“Oxir be!
Şîva te savar be!
Kevçîyê te qul be!
Zikê te têr ne be!”
Kısaca adı “Doğu Mitingleri” olarak telaffuz edilen ve hep öylece olarak bilinen “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Geri Kalmışlığını Protesto Mitingleri” uzun başlığını taşıyan eylemlilikler bundan tam 40 sene evvel yapılmış. İlki 16 Eylül 1967 tarihinde Diyarbakır olmak üzere, diğerleri birer hafta arayla Silvan (24 Eylül), Siverek (1 Ekim), Batman (8 Ekim), Tunceli (15 Ekim), Ağrı (22 Ekim) ve Ankara (19 Kasım)’da düzenlenmiş. 40 sene evvelki mitinglerde atılan sloganlardan bir kaçını hafıza tazelemek adına anımsatmakta yarar var:
“Jandarma değil, öğretmen istiyoruz.”
“Karakol değil, okul istiyoruz.”
“Dipçik değil, el istiyoruz.”
“Batıya fabrika yol, Doğuya komando karakol.”
Doğrusu Doğu Mitinglerinin 40. sene-i devriyesinde tarih bu garip ülkede yeniden tekerrür etti. Hem de “aynı nehirde iki defa yıkanılmaz” diyen ve diyalektiğin vurgusunu ısrarla yapan filozofa nazire yaparcasına: Kısa adı TOKİ, yani Toplu Konut İdaresi. Bilirsiniz canım! Hani şu son on yıldır ülkenin birçok coğrafyasında pıtrak gibi çeşitli zevklere ve keselere uygun evler yapıp, ev sahibi olmak isteyenlerin, sonraki 20 yılını borçlandırmakla ünlü devlet kuruluşu.
Ülkenin anlı şanlı Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, TOKİ’cilere demiş ki; “Siz kurum olarak bu inşa işini iyi beceriyorsunuz. Bu karakol işini de siz yapın” diye! Onlar da soyunmuşlar işe. Doğuda, “Terörle mücadelenin yürütüldüğü 865 üs bölgesi içinde sıcak temas riski en fazla olan 162 karakol” için öncelikli olarak 350 milyon YTL harcanarak; Doğu Diyarı “500 metrekarelik, idare binası, mutfağı, banyosu, yatakhanesi olan ve betonarmesi güçlü, yüksek güvenlikli karakollara” sahip olacak.
Şimdi durduk yerde, hadi vazgeçtik Osmanlının da son yüzyılının sorunu olmasından, 85 senelik Cumhuriyetin kimilerince “sürekli başağrısı” olduğu dile getirilen Kürt Sorunu bir kez daha “Yüksek Güvenlikli Karakol” politikalarına siyaseten havale ediliyor. Ve tarih olanca azametiyle yeniden zuhur ediyor: “Batıya Fabrika Yol. Doğuya Jandarma Karakol”.
Tekrardan tarihe, 50 sene öncesine dönüyorum…
Cemal Gürsel 1960’lı yıllarda Diyarbakır’da konuşuyor ve diyor ki; “Kim size ‘Kürt’ diyorsa, yüzüne tükürün.” Bu sözün üzerinden bir süre geçmeden 1966 yılında Muş’un Varto ilçesinde deprem oluyor. 12 Mart 1971 senesinin meşhur İçişleri Bakanı Haldun Menteşeoğlu o yıllarda henüz İmar ve İskân Bakanıdır. Ve imarcı bir de iskâncı kimliğiyle de depremzedelerin, Vartoluların mağduriyetleri nedeniyle yanlarındadır. Konuşma yapmak üzere de kürsüde, karşılarındadır. Tam Bakan Menteşeoğlu konuşurken, Vartolu yurttaşlar Kürtçe protestolar yapmaktadır, Bakana karşı. Bakın, bakan bu protestolara karşı ne demektedir: “İnsana benzeyen bazı mahlûkların ağızlarından hayvani sesler çıkmakta. Eğer sizler bu devletten memnun değilseniz, kendinize bir başkasını arayınız”
Ne kadar da tanıdık, değil mi?
Sanki meşhur Nihal Atsız konuşuyor. Kürtlere diyor ki, gidin “Birleşmiş Milletlerden kendinize yurtluk isteyin!”
Ya da şimdi 40 sene sonra bu ülkenin milliyetçi, mukaddesatçı, ümmetçi Ak partisinin baş(ba)kanı konuşuyor:
“Biz ne dedik; Tek Milet!
Biz ne dedik; Tek Bayrak!
Biz ne dedik; Tek Vatan!
Biz ne dedik; Tek Devlet!
Buna kim karşı çıkabilir yahu? Buna karşı çıkabilenin bu ülkede yeri yok. Buyursun istediği yere gitsin.”
İstemiyorsan, O halde, Ya sev ya terk et!
İsterseniz bütün bu tarihe gönderme yapılarak yazılanları “Sanki bir yalan olsaydı” diye de algılayabilirsiniz. Ama ya bu “doğru”ya ne dersiniz sahi!
Laiklikte herkesi sınıfta bırakan ve bütün ezberleri bozan asker; “Doğuya imam gönder(t)ip, imam açığını kapat(tır)mayı” öneriyor, hem de hükümete verdiği güvenlik brifinginde… Asker; sivil-siyasal idareye, “doğuya daha çok imam atayın” diye önermede (emir mi demeliydim) bulunurken; sivil-siyasal idare de, üstelik en tepedekinin başbakanın ağzından pompalı tüfekle kent ortasında silah patlatan vatandaşına, “Sabır bir noktaya kadardır. Elbette o da kendini savunur” diye yeni sivil güvenlik politikalarını işaret ediyor.
Şimdi bütün bunlardan sonra kimilerine göre siyasal manada “Diyarbakır’ı alacağım!” deyip çıtayı “düşürdüğü” ifade edilen Başbakan; aksine Kürtlerle siyasal manada hesaplaşma adına bana göre çıtayı epeyce yükseltmiştir. O halde bugünlerde Diyarbakır kamuoyunda yerel seçimlerdeki belediye başkan adaylarını açıklamak üzere Recep Tayip Erdoğan’ın bir kez daha Diyarbakır’a geleceği konuşulan ve başkan adayı olarak da eski Ticaret Sanayi Odası Başkanı ve 22 Temmuz seçimlerinde AKP Diyarbakır milletvekili olarak seçilen Kutbettin Arzu’nun Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak açıklanacağı dillendiriliyor. Benden bir Kürt tavsiyesi; kimi aday gösterirseniz gösterin, kesmez Sayın Başbakan. Madem çıtayı bu denli yükselterek Kürtlerle politika yapmaya karar verdiniz, asıl siz Diyarbakır’dan Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olmalısınız ki seçimin tadı çıksın?
Peki, noktayı nasıl mı koymalı derseniz eğer. Bir defalığına da olsa yeminimi bozup, Kürtçe yazdığım kimi metin içi yazılardan bu metnin başlığında yer alan bedduanın muhatabına hitaben başlıktaki Kürdî tekerlemenin Türkçesini yazayım da, sizin de benim de içim(iz) rahat etsin!
“Uğurlar olsun!
Akşam yemeğin, bulgur aşı olsun!
Kaşığın delik olsun!
Karnın doymasın!”
Haydi, bakalım hayırlısı. Aldın mı bedduanı, bundan böyle eminim ki iflah olmazsın ey Kürtlerin muhatabı…(ŞD/EÜ)