Öyle günlerden geçiyoruz ki ; yaşadığımız seçimlerin sonuçlarına ve yaşayacağımız referanduma ilişkin yapılan analizler, yorumlar, tepkiler birbiriyle yarışıyor...
Aralarında tanıdığım birçok insanın da olduğu kimileri küskünlüklerini, hayal kırıklıklarını da bir araya koyup ‘’bundan sonra ipimde değil’’ deyip kabuğuna çekilmeyi seçiyor!
Sadece seçmekle kalmıyor bunu eşine dostuna, düşmana da gururla duyuruyor!
Beni en çok üzen, kızdıran, hayal kırıklığına uğratan da bu anlayışı!
Bu anlayış, her maçın uzatılmasında verilen “şansı” görmemek, baştan yenilgiyi kabul etmek değil mi?
Yoksa uzatmalar neden oynansın?
Her zaman olduğu gibi bu yarışta da ‘’çok farklı kulvarlarda’’ başlıyor yarışçılar.
Avantaj hep onlardan yana!
Şimdi de öyle!
Ancak maç başlamadan ‘’zaten şike var’’ deyip bırakmak kolay!
O zaman ‘’hükmen’’ mağlubuz!
Adil değil ancak maç yeniden başlıyor!
Onca yıldır yurt dışında yaşayan ben, 2002 seçimleri öncesi memlekete geldiğimde ayrılırken havaalanında oy kullanıp kullanmayacağım sorulduğunda ‘’seve seve’' deyip memlekette ilk kez oy kullanmıştım.
İlk gençlik yıllarımdan bu yana Türk Ceza Kanunundan (TCK) komünist partilerin kurulmasını engelleyen 141-142 ‘inci ve dindar partilerin kurulmasını engelleyen 163’üncü maddelerinin kaldırılması için mücadele etmiş ben, o seçimlerde, TKP’nin adını görünce heyecanla ve sevinçle "mührü’’ Orak Çekiç’e basmıştım…
Niyetim burada bir polemik yaratmak değil, sakın yanlış anlaşılmasın.
O TKP'nin 80’li yıllarda adımın geçtiği TKP ile uzaktan yakından bir ilişkisi olmadığı da kayda geçsin!
Benim memlekette verdiğim tek değerli oy oydu!
Üstelik hiç ama hiç şansı da yoktu!
Ama oy benimdi…
Ben bu hikayeyi bir başka ziyarette memlekette anlattığımda, karşımda oturan arkadaşın boğazıma sarılıp şakayla "o tek oyun sahibi sen miydin!’’ diye hesap soruşu da daha dün gibi aklımda…
Her şey bir yana, Amerika’da yeşil kart sahibi olup yaşayan yüzbinlerce insanın yanında Amerikan vatandaşlığını seçenlerin tek ayrıldıkları nokta, vatandaş olanların ‘’oy verme hakkı’’na sahip olmaları…
Aklında olsun, onun dışında bir başka "ayrıcalık’’ yok!
Yurt dışında sürekli yaşayanların ana vatanlarında yapılan seçimlerde oy kullanmasına kesinlikle karşı çıkan ben, bu kez en yakın sandığa inan bana ‘’koşa koşa gittim’’ diyelim!
Bu ikinci seçimde de kuzenim Ayhan abimin arabasına atlayıp iki saat sonra Kanada sınırındaydık.
Yaşadığımız kente en yakın Türkiye konsolosluğunda Vancouver’da iki hafta arayla bizi gören sınır görevlileri bile anımsadı…
- Kanada’ya neden geldiniz?
- Vatandaşlık görevimizi yapmaya gidiyoruz!
- Hoşgeldiniz!
- Hoşbulduk!
- Şükür görüştürene!
- Gene geliriz!
Günlerdir onu söylüyorum…
Söylediklerimi tekrarlamaya gerek yok.
Hatta arkadaş bildiğim onlarca kişi ile "hasbelkader’’ sosyal medyada ‘’arkadaş’’ sayılsak da yollarımızın çok uzun bir zamandır ayrıldığı ve bir türlü birleşmeyeceği kesin!
21 yıldır tepede olmak, devletin bütün olanaklarından sonsuz kaynaklarla beslenmek, bütün iğrenç çirkinlikleriyle her gün her türlü medyadan millete yalan ve düzmece propaganda pompalamak…
"Montaj! bu veya şu" daha ne olsun!
Oya ablam "Godot’yu beklerken’’ oyunundan çok sevdiği bir repliği anımsatıyor ; “Hep denedin, hep yenildin. Olsun, yine dene, yine yenil, daha iyi yenil”,
"En azından elinden geleni yap, oyunu ver!"
Ondan sonra “yenilsek’’ de iyi yenilmiş oluruz!
Çocukluk yıllarımda, Hanım Evleri Mahallesi’’nin hanım evladı çocuklarıyla yaptığımız maçlarda yenik sayılmamıza rağmen "galip sayılır bu yolda mağlup" deyip gururla yolumuza devam ederdik!
Adil bir yarış değil bu…
"Seçim sonuçları ne olursa olsun", onurumuzla yaşamaya devam edecek bir geleceğimiz var!
O’nun gideceği ihtimali bile güzel!
O gidince bir tek o gitmeyecek…
SS de gidecek…
Oteller sahibi Turizm Bakanı, hastahane sahibi Sağlık Bakanı da gidecek…
Daha neler sayayım…
Bugün olmazsa yarın mutlaka gidecekler!
Mezarlıklarda oynayan çocukların neşesi size de bulaşsın!
Bana iyi geldi güne böyle başlamak!
En azından hayatta olduğunuzu bilmek güzel.
"Teslim olmayanlar ölmez.’’
(SU/RT)