Hoş şimdi yazacaklarım belki de artık birçoğunuza pek anlam ifade etmeyecek olsa da! Yine de yazmış olayım...
Olağanüstü Hal veya adı her ne olursa olsun herhangi bir başka “HAL” adı altında "Gözaltı" veya "uzun süreli tutukluluk" hallerinin sahiden vicdanlarda derin yaralanmalara sebep olduğu aşikâr...
Gözaltında 30 gün, davası uzun sürenlerin mahpusta beş yıl yatmaları denilen nedir ki! Çoğuna göre göz açıp kapayıncaya kadar geçer, değil mi!
Ne de olsa, kıstırılıp bir köşede alın çatına tek kurşunla öte yakaya gönderilmekten evladır belki de!
Peki, sizce adalet, modern adalet sarayları yapmak mıdır sadece! Elindeki terazisiyle gözleri bağlı kadın'ın terazisi, hakkaniyetli tartmadıktan sonra neye yarar ki o adalet!
Ya da sizce emniyet sarayları yapıp sonra da o saraylarla övünmek midir mesele...
Ve devasa hapishaneleri adeta birer yatırım gibi sunmak mıdır mevzu!
Ve en kaba haliyle size göre sahi hukuk, "herkese" ama sahiden "herkese" lazım mıdır?
Sanırım şu anda değil...
Yaygın medyada, tv'lerde, sosyal medyadaki hezeyanı gördükçe bu yargım pekişiyor...
Bugün, görünen ruh halim(iz) maalesef bu!
Hukuk, bir gün gerçekten hukuksuzluğa maruz kalacağını bilenin kendine dert ettiği noktada başlıyor.
Ve hukuk, bilgi birikimiyle hayatını hukuksuzluğa karşı mücadele içinde yoğuranların sesine, kelamına, yazdıklarına kulak kabartmakla ilgi duymakla da alakalı...
Eğer bu anlayış topluma egemen kılınabilirse o zaman hukuksuzluk ve hukuksuzluğa reva görülenlerin mücadelesinin aslında insanlık meselesi olduğu anlaşılır olur.
Diyeceksiniz ki; yukarıda yazdıklarına sen inanıyor musun!
Ne diyeyim ki akıl akıldan üstündür derler...
Siyasetin, Kanun kudretindeki Kararnameyle derdest edildiği zamanlarda kelam maalesef hükmünü kaybediyor.
Hukuk dediğimiz bir gün herkes için ihtiyaç olabilir. Ve tabi bu ihtiyacı sahiden hissedenlere... (ŞD/ÇT)