Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (DİSK) 14. Olağan Genel Kurulu bugün başladı. 12 Şubat Pazar günü sona erecek.
DİSK'in ilk Genel Kurulu 15 Haziran 1967'de Bank-Sen Kongre Salonunda toplandı. Aradan 45 yıl geçti ve şimdi DİSK, 14. genel kurulunu topluyor.
Türkiye'nin yakın siyasi tarihinde ortaya çıkan olay ve olgularda emekçiler ve emek mücadelesi söz konusu olduğunda, DİSK, bu alandaki varlığı, mücadelesi ve haklılığıyla bu tarihsel sürecin en önemli parçası olarak değerlendirilmeli.
12 Şubat 1967'de T. Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş, Gıda-İş ve T. Maden-İş (Zonguldak) sendikalarının ortak iradesi ile İstanbul Çemberlitaş'taki Şafak Sineması'nda beş sendikanın delegelerinin ortak kararıyla Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (DİSK) kurulma kararı alındı ve 13 Şubat 1967'de kuruluş başvurusu yapıldı.
İşçi sınıfının mücadelesinde ve Türkiye'nin siyasal tarihinde önemli bir dönüm noktası oluşturan DİSK, kurulduğu günden beri darbelerle, muhtıralarla, tutuklamalarla, işkencelerle susturulmak istendi.
Kapatılarak örgütsel varlığı tasfiye edilmek istendi. Bütün bunlarla da yetinilmeyip DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler öldürüldü.
Tüm bunlar, sermayenin ve onun iktidarlarının işçi sınıfına reva gördüğü açık saldırıların en belirgin sonuçları olarak yaşandı.
12 Eylül'ün önemli hedeflerinden birisi DİSK oldu. Bugün dönüp de yapılanları tekrar anlatmaya bile artık gerek yok. Genel Sekreteri 12 Eylül cunta hükümetine bakan yapılarak Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) ödüllendirilirken, DİSK kapatıldı.
Dönemin Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu ( TİSK) Başkanı Halit Narin, darbeden hemen sonra "Şimdiye kadar işçiler güldü. Şimdi gülme sırası bizde" diyerek darbeci cuntanın, asıl olarak kimin hizmetinde olduğunu da açık bir şekilde ifade etmişti.
Şirket devlet dönemi
Sermaye sınıfı ve onun iktidarlarının vahşi uygulamaları ile işçi sınıfı örgütsüz bırakıldı. DİSK'in kolu kanadı kırıldı. Elimizde (tabiri caizse) DİSK'in sadece tabelası kaldı. Geçen zaman içinde sermaye küreselleşti ve ucuz emek dünyası yaratıldı.
Yeniden şekillendirilen tek kutuplu dünyada, sermaye, serbest piyasanın programını sistematik hale getirdi ve hükümetlerin önüne koydu. Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi örgütler, yeniden yapılanma süreçlerini inşa ettiler.
Şimdi, ne eski kapitalist sistem var, ne de eski DİSK.
Neoliberal politikalar üretim süreçlerini değiştirdi. İşçi sınıfının üretim süreciyle ilişkisi yeniden kurgulandı. Sendikalar etkisiz hale getirildi. Kapitalizm, yeni dönemdeki ihtiyaçlarını gözeterek, iki kutuplu dünyada kurulan merkezi devlet yapılarını dağıttı.
Sömürü düzenini sürekli ve daha yaygın hale getirmeyi amaçlayan 'şirket devletler' oluşturuldu. Sermayenin dünyadaki serbest dolaşımının önü açılırken, emekçiler yok sayıldı.
İşsizlik arttı, sosyal güvenlik sistemleri değiştirildi. Sağlıkta, eğitimde, hizmet sektöründe piyasa şirketlerinin çıkarları doğrultusunda yeni düzenlemeler yapıldı.
Bütün bunlar yapılırken uluslararası sözleşmeler yok sayıldı. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) gibi kuruluşların yaptırım gücü zayıflatıldı. Yıllardır ILO'nun kara listesinde olan Türkiye hükümetlerine karşı hiçbir yaptırım uygulanmadı.
Ya devam ya da tamam
DİSK'in 14. Genel Kurulu, bütün bu yaşanmışlıkların ardından, tarihsel açıdan kritik bir dönüm noktasına yaklaşan Türkiye emek hareketi açısından, önemli sonuçlara yol açma potansiyeline sahiptir.
İstenirse ve başarılabilirse bu genel kurul, işçi sınıfı ve emekçiler açısından oldukça önemli bir çağrıya tanıklık edebilir.
Tarihinde birikmiş olan mücadele deneyimlerini emekçilerin örgütlenmesine sunabilecek basireti gösterebilir. Ya da, daha da etkisizleşerek tarihine son noktayı koyar!
Bizim ve bütün emekçilerin beklentisi, DİSK'in mücadele deneyimi ve birikiminin bu genel kurulda işçilerin, işsizlerin, emeklilerin, yoksulların, herkesin umudu olma yolundaki adımı atabilme becerisi göstermesi yönündedir.
12 Eylül'le hesaplaşılmalı
Bugünkü iktidar da bütün öncekiler gibi sendikalarla ilgili bir düzenleme yaparken TİSK'in, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB), Türk Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD), Müstakil Sanayici Ve İşadamları Derneği'nin (MÜSİAD) yani sermaye sınıfının onayını almadan bir adım bile atmıyor.
Çünkü sermaye sınıfı, bütün düzen partilerini kontrol edebilecek bir sistem oluşturdu. Bunların yanına, yedekte bekleyen sarı sendikalar da eklenince, parlamentodan işçi sınıfı yararına yasa beklemek tam bir hayal.
Tarih sınıf kazanımlarının, her zaman büyük işçi sınıfı direnişleri sonucunda elde edildiğini gösteriyor. Bu siyasi bir kavga. Siyasetin, emek alanı üzerinde yönlendirici ve ivme kazandırıcı bir etkisi yoksa, emek mücadelesinin sendikal hareket üzerindeki etkisi de yetersiz olur.
Nasıl ki bugün, yürürlükteki antidemokratik yasalar varlıklarını toplumsal muhalefetin yetersizliğine borçlularsa, 2821- 2822 sayılı yasaların yürürlükte olması da sınıfın mücadelesinin zayıflığından, yani bir başka deyişle 12 Eylül ile hesaplaşılamamış olmasından kaynaklanıyor.
21. Yüzyıl sendikacılığı
19. Yüzyıl sendikacılığı miadını doldurdu. Artık bunun farkında olmamız gerekiyor. Emekçilerin ve emek örgütlerinin kurtuluşu da mevcut yeni durumu anlamaktan geçiyor.
19. Yüzyılın emek-sermaye ilişkilerine göre kurgulanan sendikal yapılanmalar ve emek mücadelesi anlayışı ile 21. Yüzyılda yaşanmakta olan emek-sermaye çelişkisini çözümlemek ve emeğin mücadelesini boyutlandırmak mümkün görünmüyor.
DİSK Genel Kurulu'nun öncelikli görevi bu durumu irdelemek birikimini, potansiyelini, bu yönde harekete geçirmek ve aklını buna yormak olmalı.
Günümüzde küresel sermaye, örgütlerini, iktidarlarını , yani kendilerini yeniden yapılandırdı. Vahşi bir emek sömürüsü ile devasa kar oranları sağlamaya odaklanan, yeryüzüne yayılmış bölgesel savaş ve katliamlarla yürütülen zalim bir sömürü düzeni oluşturdu.
Bu duruma seyirci kalınamaz!
Sermayenin yeni düzenini bozmak için eski hantal ve işlevsiz yapılarımız artık yetersiz ve etkisiz!
Tarihin, bizi eşiğine getirmiş olduğu bu dönüm noktasında, geleceğin dünyasını şekillendirecek olan emek mücadelesinin araçlarını hep birlikte yapılandırmak, hepimizin en temel ve acil görevi.
DİSK, bu genel kurulda; TÜRK-İŞ içindeki muhalif sendikalarla ve KESK ile birleşmeyi tartışmaya açacak kararları alabilirse, 2821-2822 sayılı yasaları tanımadığını ilan ederek radikal bir mücadele inancını ifade edebilirse, örgütlenmeyi mevcut sendikalarla birleşmenin ötesinde örgütsüz milyonları örgütleme stratejisi üzerinden kurgulamaya başlarsa, siyasi iktidarların koyduğu barajları aşma şansı artacaktır.
Genel kurul bir şans
Ayrıca bu genel kurulda çok anlamlı olacak başka bir durumun da gözardı edilmeden açık yüreklilikle ortaya konulması gerekmektedir.
Eleştiri-özeleştiri esasıyla hareket edilerek, yapılanlar ve yapılamayanlar, mevcut durum ve DİSK'in yakın tarihi de gözden geçirilmeli.
Bir daha asla sermayenin iç çatışmalarında taraf olmak durumunda olunmayacağı netleştirilmeli. 28 Şubat muhtırasına verilen destek, bu genel kurulda mutlaka kaldırılmalı.
Darbecilerin yargılandığı dava için binlerce emekçiye çağrı yaparak 4 Nisan'da Ankara'da müdahil olarak bulunulacağı karar altına alınmalı.
Bugün emek hareketi her yandan kuşatılmış durumda. Bu kuşatmanın kırılabilmesi için DİSK'in 14. Genel Kurulu bir şans!
Emekçiler, DİSK'ten irade beyanı bekliyor!
DİSK 14. Genel Kurulu, sadece kimin başkan olacağına endekslenmiş bir iç hesaplamaya dönüştürülmemeli!
Aksi takdirde 12 Eylül darbecilerinin elimize tutuşturduğu DİSK tabelasıyla ortalıkta durmanın hiçbir anlamı olmayacaktır.
* Sami Evren, 4. Dönem KESK genel Başkanı