Onu artık göremeyeceğimiz, konuşamayacağımız, o kocaman kahkahasını artık duyamayacağımız gerçeğine kendimizi güç bela alıştırmaya çalışırken, her gün karşımıza çıkan “menfur” olaylar bizi bir kez daha o yalnızlık batağına itiyor.
Yasımızı gereğince tutamıyoruz. Neredeyse her gün Hrant’ımıza yönelik bir saldırıya karşı ses çıkarmaya, mücadele etmeye çalışırken yaramız bir daha, bir daha kanıyor.
15 Eylül Hrant’ın doğum günüydü.
İstiyordum ki evimde sakin sakin oturup, iyi ki doğduğunu düşünerek, anılarımı tekrar önüme serip, Hrant’ın doğum gününü kutlayayım. İstiyordum ki bir günlüğüne de olsa, hiç gitmemiş olduğunu varsayabileyim.
Çok gördüler...
Ama olmadı, yine çok gördüler.
Ozan Arif’in yazdığı, İsmail Türüt’ün okuduğu korkunç bir şarkı; yetmezmiş gibi, Karadenizli olduğunu klip görüntülerinden tahmin ettiğim bir gencin şarkıya yaptığı klip doğum günü planlarımı alt üst etti. Onun yerine, Hrant’a edilen bu küfrü nasıl susturabiliriz diye uğraşmak zorunda bıraktılar beni.
Şarkının sözleri zaten dehşet verici, ama görüntülerle birleşince alenen suçu ve suçluyu öven, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden bir resim çıkıyor ortaya. Ozan Arif de İsmail Türüt de, “şarkının sözlerinin* sonuna kadar arkasındayız, biz onu kast etmedik” demiş.
Desinler, doğrudur. Doğrudur da, aynı dörtlükte o-gün, yasin kelimelerinin geçmesi ne ilginç bir tesadüf olmuş. Hele de albümün Ogün Plak’tan çıkmış olması...
Vicdanlarına değil adalete bırakıyorum...
Türüt ve Ozan Arif’i kendi vicdanlarına ve adalete bırakıyorum. Yok, yok bırakmıyorum, adaletin çalışması için uğraşıyorum.
Bu ülkede sadece hükümetin değil, her bir yurttaşın Hrant’a, Hrant’ın ailesine ve dostlarına büyük borcu var. Vicdan borcumuzu, adalet borcumuzu nasıl ödeyebileceğimizi düşünmek, düşünmekle de yetinmeyip harekete geçmek yerine, bir cinayet üzerinden popülist politikalar üretmek bu borcu büyütüyor.
Neyi kaşımaya çalışıyorsunuz?
Bırakın Hrant’ı, hiçbir ölümle bu kadar alay edilmez, dalga geçilmez. Bu ne insan olma erdemine, ne de vicdana sığar. Ama öldürülmesinin üzerinden iki gün bile geçmeden başlayan sevinç çığlıkları hala sürüyor. “Hala neden bu kadar çok sözü ediliyor bu adamın, ne kaşınmak isteniyor” diye soran ırkçılara ben de aynı soruyu sormak istiyorum.
Neden hâlâ Hrant’a hakaret ediyorsunuz? Neden hâlâ tüm öfkenizi, ilkelliğinizi, cehalet ve ırkçılığınızı Hrant’ın artık olmayan bedeni üzerinden kusuyorsunuz? Neyi kaşımaya çalışıyorsunuz? Adlarına türküler düzülecek, ellerine bayraklar verilerek fotoğrafları çekilecek, yeni katiller yaratmaya mı çalışıyorsunuz?
Sizin öfkeniz Hrant’a değil, bize. Bu ülkede eşit, özgür ve birlikte yaşamak isteyenlere, çatışmaların, düşmanlıkların yerine insanca tartışarak, birbirini dinleyerek ilerlemek isteyenlere, birbirinden öğrenen ve birbiriyle dayanışanlara.
Hepimiz hala Hrant'ız...
İşte bu yüzden hepimiz hâlâ Hrant’ız! İşte bu yüzden Hrant gibi biz de inandıklarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Hem sevmeye devam edeceğiz, hem de terk etmeyeceğiz. (ÖD/NZ)