"Bu mum bizim için yanmıyor. Bu mum hapishanelerden çıkarmayı başaramadığımız, cezaevine götürülürken yolda öldürülen, işkence gören, kaçırılan, kayıp edilenler için yanıyor. Bu mumun amacı bu."
Peter Benenson, Uluslararası Af Örgütü kurucusu
Yıl 1995. İstanbul'da yedi kişi hararetle başvuru formu dolduruyoruz. Formun başlığı "Uluslararası Af Örgütü Girişim Grubu Başvuru Formu". Yıllardır peşinde koşturduğum rüyanın gerçekleşmesine doğru ilk adım.
Af Örgütü'nün adını ilk kez 80 darbesinden sonra gazetedeki bir haberde okumuştum. Türkiye'de işkence ve tutuklamalarla ilgili raporundan söz ediyordu. Daha sonra 1986'da Türkiye'ye gelen bir heyete yardım ederken, örgütle ilgili daha fazla bilgi aldım. Özü, insan haklarının korunması için uluslararası dayanışma olarak nitelendirilebilecek bu örgütün bir parçası olmak istiyordum. Tek sorun nasıl ulaşabileceğimdi.
Fırsat 1988 yılında karşıma çıktı. Af Örgütü Londra'da bir konser organize etmişti. "İnsan Hakları, Şimdi!" isimli konser İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 40. yılını kutlamak için yapılıyordu. En ucuz uçak biletini alıp konsere gittim ve Af Örgütü standında "uluslararası üye" olarak kaydımı yaptırdım. Artık her ay bülten geliyordu, her ay üç vaka için yetkililere mektup yazıyordum.
Nihayet 1995'te ilk grubumuz için başvuruyu yapıyorduk. Londra'da bulunan Uluslararası Sekreterlik'ten gönderilen belgeleri satır satır okuduk, gereken koşulları yerine getirebilir miyiz acaba diye tartıştık ve kararımızı verdik. Af Örgütü artık Türkiye'de kurulmalıydı. Kasım 1995'te "aramıza hoş geldiniz" mektubuyla artık resmen vardık. Bunu duyurmak için ilk basın açıklamamızı hemen hazırladık.
İlk eylem, ilk heyecan
Cumhuriyet gazetesindeki "Af Örgütü İstanbul Girişim Grubu kuruldu" haberiyle kamuoyunda ilk kez görüldük.
İlk eylemimizi de büyük bir heyecanla yapmıştık. 10 Aralık 1995 akşamı çantamızda onlarca mum, yedi kişilik ekibimizle İstiklal Caddesi'ni boydan boya mumlarla donattık. Ne yaptığımızı soranlara "Bugün 10 Aralık İnsan Hakları günü. Karanlığı aydınlatmak için sen de bir mum yak" diyerek mum verdik.
Kısa süre içinde sayımız arttı, ilk küresel kampanyada biz de yer aldık. Çin'de yaşanan hak ihlallerine dikkat çekmeyi amaçlayan kampanyanın açılışı da Af Örgütü Türkiye tarihine ilk basın toplantısı olarak geçti.
Artık İstanbul grubu her hafta toplantı yapıyordu ve gönüllü sayısı artmıştı. Neredeyse her kampanyamız basında yer alıyor, Uluslararası Af Örgütü'nün Türkiye'deki -sayıca küçük de olsa- varlığı daha görünür oluyordu.
Bu süreçte, daha fazla destekçiye ulaşabilmek için Uluslararası Af Örgütü Haber Bülteni'ni 1996'da Türkçe çıkarmaya başladık.
Açıklamakta en zorlandığımız mesele, "kendi ülkende çalışmama" kuralıydı. Şimdi oldukça hafiflemiş olan bu kuralın anlamı Af Örgütü üyelerinin kendi ülkelerindeki ihlallerle ilgili örgüt olarak çalışma yürütememesiydi.
Türkiye'de kayıplar, işkence, uzun süreli tutuklulukların gündelik olay olduğu bir dönemde bizim başka ülkelerde işkence gören, kayıp edilen ve görüşlerinden dolayı hapsedilenler için çalışıyor olmamız garipseniyordu. Oysa tüm dünya da bizler için ayağa kalkmış durumdaydı.
Ankara ve İzmir de katılıyor
Ofisi, parası ve kaynakları olmayan grubumuz müthiş bir heyecan, inanmışlık ve yaratıcılıkla çalışıyordu. Fotokopiler işyerlerinde gizlice çekiliyor, bültenlerimiz bir destekçimiz tarafından ücretsiz basılıyor, kampanya afişlerinin Türkçeleri elle hazırlanıyordu.
Bu sırada Ankara'da bir grup oluşmaya başladı ve 1997'de Türkiye'nin ikinci grubunu kurdu. Bir yıl sonra İzmir grubunun da kurulmasıyla artık daha organize bir koordinasyona dönüşmüştük.
2001 yılına kadar Türkiye'de herhangi bir statümüz olmaksızın çalıştık. İstanbul'un göbeğinde kayıplar için ağaç diktik, sokaklarda eylemler yaptık, Meclis koridorlarında, bakanlıklarda Af Örgütü adına lobi çalışmaları yürüttük. Nihayet dernekleşme kararı alarak 2001 yılında başvurumuzu yaptık.
Uluslararası bir örgütün Türkiye şubesi olarak dernekleşmenin yolu Bakanlar Kurulu kararından geçiyordu. Başvurumuzun Bakanlar Kurulu'nda takıldığını öğrendiğimizde ulusal ve uluslararası bir kampanya başlattık.
Bize içeriden ve dışarıdan destek veren birkaç milletvekili, bakan, diplomat ile basının desteği sayesinde 2002 yılında nihayet başvurumuz kabul edildi ve Uluslararası Af Örgütü Türkiye şubesi dernekleşti.
Bugün profesyonel çalışan kadrosu, artan üye sayısıyla Af Örgütü artık uluslararası hareketin önemli bir parçası haline geldi.
Uluslararası Af Örgütü dünyanın değişen sorunlarına daha etkin cevap vermek için çalışma alanlarını, yöntemleri geliştirdi, genişletti. Artık üyeler siyasi hakların yanı sıra sosyal, ekonomik ve kültürel haklar için de mücadele ediyor. Artık şubeler kendi ülkelerindeki hak mücadelesinde aktif rol oynayabiliyorlar.
Bunun en somut örneği de Uluslararası Af Örgütü'nün 50. yılında 10 Aralık 2011 Cumartesi günü vicdani retçi Halil Savda için yapacakları destek eylemi. (ÖD/HK)