Evrensel Periyodik Gözden Geçirme (UPR) her dört yılda bir Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi tarafından gerçekleştiriliyor. 2008 yılı kasım ayından beri Birleşmiş Milletler üyesi 192 devletin "insan hakları" sicili ve hak ihlalleri gözden geçiriliyor. Devletler, insan hakları karnesini açıklıyor ve diğer devletlerin tavsiyelerine, sorularına ve eleştirilerine muhatap oluyor.
(EPİM) Evrensel Periyodik Gözden Geçirme mekanizmasının nihai hedefi dünyanın her yerinde insan haklarının korunması ve gelişmesini sağlamak. Çalışma Grubu Konseyi 47 üyeden oluşuyor.
Her devletin ulusal raporunun değerlendirilmesi diğer BM Üyesi Devletlerin katılımı ile etkili bir tartışma ortamında gerçekleştiriliyor. Ulusal Raporu gözden geçirilen Devlete, diğer Devletler soru sorabilir, eleştirebilir ve tavsiyelerde bulunabilir. Sivil Toplum Kuruluşları bu toplantılara aktif biçimde katılabilir, bilgi ve belge gönderebilir. Sonuç Raporları hakkında Devletler; yorum yapma veya diğer devlet önerilerini veya tavsiyeleri kabul veya red hakkına sahiptir. Raporların daha sonra İnsan Hakları Konseyi Genel Kurulunda kabulü gerekir. Devletler, "Sonuç Raporu"nda yazılı olanları uygulamak zorundadır.
Türkiye 10 Mayıs 2010'da Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi'nde, Evrensel Periyodik Gözden Geçirme kapsamında Raporunu sundu. Devlet Bakanı Cemil Çiçek Türkiye'nin insan hakları durumunun ne olduğunu anlattı.
Bu oturumda görüşlerini, eleştirilerini ve tavsiyelerini sunan 54 devletten en az 15 devlet basın ve ifade özgürlüğüne yönelik ihlallere dikkat çekmiş... Bu ülkeler arasında Brezilya, İsviçre, Ermenistan, Şili, Bangladeş, İspanya, Kanada, Hollanda, Meksika, ABD, Uruguay, Avustralya, Fransa, Japonya ve Almanya var...
Türkiye'nin "Demokratik Açılım" programına aldığı, 14 Eylül 2005 tarihinde imzaladığı "Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Aşağılayıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşmenin Seçmeli Protokolü" neden onaylamadığı sorulmuş. Ülkemizi Türkiye İnsan Hakları Kurumu'nu hayata geçirmeye ve Birleşmiş Milletler Kayıplar Sözleşmesi'ni imzalamaya çağırmışlar. (BİA Haber Merkezi. Erol Önderoğlu Cenevre - 13 Mayıs 2010, Perşembe)
Devlet Bakanı Cemil Çiçek'in Birleşmiş Milletlerde yaptığı konuşmada yer alan "ifade özgürlüğü" hakkındaki açıklamalarının bazı bölümleri şöyle:
"-Mevzuatın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı ve diğer uluslararası ölçüt ve ilkelerle uyumlu hale getirilmesi amacıyla 2005 yılında yeni bir Türk Ceza Kanunu çıkarılmış, bu kanunla ifade özgürlüğüne daha liberal bir yaklaşım benimsenmiştir.
-Yeni Ceza Kanunu'nun 301. maddesinin uygulanmasında karşılaşılan güçlükleri aşmak amacıyla Mayıs 2008'de anılan maddeye değişiklik getirilmiştir. Anılan değişikliklerle, ifade özgürlüğü güçlendirilmiş ve 301. madde bağlamında soruşturma yapılıp yapılmayacağı Adalet Bakanının iznine bağlanmakla ifade özgürlüğü çifte güvence altına alınmıştır. Böylece 301. maddeden açılan dava sayılarında kayda değer düşüş kaydedilmiştir. 2010 yılının ilk dört ayı itibariyle Adalet Bakanının önüne gelen 222 davadan sadece 4'üne izin verilmiştir.
- Adalet Bakanlığı, Türk Ceza Kanunu'nun ifade özgürlüğü bakımından endişe verici olarak kimi uluslararası kuruluşlar ve STK'lar tarafından dile getirilen (214, 216, 318, 305, 312, 226 gibi) bazı maddeler hakkında bir çalışma grubu oluşturmuştur. Mart 2010'da Bakanlık yetkilileri, basın mensupları, akademisyenler, hâkimler ve savcıların katılımıyla mevcut mevzuatın ifade özgürlüğü bakımından değerlendirilmesi yapılmıştır. Toplantının sonuçlarına yönelik çalışmalar sürdürülmektedir.
- Hâkim ve savcılarımıza Adalet Akademisi'nde ifade ve basın özgürlüğü konusunda hem hizmet içi hem meslek öncesinde yoğun eğitim verilmektedir. Ülkemizde basın özgürlüğüyle ilgili mahkeme kararları ise sadece terör örgütünün propagandası sebebiyle verilmektedir. Bu tarz davaların sayısı çok azalmıştır."
Yine Erol Önderoğlu (BİA) haberinden öğrendiğimiz bu konuşmaya göre Devlet Bakanı Cemil Çiçek, TCK 301. maddesinden dolayı dava izni verilen dosya sayısının yüzde 7,2'ye karşılık geldiğini, 2010 yılının ilk dört ayı itibariyle Adalet Bakanının 222 davadan sadece 4'üne izin verdiğini söylemiş ve bu durumu "ifade özgürlüğü çifte güvence altına alınmıştır" şeklinde değerlendirmiş. Dava sayısı az ve o halde basın özgürlüğü güvence altında.
İlginçtir, Sayın Çiçek konuşmasında "Ülkemizde basın özgürlüğüyle ilgili mahkeme kararları ise sadece terör örgütünün propagandası sebebiyle verilmektedir. Bu tarz davaların sayısı çok azalmıştır" demiş...
Eğer durum böyleyse ve eğer Türk Ceza Kanunu AİHS ile AİHM içtihatları ile uyumlu ise; gazeteciler hakkında bu yılın başında sadece "soruşturmanın gizliliğini ihlal" suçundan açılan 460'tan fazla soruşturmanın ve bir bu kadar da açılan ceza davasının sayısal "çokluğunu", Birleşmiş Milletlerde sorarlarsa izah edemeyeceğiniz için mi söylemediniz?
Siz gerçekten "ülkemizde basın özgürlüğü ile ilgili mahkeme kararları sadece terör örgütünün propagandası nedeniyle veriliyor" şeklindeki sözlerinize inanıyor musunuz?
Ya da Türkiye'de basın özgürlüğü ile ilgili mahkeme kararlarının, neye dair olduğuna dair sayı saymasını bilmeyenlerin size verdikleri hatalı bilgilere mi inanıyorsunuz?
Belki de, size bu bilgileri verenler sayı saymasını bilmiyordur.
O halde siz; mahkeme kararlarının neye dair olduğuna bakınca sayı saymasını mı bilmiyorsunuz, yoksa "ülkemizde basın özgürlüğüyle ilgili mahkeme kararlarının" sadece terör örgütünün propagandası sebebiyle verilmediğini mi bilmiyorsunuz?
Hangisi? (Fİ/TK)