Fransız yazar ve senarist Laetitia Colombani, Türkiyeli okurlarla Yeni Pasaj yayınlarından çıkan Saç Örgüsü (2018), Kazananlar (2020) ve Uçurtma (2021) kitapları aracılığıyla buluştu. Saç Örgüsü kitabı dünyada 2 milyondan fazla satan ve 20’den fazla ödüle layık görülen ve Fransa’da uzun süre çok satanlar listesinde yer alan bu yazarın [1]dilimize kazandırılmasında çevirmen Gülşah Ercenk’in rolünü yad ederek bu kitaplar hakkında görüşlerimi paylaşmak isterim.
Öncelikle elimizde içinde çok dokunaklı kadın hikâyeleri barındıran ve çok kolay okunan üç roman var. Dokunaklı hikâyelerin çok kolay okunması bana göre paradoksal olsa da bu kitapların gerçeği bu: Etkileyici, sürükleyici ve trajik. Bu noktada, kitapları çok satan bir diğer yazar Matt Haig’in anmadan geçemeyeceğim. Ülkemizde Gece Yarısı Kütüphanesi ile tanınan İngiliz yazar Matt Haig yakın bir zamanda yeni çıkan kitabından sonra ve genel olarak hakkında yapılan “kolay kitaplar yazıyor” minvalindeki olumsuz yorumlara cevaben Instagram hesabı üzerinden bir paylaşımda bulundu: “Bir kitabın kolay okunması neden bir hakaret olarak algılanıyor, anlamıyorum. Okuması kolay bir roman yazmak çok zordur. İçinde yaşaması kolay bir ev tasarladığı için bir mimarı eleştirir miydiniz?” [2] Yukarıda adı geçen eserleri Matt Haig’in bu serzenişiyle paralel zamanlarda okuyup bitirdiğim için ben de aynı soruyu bir okur olarak kendime sordum. Bu kitapların bu kadar kolay okunması onların değerini azalttı mı?
Bu çok zor bir soru. Neyin iyi edebiyat eseri sayılabileceğini kim nasıl belirler? Artık eski zamanların edebiyat otoriteleri kaldı mı ki iyi eserler kanonu oluşturalım? Ya da her şeyden önce bu post postmodern (!) dünyada bir kanon oluşturmalı mıyız? Ben bu noktada bir kitabın iyi bir eser sayılabilmesi için okurda bıraktığı hissi bir ölçü olarak görme taraftarıyım. Okurun duygularına dokunuyor mu, hayatına bir ışık saçıyor mu, kapılar açıp kapatıyor mu? Bu sorulara verilen cevaplar değişeceği için bir kitaba her bir okur nezdinde farklı bir değer biçilebilir. Colombani’nin eserlerine gelince… Bu “kolay okunan” kitaplar bana çok dokundu. Üç kitapta karşımıza çıkan kadınların hikâyelerini onların arkadaşı olma, onlara destek olma isteğiyle onlar için gerçekten üzülerek okudum. Dolayısıyla, bence bu kitaplar “iyi”.
Kitapları okumak isteyenlerin okuma zevkine ket vurmamak için bir özet vermek istemem; ancak karakterleri ve davalarını genel hatlarıyla tanıtmak isterim: Hindistan’da kast sisteminin en alt grubunda yer alan, yoksulluğun pençesinde kıvranan ve her ne pahasına olursa olsun kızını okullu yapmaya kararlı pislik toplayıcısı bir kadın, İtalya’da babasının ölümünden sonra aile işini devralan ve yasak bir aşk yaşayan genç bir kadın, Kanada’da beyaz yaka camiasında yükselmiş ancak hastalığı nedeniyle işyerinde dışlanmaya maruz kalan bir kadın (Saç Örgüsü); başarılı bir avukatken çok tanınan bir müvekkilinin kaybettikleri davanın ardından intihar etmesi üzerine tükenmişlik sendromu yaşayan ve hayatına yön vermeye çalışırken kendisini Paris’te çeşitli sebeplerle marjinalize dilen kadınların sığınağı olan Kadın Sarayı’nda bulan bir kadın (Kazananlar); sevgilisinin ölümü üzerine depresyona giren, bu nedenle hayatına başka bir yerde devam etmek isteyen ve Hindistan’a gelerek eğitim hakları elinden alınan kız çocukları için bir okul kuran bir kadın (Uçurtma). Hepsinin hayatında empati kurabileceğimiz, “benim de başıma gelebilir” diyebileceğimiz veya kendi hayatlarımızda gerçekleşmemesi için çaba sarf edeceğimiz hikâyeler var. Diğer bir ifadeyle Türkiye’de yaşayan zengin, orta halli, yoksul, genç, yaşlı, Türk kökenli veya değil, bütün kadınların bağ kurabileceği kadınlar var bu kitaplarda.
Tüm bu kadınların hikâyelerinin ortak noktası “mücadele”. Sınıf sistemine ve yoksulluğa karşı mücadele, ırkçılığa karşı mücadele, kapitalizme karşı mücadele, baskın gençlik ve güzellik söylemine karşı mücadele, geleneklere karşı mücadele, ya da hepsini kapsayan bir terim olarak “feminist mücadele”. Colombani’nin kitaplarında, etnik köken, ait olunan sosyal sınıf, cinsiyet ve cinsel yönelim vb. nedenlerle uygulanan ayrımcılığın bu alt kategorilerin her birinde “norm” dışında kalan kişiye yöneltildiğinde o kişinin birden fazla türde ayrımcılığa uğradığını iddia eden kesişimsel feminist kuramın[3] bir uygulamasını okuyor gibiyiz. Okurken de mutlu sonu istiyoruz, kadınların verdikleri mücadeleden başarıyla çıkmalarını.
Colombani’nin kitaplarını -özellikle Saç Örgüsü’nü- inceleyen bazı eleştirmenler kitapların karakterlerinin kadın olmasının kitapları feminist yapmadığını, aksine bu kitaplarda içselleştirilmiş cinsiyetçiliğin, stereotipik karakterlerden beslenen ırkçılığın, abartılmış bir kapitalizm temsilinin olduğunu yazmış[4]. Aslında yer yer (Saç Örgüsü’nde İtalyan girişimci Giulia’nın gizli aşk yaşadığı Hint karakter Kamal’in temsilinin fazla stereotipik olması, Kanadalı iş kadını Sarah’ın güzellik algısında içselleştirilen erkek bakışı; Uçurtma’da sokakta şiddete ve tacize uğrayan kadınlara destek olmak için oluşturulan Kadın Tugay’ının şefinin temsilinde yine ataerkil önyargıların izinin olması, vb.) ben de benzer bir rahatsızlığa kapıldım. Öte yandan, yazarın kimi noktalarda içselleştirdiği erkek bakışına ve kendini tam olarak sıyıramadığı beyaz Avrupalı perspektifine rağmen feminist mücadelenin önemini genel okur kitlesine anlatmakta başarılı olduğunu düşünüyorum. Cins kıyımının “normalleştirildiği” ülke ve dünya gündemi göz önünde bulundurulduğunda, yaşadığımız şiddetin ve kıyımın bireysel veya psikolojik nedenlerle açıklanamayacak kadar derin, sistematik ve politik olduğunu anlayabilmek için kadın mücadelesine odaklanan kitapların daha çok yaygınlaşması gerek.
Son olarak, Colombani’nin yarattığı hikâyelerle bireysel olarak okura dokunmanın dışında genel olarak kadınların hak savunuculuğuna katkıda bulunacağını düşünüyorum. Neticede, içinde bulunduğumuz dünyada feminist idealleri akademisyenlerden, filozoflardan okuyup harekete geçecek fikir önderlerinin dışında kendileriyle özdeşleştirebilecekleri hikâyeler okuyarak yalnız olmadıklarını anlayacak ve bu şekilde harekete geçecek kitlelere ihtiyacımız var. Belki de iyi edebiyat eseri duyguları tetiklediği kadar kitleleri de harekete geçirendir.
(HBM/RT)
[1] https://www.livredepoche.com/auteur/laetitia-colombani
[2] mattzhaig isimli instagram hesabında 24 Ekim tarihli paylaşımına bakabilirsiniz.
[3] https://www.unwomen.org/en/news/stories/2020/6/explainer-intersectional-feminism-what-it-means-and-why-it-matters
[4] https://roseaux.co/2019/11/la-tresse-sexisme-racisme-capitalisme/