"Bana bir harf öğretenin, kırk yıl kölesi olurum"
Hz.Ali
20 Eylül itibariyle bir aydır Diyarbakır'da devam eden Taş ve Heykel Sempozyumunun kapanış resepsiyonunda Diyarbakır Sanayici ve İşadamları Derneği (DİSİAD) Başkanı eski gazeteci Raif Türk bir dileğini paylaştı.
"Umarım" dedi, "Dicle Üniversitesi bir gün Güzel Sanatlar Fakültesini de açar da bu gibi sempozyumları üniversite ile birlikte gerçekleştiririz."
Sonra Diyarbakır AKP milletvekili ve Tarım Bakanı Mehdi Eker kürsüye çıktı. "Bugüne dek Dicle Üniversitesi'nden bize böyle bir talep gelmedi. Eğer gelirse bizzat ben takipçisi olurum" dedi.
Dicle Üniversitesi...bilim hak getire!
İşin doğrusu ilk ve orta öğretimde eğitim ve öğretim yılının 24 Eylül Perşembe günü başlaması nedeniyle, Diyarbakır'ın, bölge illerinin birçoğunda olduğu gibi başarısız oluşu beni etkilemişti.
Dicle Üniversitesi'nin bu ilgisizliği de üzerine tuz biber ekti. Kırk yıl evvel "Ziya Gökalp Üniversitesi" niyetiyle kuruluş serüvenine başlayıp Dicle'de karar kılan ve kendisinden yıllarca sonra kurulan Maraş Sütçü İmam, Urfa Harran, Mardin Artuklu, hatta yeni kurulan Hakkâri Üniversitesi'nden bile geri bir konuma düşen Dicle Üniversitesi'ne yanmayalım da kime yanalım. Mübarek'in harcı sanki politika ile karılmış. Bilim hak getire!
İşin doğrusu başarı sıralamasında üniversitesi en son sırada yer alan bir ilin, elbette liselere girişte de, hatta üniversiteye giriş sınavlarında da epeyce geri kalmasını yadırgamamak gerek.
Diyarbakır, SBS'de 80., ÖSS'de 63.
Seviye Belirleme Sınavında (SBS) 80. olan, üniversiteye giriş sınavlarında (ÖSS) da 63. olan bir şehirde, devlet okullarının başarısı yüzde 2 ile varlık buluyorsa artık bırakın o ülkeyi, o şehrin yöneticilerinin, sivil toplum örgütlerinin de, hatta eğitim ve öğretimle ilgili olan şahsiyetlerinin de ciddi ciddi külahlarını önlerine koyup düşünmeleri gerekmez mi?
Doğrusu değişik bir ruh hali içinde olduğumu ifade etmek durumundayım. Yıllar geçmiş aradan Harun Karadeniz'in "Eğitim Üretim İçindir" kitabı ile Gözlem yayınlarının "Barbiana Öğrencilerinden Mektup" kitaplarını okuyalı.
Bu yazı için bir kez daha göz atmaya niyetlenmeme rağmen kitaplığımda aradığım bu iki kitabı bulamadım. Anımsadığım kadarıyla Barbiana İtalya'da bir kasaba. Devlet okullarında başarısız olan bir grup öğrenci yaşları 12 ile 16 arasında değişen öğretmenleriyle alternatif bir okul ve öğretim sistemi kurgularlar.
Barbiana Öğrencileri geldi aklıma
Barbiana öğrencilerinin bir tek masası vardır, bir de etrafında dizili sandalyeleri. Dersi de o masada yaparlar, yemeklerini yemeyi de... Not da yoktur, karne de, diploma da... Bir yabancı dili çok iyi öğrenmek yerine her dilden ihtiyaçları kadar kelimeyi öğrenmeyi yeterli bulur Barbianalı öğrenciler.
Ve 1967 yılında karar verip İtalya Eğitim Bakanına bir mektup yazarlar. İşte adeta bir roman kurgusu içinde anlatılan devlet okullarından başarısız diye kovulmuş, atılmış, dışlanmış yoksul halk çocuklarının hikâyesidir Barbiana Öğrencilerinden Mektup...
Onun adı "Medya"...Kürtçe öğretmeni...
İşin doğrusu benim şehrimde bir taraftan bu denli başarısız (iller sıralamasında sondan ikinci) duruma düşürülen, bir taraftan da alabildiğine ırkçı ve gerici bir eğitim sistemiyle dayatılan müfredatı görünce doğrusu aklıma 40 yıl evvelki Barbiana Öğrencilerinin çabası geldi.
Bir de bu denli anlı şanlı siyaset "erbaplarını" görünce eğitimin haline yüreğim yandı. Sonra da bu eğitim sisteminin içinden çıkan 10 yaşındaki bir Kürtçe öğretmenini düşündüm. Onun adı "Medya". "Türkçe bilmiyorum ve konuşmayacağım da" diyor.
Evinin bir odasını okul yapmış. Kürtçe öğretmiş yaşıtlarına. Sonra yetinmemiş bir de mezuniyet belgesi düzenleyip vermiş arkadaşlarına. Doğru mu yapmış 10 yaşındaki Medya Öğretmen, emin olun bilmiyorum. Dedim ya, farklı bir ruh hali içerisindeyim.
Ama bir şeyi Medya Öğretmenin doğru yaptığına gerçekten inanıyorum. Bütün bu "resmi" dayatmalara karşı "inadına, alternatif eğitim programlarına" ihtiyaç var. Özel ve paralı okulların bile "resmi ve ırkçı müfredatın" dışına taşmaya cesaret edemediği bir eğitim öğretim düzeninde Medya Öğretmen gibi cesur ve yürekli kişiliklere ihtiyaç var.
Duydum ki savcılar Medya öğretmenin ailesine de soruşturma açmış. Bence, illa ki Kürtçe olması şart değil, hangi dilde olursa olsun; 10 yaşındaki Medya Öğretmenin örneklerini çoğaltmak lazım. İşte asıl o zaman başarısızlığı bertaraf etmenin modelleri yaratılmış olur diye düşünüyorum.
Çok karışık bir yazı oldu diyecek okuyanlar eminim. Ama dedim ya farklı bir ruh hali içerisindeyim diye! Ben de sizin okulunuzda yeni öğrenmeye çabalayan bir öğrenciyim, Kürtçe'nin de elbette. Affedin ne olur...(ŞD/EÖ)