Paris,
Komünarların şehri!
Bir başka komünün üç kadın şehidini
Sakın unutma!
Bir gün, unutursan eğer
Dilin damağına yapışsın
Paris...
İki yıl ara ile Fransa’nın başkenti Paris’te iki katliam gerçekleştirildi. İlki, 9 Ocak 2013’te Kürt halkına adeta bir mesaj gibi siyasal hedef eksenli büyük bir katliamdı. Gerçekleştirilen katliamda PKK’nin kurucularından ve Kadın Özgürlük Hareketinin öncüsü Sakine Cansız (Sara), Kürdistan Ulusal Kongresi Üyesi ve Kürt diplomatı Fidan Doğan (Rojbin) ve genç bir Kürt kadın devrimcisi olan Leyla Şaylemez (Ronahi) katledildi.
Geçen iki yıllık zaman dilimi içinde kelimenin tam anlamıyla bu siyasi katliamla ilgili Fransız Hükümeti cephesinden “bir arpa boyu” kadar bile yol alınmadı.
İki yıl sonra yine ocak ayında, bu kez 7 Ocak 2015’te üç Kürt siyasetçisi kadının üçüncü ölüm yıldönümleri anmasına iki gün kala yine Paris’te bu kez “keskin dilli” mizah dergisi Charlie Hebdo saldırıya uğradı. Charlie Hebdo’nun üç kuşak yazar ve çizerlerinden on kişi katledildi. Katliamı gerçekleştirenler güpegündüz bastıkları dergi bürosunda “El Kaide” yandaşı olduklarını telaffuz ettiler.
Katillerin gerekçe olarak öne sürdükleri İslam’ın peygamberi Hazreti Muhammed ve İslam’a yönelik “alaycı” karikatürler çizmeleri. Oysa Charlie Hebdo’yu yakından tanıyanlar ve derginin fanatik okurlarının üzerinde mutabık kaldıkları Hristiyanlık inancına dair de zaman zaman sivri dilli yayınlar yaptıkları yönündeydi.
Bir başka yönü de var mizah dergisi Charlie Hebdo’nun. Mazlum ve mağdurdan yana tavır almak. Saldırıya uğrayan Charlie Hebdo’nun editörü ve Charb ismi ile yazan Stephanie Charbonnier Kobanê direnişine dikkat çekmek amacıyla 22 Ekim 2014'teki köşe yazısında şöyle diyordu.
“Ben Kürt değilim, Kürtçe tek kelime bilmem, bir Kürt yazarın ismini bile söyleyemem. Kürt kültürü bana tamamen yabancı. Ah evet, arada Kürt yemekleri yemişliğim var. Geçelim bunları. Ama bugün Kürdüm, Kürtçe düşünüyorum, Kürtçe konuşuyorum, Kürtçe şarkı söylüyorum. Kürtçe ağlıyorum. Suriye’deki Kürtler sadece Kürt değil, karanlık güçlere karşı savaşan insanlıktır. Onlar hayatlarını, ailelerini, ülkelerini koruyorlar. IŞİD’in saldırılarına karşı savaşan kesimi temsil ediyorlar. Sadece ‘fanatik İslam’a karşı değil, barbar çeteciliğe kaşı da hepimizi savunuyorlar… Bugün ölüme karşı direnen sadece Kürt halkı var.”
Bununla da yetinmeyip üç renkli ve üzerinde Kürdistan yazan bir pankartın önünde, içinde katledilenlerin de olduğu dergi yazarları yakın zamanda bir de poz verip fotoğraf çektiriyorlar.
İki yıl ara ile gerçekleştirilen iki büyük katliamın hayli karanlık noktaları var. İkisi de çok profesyonelce önceden planlanarak örgütlenmiş katliamlar. Sanki istihbari ve çok yaygın ilişkili güçlerin örgütleyiciliğinde gerçekleştirilen ve güpegündüz “göze sokarcasına” işlenen cinayetler. Biri doğrudan Kürde yönelik ve tabii Kürdün diplomasi kullanarak Barış ve Çözüm Sürecinin müttefiklerine yönelik çalışmalar yaparken sanki onlara hitap edercesine “oyun bozan” bir eda ile gerçekleştirilen katliam.
Diğeri ise adeta bir taşla iki kuş vurmak gibi! Hem Kürt dostu bir mizah dergisi, hem de Kürtle fiili savaş yürüten katiller sürüsüne karşı alenen tavır alıp daha önce de tehditle karşı karşıya kalan bir muhalif dergi görüntüsü var namlunun ucunda!
Fransa politikası bir kavşak noktasında! Şöylesine güçlü bir algı var. İki katliam arasında doğrudan bir illiyet bağı olmasa da! Kürt kadın siyasetçilerin katillerinin üzerine cesurca gidilebilseydi, Charlie Hebdo katliamı aynı kararlılıkla gerçekleşebilir miydi? Orta yerde duran soru bu!
Ve galiba Ruhi Su’nun 1977’de 1 Mayıs Katliamı nedeniyle dillendirdiği şarkısının sözlerine dönmeli. Orada, Paris meydanında üç kız, vuruldular güpegündüz, sabahın sahibi vardır, sorarlar bir gün sorarlar. Sorarlar mı acaba? Cevabını sahiden ben de bilmiyorum. Ama sorulsun istiyorum… (ŞD/YY)