Dinmeyen fırtınaların çıkan yangınlarda yaptığı gibi, üzerimizden geçen bir başka fırtınanın yarattığı kaygı, korku, şaşkınlık içindeyiz.
Bu fırtınanın bir ucunda, siyasi bir krizden devlet krizine sürüklenmek şeklinde tarif edilecek, anlamakta geç kaldığımız büyük bir çöküş var. Hukuk dışı olduğuna herkesin inandığı, siyasetten bağımsız çalışmayan bir yargı sistemine mahkûm bırakılmış halimizle, neye güveneceğimizi bilmediğimiz topyekûn bir çürüme bu.
Bir ülkenin içeriden çökertilmesini tarif eden komplo teorisyenlerine inananlara bile dudak ısırtacak bir perişanlık içindeyiz, aslına bakarsanız.
Bu işin sonu nereye varacak sorusuyla başlayan ürkütücü, karanlık senaryoların içine gömülmüş; akılcı bir çözüm arayışından yoksun, kinik bir umursamazlık ve boş vermişlik de aynı anda yaşanıyor bu ülkede.
Ayrıca, bu boş vermişlik kadar, saplantılı düşüncelere esir kalmış bazılarının yaratmaya çalıştığı kötümser eleştiriler de geleceğin yolunu karartıyor. Tarihsel tecrübelerden ders almayan, köhnemiş, düşmanlaştırıcı, ötekileştirici kalıplara esir kalmış, inkârcı ezberlerle hareket eden bazıları, hâlâ gerçekçi durum analizi yapmaktan uzaklar.
CHP’nin TBMM bünyesinde çalışmaya başlayan komisyona katılmasını yanlış algılayanların tepkilerinde görülen tutarsızlıklar ise ayrıca düşündürücü. Bu nedenle kaygılıyım.
Baştan “Terörsüz Türkiye” diye adı konulmak istense de, sorunu barış, kardeşlik, demokrasi boyutlarında ele alarak farklı bir düzeye çekilmesini sağlayan eğilimin CHP katılımıyla güç kazandığı niye fark edilmez, anlamak zor.
CHP’li belediyeler üzerinden yürütülen yıpratma sürecinin yarattığı haksızlıklar, böyle düşünenlerin gündeminde önceliğini yitirmiş mi acaba? Komisyonun üçüncü oturumunda konuşan CHP’li üye Murat Emir’in sözlerini tutanakları açıp okusalar keşke.
Komisyon çalışmaları, bu iktidardan kurtulmak, demokrasiyi kökleştirmek ve kalıcı bir barış için ittifakları geniş kanatlara yayan akılcı yaklaşımları gerektiriyor. Bu durumu parti yönetimini karalamak için kullanmak isteyen bazıları fırsat mı kolluyorlar acaba?
CHP’den umutlu olan kesim bunun farkındadır umarım. Mitinglerdeki artan destek bunun göstergesi sayılmalı. Partilerini gerçek bir kurtarıcı ve geleceği inşa edecek bir siyasi çözüm olarak görüyorlarsa, böyle davranmaları gerekiyor zaten.
İktidara alternatif bir partinin, örgütsel bütünlük içinde silahların susması ile başlayan bir süreci; demokrasinin yeniden inşa edileceği, kalıcı bir barış ve kardeşlik ortamını sağlayacak bir fırsata dönüştürmek üzere kurulmuş bir komisyonda yer alması ve sonuna kadar ısrarcı bir takiple ilkelerini savunması son derece önemli.
Amaç başından beri böyle ortaya konmadı mı?
Bu seçeneği güçlü bir şekilde savunabilmenin koşulları ise, toplumsal demokrasi anlayışının içselleştirilmesinden geçiyor. İnandırıcılığı ancak bu yolla, artan bir güvenle sağlamak ve korumak mümkün. Mücadelenin içinde tabanın ve onunla bütünleşen sivil toplumun desteği sağlanmadan sonuca varmak zor çünkü.
Yazıya son noktayı koyarken, manşet olan Aydın Büyükşehir Belediyesi Başkanı ile ilgili can sıkıcı haberleri okuduktan sonra şunları da eklemek gereği duyuyorum: CHP, topyekûn yapısal bir silkinme ile içindeki kullanışsız unsurlardan derhal ayıklamalıdır kendisini. Bu türden çirkinlikleri görmezden gelmektir asıl tehlike...
Halkın kalıcı bir desteğini yanına çekecek, onun gerçek temsilcisi olduğunuzu kanıtlayacak ilk değişim, kadrolardaki dönüşümle başlamalı. Ülke için yapacağınız hamlelerin doğruluğunu ve kalıcı olmasını, böyle bir zeminde atılacak radikal kararlar belirleyecek.
(AG/VC)







