Dink'lerin anısına
Coğrafya ve tarih derslerini hatırlıyorum ortaokuldan liseden...
Bir "ülkemizin jeopolitik konumu" bir de "dış kuvvetler" lafı aklıma kazınmıştı. Sevinsem mi ülkem için üzülsem mi bilemezdim.
O kadar iyi bir konuma sahip olmasaydık keşke dış kuvvetler de bizimle uğraşmasaydı demiştim. Yazıktı bize, güç bela kazandığımız bağımsızlığımız, uğruna kanlar döktüğümüz bir Cumhuriyetimiz ve koskoca dünyada tek bir kurtarıcımız vardı.
Dostumuz yoktu. Bize dokunmasınlar, bin yıl yaşasınlar desem, o da pek mümkün değildi.
Kimse bizi rahat bırakmıyordu. Biz üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olmanın, Asya'yla Avrupa'yı birbirine bağlamanın sefasını süremiyorduk ki; bizi çekemeyen gizli düşmanlarımız, yüzümüze gülen arkamızdan kuyumuzu kazan komşularımız vardı...
Hal böyle olunca bu ülkenin tadını biz değil turistler çıkarıyordu.
Bence çok çaresizdik, bu kara yazgı gibi bir şeydi ülkemiz için. Gerçekten üzülürdüm.
Oysaki gençtik, dinamiktik, bor minarellerimiz vardı, tarım alanlarımız, ne güzel deniz kıyılarımız! Gelin görün ki bu nimetlerden faydalanamıyorduk, elimizi kolumuzu bağlıyorlardı.
İşimiz çok da zordu, bir de laik demokratik "ama" modern, Müslüman bir ülke olarak diğer Müslüman ülkelere model olma misyonu!
Tüm bu şanssızlıkların içinde, böyle zorlu bir göreve soyunmuştuk. Ne kadar iyiydik! Ah işte şu dış kuvvetler, olmaz olasıca jeopolitik konum!
Yirmili yaşlarıma kadar inandım ben milli eğitim sisteminin bana öğrettiklerine, aklımdan çıkmadı hiçbir şey.
Ne 26-45 doğru meridyenleri, 36-42 kuzey paralelleri ne Sevr. Milli eğitimle iç içe olduğum dönem boyunca Türk olmanın ne kadar zor ama erdemli bir şey olduğunu düşünerek avuttum kendimi...
Yüzyıllar süren bir hanedanlık sisteminden sonra çok kısa sürede Cumhuriyet'i kurmuştuk biz!
em çok da sevgi dolu bir millettik. Yahudilere kucak açmıştık mesela Osmanlı zamanında. Ermenilerle, Araplarla, Rumlarla huşu içinde yaşarken onların topu bize kalleşlik etmişti.
Biz de ne yapalım, böyle samimiyetsiz bir ilişki olacağına herkes "yerinde" sağ olsun deyip Ermenileri göndermek istedik, karda kışta öldüler, adı soykırım oldu. Bu olaya soykırım demek de kendi yaptıklarına bakmayan dış kuvvetlerin bir işgüzarlığıydı işte...
Öyle saf, öyle saftık ki dış kuvvetlerin tuzağına düşüp duruyorduk.
Biz bunca talihsizlikle boğuşurken bu ülkede başka şeylerde oluyordu ama. Milli eğitimin, milli olan hiçbir şeyin kapılarından geçmeyen şeyler.
Yazarlar, gazeteciler ardı arkasına öldürülüyordu, yakılıyordu, devlet katilleri bulamıyordu. Parklara, caddelere, stadyuma katledilen yazarların ismi veriliyordu, hepsi bu.
Sonra çocukluğumdan beri akşam haberlerinin vazgeçilmez parçası olan öldürülen insanlar...
İnsanlar üzerlerine basılan karıncalar gibi öldürüyordu. Öldürülmek bu kadar kolay, bu kadar yaygındı bu ülkede.
Oysa geri dönüp bakınca bunun yeni bir şey olmadığını anlıyordunuz. Şanlı tarihimizin içinde öldürülmenin de ciddi bir tarihi varmış! Sadece muhalefet ettiği, sorguladığı, eleştirdiği için öldürülenler, başka kökenden olduğu için öldürülenler, ideolojisi resmi olmadığı için öldürülenler, transseksüel olduğu için öldürülenler, eşcinsel olduğu için öldürülenler...
Sonu gelmeyen bir öldürülmeler listesi işte.
Tüyleriniz ürpermiyor mu? Sanki bir polisiyenin ortasındayız, sanki azılı bir seri katille karşı karşıyayız... Sanki bu katil her tür cinayeti işleyebiliyor.
Hayır, bir de öyle profesyonel ki tek bir iz bırakmıyor. O kadar temiz işliyor ki cinayetleri, o kadar iyi planlamalar yapıyor ki. Bizi avcunun içi gibi biliyor mu ne? Sanki dışımızdan değil, içimizden biri!
Tüm bunları düşününce kendinizi bir distopyanın içinde gibi hissetmiyor musunuz?
Keşke distopya olsa, ama değil. Hiçbir şey sanrı değil, yaşadıklarımız Hrant Dink'in kaldırımda yüzükoyun uzanan cesedi kadar gerçek...
Biz usul usul öldürülüyoruz ve bence bu sefer ne jeopolitik konumumuzu ne dış kuvvetleri sorumlu tutabiliriz.
Öldürülüyoruz ve öldürülmelerimizin üstü kapatılıyor. En temel hakkımız elimizden alınıyor ve bu hakkı korumakla sorumlu olanlar "dış kuvvetler, faili meçhul, operasyonel kaza, milliyetçi duygular, çocuk, ihmal" falan filan bir şeyler geveliyor.
Yapılan hiçbir açıklama bana insan hayatından daha değerli gelmiyor. Boğuluyorum, anlam veremiyorum...
Hayatımızı kuşatan bu katil her kimse veya her ne ise artık hayatımızdan çıksın istiyorum. Bu ülkede korkmadan, usanmadan, tiksinmeden yaşamak istiyorum, bu ülkeyi severek yaşamak istiyorum! Hani biz gençtik, dinamiktik... Hani deniz kıyılarımız... (HB/HK)