Ortadoğu'da kazanlar kaynıyorken nasıl yönetiliyoruz sorusunu sormanın tam zamanı.
Elindeki füzelerle birbirlerine caka satanların savunma adı altında daha da ileriye gidip toptan imha siyasetine başlarını gömmesi hem bütün dünya için ama önce Ortadoğu ülkeleri için çok tehlikeli.
Birbirlerine füze atarak ülke topraklarının işgalsiz ele geçirme tarzında bir savaşı 21. Yüzyıla kapitalizmin yeni savaş yöntemi olarak tanıyoruz artık.
Tarih boyunca ekonomik yapılanma ile savaşma gücünün paralel yürütüldüğünü biliyorduk zaten ama yeni savaş taktiğiyle artık ordunuzun asker sayısından daha önemli yönü füze gücü sayılıyor.
Ekonominin füze odaklı örgütlenmesi ile halkın üstüne binen yük aslında kılık değiştirmiş oluyor. Şimdi savaşın kucağına itilen asker üzerinden milli duygular kabartılmıyor, hangi tip füze var, insansız hava saldırısı yapacak kaç İHA var gibi teknolojik üstünlükler üzerinden yürüyen bir çılgınlık bu.
Artık savaşlar bu nedenle bütün ülke insanını doğrudan ilgilendiren, tehdit eden bir manevraya sahasına kaydı. Savaş cephesi şehirlerin tam göbeği oldu.
Hava saldırısı üstelik eskiden olduğu gibi işgal öncesi bir ön alma hazırlığı filan değil artık, bütün ülke topyekun sıcak savaşın içindedir. Bombalarla halkın desteğini yitirmiş yönetimlerin devrilmesi taktiği ile savaş kazanılır hesabı yapılıyor şimdi.
Halkın çocuklarını cepheye sürme ve savaştırma dönemi çoktan bitti. Şimdi halk savaşla paralel sığınaklara yaşam mücadelesi vermek zorunda. Yani kaç füzen var sorusu eksik, halkın kaçı sığınaklara girebiliyor demek gerekiyor! Ülke savaş meydanından farksız çünkü.
Bunu şunun için söylüyorum: halkın doğrudan içinde olacağı 21. Yüzyıl savaşlarında artık savaşa itiraz sesinin daha güçlenerek çıkması da elzem.
Yani demek istediğim, füzelerin yarıştırıldığı bir dünyada halkın ne istediğinin önemi büyük. Savaş şehirlerde yapılmaya başlandıkça artık toplumun yönetime dur diyecek tek silahının demokrasi rejimini güçlendirmek olduğu daha fark edilir olacak.
Bu durum, yönetenlerin elinde silah gibi kullanılan ulusalcı duyguları kabartarak son çareyi hep savaşta gören saldırganlık ruhu ile artan rekabeti de bitirecek.
Artık savaşı, 'savaşa dur' diyerek demokrasi talep eden halk kazanmalı. Çünkü yaşadığımız kapitalist dönemin kaderini değiştirecek ve savaş tehdidini bertaraf edebilecek en güçlü silah budur.
Aksini düşünmek istemiyorum. Gerek bölgesel gerekse topyekun dünyayı saracak bir savaş olsun sonunda zarar gören halklar oluyor.
Artık siperlere atılan bombalarla asker değil halkın kendisi hedef alınıyor. Savaşların şehirlere yönelmesi karşısında buna dur diyebilecek, bu tehdite boyun eğmemeyi sağlayacak tek çare demokrasi, ama halkın iradesini tam yansıtacak bir demokrasi ancak.
(AG/EMK)







