“Video ve görüntü paylaşım sitesi” youtube, politik hassasiyetlerin en kökten biçimde yok sayıldığı, karşıt grupların meydan muharebesi içinde birbirini tüketme çabası gösterdiği bir savaş arenasına dönüştü. En son örneklerden biri ise İsmail Türüt’ün halihazırda “öteki”lere yoğun tehditler içeren şarkısı için yapılan klip ve onun uzantıları oldu.
Özellikle yurtdışında yaşayan ve aşırı milliyetçi-ırkçı kimlik aidiyeti geliştirmiş olan gençler kendilerine misyon edinerek web sitesinde terör estiriyorlar. İki yol izliyorlar; birincisi: Din, ırk, etnisite ve hatta cinsiyet temelli “öteki”lerin yer aldığı videolar üretmek ve bu videoları bol bol küfür niteliğinde görüntülerle donatmak.
Irkçı küfürler, hakaretler
İkinci yol ise din, ırk, etnisite ve hatta cinsiyet temelli “öteki”lerin ürettikleri çalışmalara, bu çalışmaları yapan kişilere, bu çalışmayı ve çalışmayı yapan kişileri onaylayanlara, yazdıkları yorumlar üzerinden hakaretler yağdırmak, küfretmek. Bir noktadan sonra hayatta ilk kez duyabileceğiniz, yaratıcılıkta sınır tanımayan neo-küfürler karşılıklı atışma şekline dönüşüyor ve pornografik bir atmosfer yaratılıyor.
Türkiye’de son aylarda iyice yaygınlaşan ve keşfedilen facebook ise çok daha komplike bir mecra. Giriş sayfasında sitenin amacı şöyle tarif ediliyor: “Etrafınızdaki insanlarla iletişime geçmenizi sağlayan faydalı bir sosyalleşme aracı”. Tıpkı youtube gibi küresel ölçekte kullanılan, erişilen bir tür iletişim ağı.
Her şey elektronik posta adresinize sürekli olarak gelen “facebook”a katılma davetleri ile başlıyor. Sonra kişisel web sitenize dönüşüyor. Fotoğraflarınızı koyuyor, ilgi alanlarınızı, mesleğiniz, çalışma konularınız ve yaşamınıza dair genel bilgilerinizi, politik duruşunuzu sergiliyorsunuz. Üye olduktan sonra önce sürekli iletişim içinde olduğunuz arkadaşlarınızı facebook’unuza ekliyorsunuz.
Ardından yıllardır görüşmediğiniz, görüşmediğiniz, görüşmeye gerek duymadığınız, görüşmek istemediğiniz, unuttuğunuz “arkadaşlarınız” ya da daha doğru ifadeyle “tanıdıklarınız” gelip sizi buluyorlar. Listenize eklenmek istiyorlar. Sonra sitede her geçen gün yeni bir şeyler keşfediyorsunuz. Sanal "içki ikramları", sanal "öpücükler", sevgi ifadeleri, "koyun fırlatmalar."
Zaten çok sayıda kullanıcı olduğu için daha fazla detaya girmeden asıl üzerinde durmak istediğim noktaya geliyorum: Facebook’taki gruplar, özellikle de politik gruplar. Facebook’ta satırları yazdığım dakikalar itibariyle bine yakın grup var. Bu gruplar çeşitli kategoriler altında oluşturuluyor.
Politik gruplar; genel kitleye hitap eden eğlence grupları, sağlık, arkadaş bulma grupları vs. “Bülent Ersoy’dan Korkanlar Grubu”ndan, “Agos Dostları”na çok çeşitli bir yelpazeye yayılıyor gruplar.
Özgürlük, küfretme özgürlüğü yönünde kullanılıyor...
Özellikle politik içerikli, homojenliğin sağlandığı gruplarda duygu ve fikir ortaklığından kaynaklı bir sükunet ortamı hakim. Ancak tüm gruplar için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Örneğin “Hepimiz Hrant’ız Hepimiz Ermeniyiz” grubunda son bir haftadır yaşananlar denetim ve kontrol mekanizmalarının -daha doğrusu moderasyonun- işlememesi halinde, özgürlüklerin sadece ve sadece küfretme ve hakaret özgürlüğü yönünde kullanıldığını gösteriyor.
Grubun “admin”i -kurucusu ve denetleyicisi- gerekli önlemleri almadığı için sanal ya da gerçek kimlikli kimi kişi ya da kişiler önce gruba üye oluyor, ardından da grubun yazışma ve tartışma listesinde şiddette sınır tanımaksızın grup elemanlarına, Hrant Dink’e, “Hepimiz Ermeniyiz” diyenlere mesajlarıyla tacizde bulunuyor.
Grubun farklı etnik kökenlerden gelen tüm üyeleri toptan “Ermeni” diye etiketlenerek tehdit ediliyor. Ardından karşı tepkiler geliyor ve ortalık tıpkı you-tube’daki gibi savaş alanına dönüyor. “Yaratıcı” küfürler özellikle tarafların annelerini, eğer bir kadına yönelik ise bizzat tarafları hedef alıyor. Küfürlerin temel silahı olan “erkeklik” organı sürekli erekte durumda tecavüz edecek düşmanlarını arıyor.
Bu noktadan bakıldığında Jurgen Habermas’ın, teknoloji ve iletişim araçları yoluyla oluşturulan kamusal alana yönelttiği eleştiri akla geliyor. Rasyonel eleştirel bir tartışma ortamının olanaklarını sorgulayan Habermas bu tür bir kamusallıkta gerçekleşen şeyin, kamusal polemik yerine kişisel sürtüşme düzlemine itilen ihtilaflar olduğunu söylüyor.
Linç kültürü...
Eleştiri kültürü, üzerinde yaşadığımız topraklarda yerini çoktan linç kültürüne bırakmış durumda. İnternetten önce gazeteler vardı hedefi gösterip 12’den “vurma” çağrısı yapan. Ki bu tüm medyanın bugün birleştiği noktalardan biri. Bugün internette o günler ve yasinler cirit atıyor. Hrant Dink’in katillerini taşıyan cezaevi aracından hareket çeken askerlerin varlığıyla, bu ülkeyi kendi “malları” olarak sahipleniyorlar. Biliyorlar ki adalet, iktidar ve diğerleri onlardan yana.
Hal böyle olunca tüm dünyada eğlence ve keyif için kullanılan internet siteleri “biz”lerin elinde politik demeye dilimin varmadığı bir apolitikanın arenasına dönüşüyor. Bu arenada fikir müzakeresi yok, karşı görüşlerin şiddet içermeden tartışıldığı, birilerinin birilerine bir yerleri "terk et" demediği yerler değil buralar. Faşizm faşizmleri doğuruyor ve ortalık sanal kan gölüne dönüyor. (EÇ/NZ)
_____________________________
*Emek Çaylı, Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Araştırma Görevlisi