temsil ettiği ve etmeye devam edeceği kesin. O, bir kararı, bir sonucu temsil ediyordu.” John Berger, O Ana Adanmış, Yayına Haz: Yayına Hazırlayanlar: Yurdanur Salman Müge Gürsoy, Ekim 1998, s.134-24.
[3] Şarkıcı 2009 Davos zirvesinde dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Van Minüt” çıkışına da destek vermiş. Bu bilgi bugünün koşullarında pek çok kişiyi hayal kırıklığına uğratabilir. Ama hatırlayalım lütfen, Filistin’de yaşanan onca zulümden sonra, bu çıkış o dönem hangimizin yüreğine su serpmedi ki?
[4] İşin bu kısmını M. Demet Ulusoy’un internette açık kaynak olarak mevcut olan “Plastik Sanatlarda Toplumsal Cinsiyet: Feminizme Karşı Feminizm” makalesiyle birlikte değerlendirmek faydalı olacaktır.