Diyarbakır’ın kadim surlarının yanıbaşı hemen Dicle Nehri ile surlar arasındaki bağlık-bahçelik alandır Hewsel.
1988 yılında yapılmış suriçinin “Kentsel Sit” bölgesi olarak kabul gören alan, 2015 yılı temmuzunda Diyarbakır Surları ile birlikte UNESCO Dünya Kalıcı Kültürel Miras Listesine alınarak “Kültürel Peyzaj” alan bölgesi olmuştur.
Surları ve dahi Hewsel bahçelerini koruma altına almak, UNESCO’nun tarihi ve kültürel miras listesine ekle(t)mek elbette çok güzel çok kıymetli.
Ama unutmamak gerekir ki en az bunun kadar önemli olan da KORUMA BİLİNCİ!
Eğer koruyamıyorsanız o miras listesine aldırdığınız eser(ler) aslında sizin, yani kent halkının ortak kültürel değeri olamıyor maalesef.
Küçük ama kendisinin rantiyesi, çıkarı uğruna her türlü kötülüğü yapmaya aday olanlarındır artık o her birimizin “tarihi ve kültürel miras” değeri deyip üzerine titrediğimiz...
2015 yılıyla birlikte Diyarbakır ve bölgenin gündemine oturan kent çatışmalı hâlleri, hendek-barikat-sokağa çıkma yasakları ve sonrasında seçilmiş belediyelere kayyum atanmış olması denetim anlamında tümüyle ipin ucunu kaçırdı.
Hewsel Bahçeleri ve Dicle Vadisi ile Ongözlü Köprü çevresi adeta işgal kuvvetleri gibi kapanın eline geçti / elinde kaldı. Şahsi, atadan-dededen mülkü gibi işlem ve kabul görmeye başladı.
Öyle bir tahribat yaşandı yaşanıyor ki geri dönüşü olmayacak boyutta. Dicle nehrinin geniş tabanlı vadisi kentin güneyinde genişleyerek Hevsel Bahçeleri’nin bulunduğu çok geniş taraçaların oluşumuna doğal bir zemin hazırlamış. Hevsel Bahçeleri, Mezopotamya coğrafyasında yer alan ve tarihsel olarak halkın kullanımına açık bir bahçe niteliğiyle özgün bir değer ortaya koymakta. Kentin tarihi belleğinde 30’un üzerinde kavimin izlerini taşıyan bu bölgede dokuz bin yıl gibi çok uzun süredir bahçe olarak var olmasıyla, tarımsal değerinin yanı sıra kültürel ve tarihi olarak da özgün bir yere sahiptir Hewsel…
Üzerine yapılan bilimsel çalışmalar ve raporlamalarda; “Dicle Vadisi ve Hevsel Bahçeleri, çok sayıda kuş türü, endemik Fırat kaplumbağası ve ‘Dicle Güzeli’ kelebeğinin yanı sıra tilki, su samuru, sincap, çok sayıda böcek ve sürüngen için uygun kalıcı ve geçici bir habitat sağlamaktadır. Kuşlar için adeta bir kervansaray işlevini gören Dicle Vadisi’nde 189 kuş türü tespit edilmiştir. Bu alana yapılan müdahaleler, bu kuşların ve diğer canlıların ekosisteminde onulmaz yaralar açmıştır.” denilmektedir.
Hewsel son birkaç yıldır “Bahçe” konumundan endüstriyel moleküler bitki ekimi / dikimi ile “Tarımsal” alana dönüşümü yaşıyor. Alanın yaklaşık yüzde kırkı mısır tarımına yöneliyor ve giderek de artıyor. Hasat sonrası mısır koçanlarının saplarının yakılması için çıkarılan tarla yangınları bütün canlı türünü yok ediyor. Nehir boyundan çekilen kum da doğal dokuyu yok ediyor.
Bir taraftan nehrin karşı yakasında yer alan Dicle Üniversitesinin vadiye duyarsızlığı ve doğal bahçelik yapıyı bozarak alan açması! Öbür taraftan da daha büyük tahribatlara açık olan şehrin yerleşke dibindeki alanda pervasız talan ve işgaller Hewsel’i yok olmaya doğru hızla götürüyor.
Ve işin tuhaf tarafı UNESCO kalıcı listeye almış olmasına rağmen bu kalıcı listeden çıkarılma tehlikesinin olma ihtimali olmasına rağmen böylesine duyarsızlık böylesine sahipsizlik!
Hewsel biterse, ki bitme yolunda; Diyarbakır da biter. Gılgamış Destanındaki şehrin üçte birinin ormanlık alan olmasının hâla kısmen kendisini sürdürebilen belki de tek örnektir. Peki madem tek örnek o halde bu örnek ışığında insanlığa not: Kızılderilinin beyaz adama o meşhur sözünü unutmayalım; “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak." (ŞD/AS)