10 Kasım günü Meclis'te Kürt sorununda "demokratik açılım süreci" ile ilgili yapılan tartışmalarda bir kez daha nasıl bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuzu gördük. Meclis kürsüsünde CHP adına konuşan Onur Öymen'in ifadeleri adeta soykırım çağrısı niteliğindeydi.
1938 yılında Dersim'de yapılanları onaylayan ve sorunların çözüm yönteminin yine katliam olması gerektiğini belirten Öymen'in söylediklerine bakın;
"Maalesef bu ülkenin anaları çok ağladı. Tarihimiz boyunca çok şehit verdik. Çanakkale Savaşı'nda 200 bin şehidimiz vardı, hepsinin anası ağladı. Kimse çıkıp 'bu savaşı bitirelim' demedi. Kurtuluş Savaşı'nda, Şeyh Sait isyanında, Dersim isyanında, Kıbrıs'ta analar ağlamadı mı? Kimse 'analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım' dedi mi? İlk siz diyorsunuz. Çünkü sizin terörle mücadele cesaretiniz yok." Çok yoruma gerek bırakmayan bu zihniyet, ülkeyi yönetmeye aday.
Bu sözlerin söylendiği günlerde, Dersimlilerin gündemi ve umudu ise farklıydı.15 Kasım 1937'de asılarak katledilen Seyit Rıza ve yoldaşlarını anmak, yeri belli olmayan mezarlarını bulmak ve devleti bu trajik süreçle yüzleşmeye çağırıyorlardı. İşte böyle bir dönemde bu zatın Meclis kürsüsünde yaptığı bu açıklama, Dersim katliamının etkilerini hala üzerinden atamamış, iliklerine kadar o süreçten bu yana yaşadığı travmaları atlatmaya çalışan Dersimlileri derinden yaralamıştır.
Öte yandan ise, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en barbarca işlenmiş katliamına meşruluk kazandırmaya dönük bu yaklaşım son derece tehlikelidir. Dolayısıyla bir hukuk devleti olduğumuzdan yola çıkarak tarihsel katliam ve kırımları bu gün için, çözüm yöntemi olarak kabul eden ifadelerin suç olarak kabul edilmesi ve mahkûm edilmesi demokrasi ve insanlık adına önem taşımaktadır. Hukuk devleti olma ve sağlıklı bir gelecek kurmanın yolu, bu ve bunun gibi zihniyetlere taviz vermeden mücadele etmekten geçmektedir.
Dersimliler olarak kuşaklar boyudur büyük acılar yaşıyoruz. Kimliğimiz, değerlerimiz, dilimiz, inancımız sürekli bir baskıyla karşı karşıyadır. Farklılıklarımız nedeniyle çifte standartçı uygulamalara maruz kaldık. Mahpuslarda çürütüldük, asıldık, öldürüldük ve işkence gördük. Bu gün bu acıları unutmaya, özgür ve demokratik bir ülkenin vatandaşları olarak yeni bir hayatın mümkün olduğuna kendimizi inandırmaya çalışıyoruz. Ancak Onur Öymen'in parlamento çatısı altında sarf ettiği sözler, bu umudu koruyan bizlerin yüreklerine ateş düşürmüştür. Bu toplumun yaşadığı travmaları biraz da olsa bilen bir insan ne anlatmak istediğimi iyi anlar.
1938 yılında Dersim'de yaşanan durum tam bir vahşet olarak tarih sayfalarında yerini almıştır. Kürt ve Alevi kimliğinden ötürü Dersim katliamcı ve asimilasyoncu politikalarla haritadan silinmek istenmiştir. Dersim'in dağları, ovaları ve mağaraları top ateşiyle dövülmüş ve kundaktaki bebeğine varana dek yediden yetmişe insanlar süngüden geçirilmiş, yakılmış ve kurşuna dizilmiştir. Böylesi bir acıyı yaşamış toplumun çocukları olarak kaygılanmakta haklı değil miyiz? Bu zihniyet, adeta zevk alırcasına 70 yıl sonra yeniden bize bu acıları yaşatmaktadır.
Dersimde insanlar isyan çıkarmak için değil, canlarına kurtarmak için dağlara sığınmışlardır. Dağlara çıkamayanlar toplu bir şekilde katliamdan geçirilmiştir.1937 ve 38 kırımında görev almış askerlerin anlattıklarını, Onur Öymen okumadıysa okumasını tavsiye ederim. Belki o zaman yaptığı bu açıklamadan ötürü utanır ve Dersimlilerden özür diler.
Karslı Asker A. Demirtaş ; "Köylüleri topluyorduk, bir araya getirip 'sizleri koruyacağız, kurtaracağız' diyerek dere kenarlarına veya uygun gördüğümüz yerlere götürüp makineli tüfeklerle tarıyorduk. Kadın, çocuk, bebe, ihtiyar, genç demeden hepsini, hepsini öldürüyorduk. Subaylar 'hiçbir Aleviyi sağ koymayın, öldürün' diyorlardı. Daha sonra cesetlerin başına erler kurtlar gibi üşüşüyorlardı. Kollarını sıvazlayıp bilezik, kolye gibi altınları kapmak için hırslı bir yarış başlıyordu. Kadınlar için altın takmanın önemi büyük olduğundan kolları parçalayarak, keserek altınlar kapışılıyordu. Hatta altın dişler de alınıyordu, alevi öldürüp cennete gitmek, altınlarına da sahip olup bu dünyada da rahat yaşamak o günlerde önemliydi. Velhasıl birçok köyde benzer bu tür şeyler yapıldı. Bugün Kars'ta Dersim zenginleri var. Bunların zenginlikleri oradan kalma."
A.Demirtaş; "Bir gün, 4-5 yaşlarında bir çocuğu komutan bana göstererek 'öldür' dedi. Ben 'yapamam' deyince, yüzbaşı rütbesindeki komutanım çocuğu ayağından tuttu. Güçlü ve kuvvetli elleriyle yanı başındaki kayalara başı gelecek şekilde kaldırıp, kaldırıp vurmaya başladı. O an hafızamı kaybetmişim. Kendime hastanede geldim. Hava değişimi verdiler. Bir daha da Dersim'e yollamadılar. Çünkü her şey bitmişti."
Bu vahşetin ve barbarlığın savunuculuğunu yapan CHP zihniyeti dünden bugüne değişmedi aslında. Meclis'te katliamları savunan CHP bugünde Ergenekon avukatlığını yapmaktadır. Üzücü olan ise ittihat terakki zihniyetinin devamcısı olan bu partinin kendini "sosyal demokrat, ilerici" göstermesidir. Aydınlara ve ilericilere düşen ise CHP 'nin bu kirli ve katliamcı yüzünü teşhir etmektir.
Şahsen üzüldüğüm bir başka konu ise Meclis'teki Dersimliiler. Öymen, Meclis'te bu hakaretleri yaparak, dedelerimizin kemiklerini sızlatırken, sözüm ona Dersimlilerin kurtarıcısı gibi gösterilen Kemal Kılıçdaroğlu da alkışlıyordu. Sayın Kılıçtaroğlu, bu vahşeti alkışlarken hiç mi utanmadınız? Her fırsatta alakalı alakasız konuşmayı, kendine güldürmeyi marifet sayan Kamer Genç bu konuda konuşmayacak mı? En önemlisi bu parti içerisindeki Dersimliler, Aleviler, Kürtler, ilericiler atalarımıza küfür eden, bu soykırımcı zihniyeti ne kadar sineye çekeceksiniz? Onurlu ve erdemli bir davranış olarak bu partiden istifa ederek, faşizmin "soldan" temsilcisi konumuna gelen bu partiyi tarihin çöplüğüne atmayacak mısınız?
Sonuç olarak kendini cumhuriyetin sahibi gören, militarizmin ve katliamcı zihniyetin sahibi olarak gören CHP bilinen bir gerçeği kendi ağzından ifşa etmiştir. Artık görev başta atalarına küfredilen Dersimlilere, Alevilere, Kürtlere ve ilericilere düşüyor. Toplumu yanıltmayın ve CHP'yi derhal terk edin.(FT/EÜ)