Orhan Kemal Cengiz, 1968’de İzmir’de doğmuş. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş. Çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yapmış. İnsan Hakları Hukuku alanında pek çok telif ve çeviri eseri bulunan Cengiz’in “Umut Ağacı” adlı romanı 2019’da, “En İyi Oyuncu” adlı öykü kitabı da 2023'te yayımlanmış.
Orhan Kemal Cengiz, şimdi de SRC Yayınevi etiketiyle yayımlanan “Gölgenin Şarkısı” isimli romanıyla okurlarının karşısında.
Şimdilerde 90’lardaki Kürt işadamlarına yönelik faili meçhul cinayetlerin dosyasını tekrar açıp, Türkiye’nin yakın tarihiyle yüzleşmesi başta olmak üzere, birçok konuda ülkenin durumuyla ilgili aktif bir siyaset izleyen milletvekili Barış ile onun üniversite yıllarında karıştığı bir olay sonucu, aynı yurtta kaldıkları bir arkadaşının intihar etmesiyle yüzleşmesini, vicdan borcunu kapatmasını isteyen eski okul arkadaşı Burak’la arasındaki hesaplaşmayı anlatan “Gölge’nin Şarkısı”, toplumsal normalleşmenin kişinin kendi geçmişiyle hesabını görmesiyle başladığını, ancak bu şekilde toplumsal bir çıkarım yapılabileceğini fikrine ulaşıyor.
Barış Sönmez, üniversitede hukuk okuyup siyasete atıldıktan sonra kariyer basamaklarını hızla tırmanan, her akşam televizyon programlarında sergilediği “performansla” iktidara muhalif yurttaşların güvenini kazanmış, başarılı bir milletvekilidir. En hassas olduğu konu olan 90’lardaki faili meçhul cinayetlerin tekrar gün yüzüne çıkarılması için her yerde demeçler vermekte, bununla ilgili bir komisyon kurulması gerektiğini, ülkenin bu kanlı geçmişiyle yüzleşmesinin elzem olduğu her defasında dile getirmektedir. Çevresel sorunlardan inşaat rantına kadar birçok mesele üzerinde iktidarın üstüne korkusuzca yürüdüğü, karizmasıyla, liderlik vasıflarıyla gencinden yaşlısına sokaktaki insanın gönlünde taht kurmuş bir milletvekilidir.
Üniversitede Hacettepe İngilizce Tıp bölümünde okurken aynı yurtta kaldıkları Burak’la tanışıklığı o günlere dayanmaktadır. Burak, Barış’ı “bitirmeye” ant içmiştir zira üniversite zamanlarında kaldıkları yurtta ardı ardına gerçekleşen hırsızlık olayları sonucunda Barış, kendince bir mahkeme kurup, aralarında Burak’ın da olduğu bir de jüri heyeti seçerek bu olayı aydınlığa kavuşturmak ister. Yurttaki tüm öğrenciler dinlenir, deliller toplanır ve nihayetinde bu hırsızlığı yapanın Ali adında bir öğrenci olduğu kanaatine varılır. Gariban bir genç olan Ali, bu ithamların altında kalamayarak intihar eder. Onun intiharının ardından Barış uzun süre kendine gelemez. Bunalıma girer. Burak ise okulu bırakır, Ali’nin intiharının diyeti olarak da bir parmağını keser.
Aradan yıllar geçtikten sonra Barış, muhalif de olsa sözü dinlenen bir milletvekili olmuştur. Burak ise çevirmenlik yapmaktadır. Ancak Burak, Ali’nin intiharının “gölge”sinde yaşamaya devam edip Barış’ı bitirme planları kurarken, Barış aktif siyasette her gün yükselmeye devam etmektedir. Burak artık vaktidir diyerek Barış hakkında, üniversitedeki o vahim olay üzerinden bir karalama kampanyası başlatır. Sosyal medyadan, Barış’ın mail adresi üzerinden onu tehdit etmektedir. Barış, Ali’nin intiharını çoktan unutmuştur bile. Ancak Burak’ın elinde bir başka koz daha vardır. Barış, üniversitedeyken sevgilisiyle okulun kütüphanesinde cinsel ilişkiye girdiği sırada bir hocasına yakalanmış, hakkında soruşturma başlatılmıştır.
Barış’ın babası da sağ partiyi destekleyen eski bir tüccar olduğu için eli kolu uzundur ve devreye girip Barış’ın bu konudan yırtmasını sağlar. Burak, bu defa bu yerden Barış’a saldırmaya başlar. Nihayetinde ikisi bir birahanede buluşup karşı karşıya gelirler. Burak’ın tek isteği, Barış’ı Ali’nin annesine götürüp kadınla karşı karşıya getirmektir. En sonunda Barış bunu kabul eder ve ikisi Bursa’ya, Ali’nin annesini ziyarete giderler. Bu yolculukta tüm defterler açılır, adisyonlar karşılıklı olarak el değiştirir, hesap dökümü ortaya çıkar. İki eski arkadaş, yeni düşman arasında her şey apaçık konuşulduktan sonra ikisi de birbirlerini tam anlayamadıklarının farkına varırlar…
Orhan Kemal Cengiz “Gölgenin Şarkısı”nda Jung’un meşhur “gölge” kuramı üzerinden yüzleşmenin, vicdan muhasebesinin bireyle başlayıp, toplumun tümüne yayılmasıyla hem kişinin hem de toplumun iliklerine işlemiş zehrin dışarı atılabileceğini gösteriyor okura. Akabinde, maskelenmiş iki yüzlülüklerin, bir ömre sığmayacak vicdani günahların, zamandan azade olsa da asla unutulmayacağını anlaşılır bir dille ortaya koyup herkesten, hepimizden bu muhasebeyi yapmamız gerektiğin dile getiriyor.
(BS/HA)