Genel bir özet:
Türkiye bir darbe tehlikesi atlattı. Ortada ciddi bir darbe girişiminin olduğu, ancak bu girişimin ciddiyeti ve kapasitesiyle çelişen bir sürecin yaşandığını gördük. Kendi içinde sorunlar içeren bu darbe, birçok soruyu ardında bıraktı. Bu soruların bir kısmına cevap bulabileceğiz ama darbenin niteliği, bağlaşıkları, hiyerarşisi hakkında yeterince bilgilere sahip olabileceğimizi sanmıyorum.
Darbe sürecinin ‘biçareliği’, kendi içinde nasıl sorunlar taşıdığını bilemediğimizden dolayı, epeyi şüpheler taşımakta. Ancak darbenin sonuç itibariyle Erdoğan’a yaramasından ötürü, bu şüpheleri Erdoğan’ın bir senaryosuydu noktasına kadar götürmek, tamamen uç bir görüştür. Bu bakış, bir darbenin başarılı olduğunda senaryo değil, başarısız olduğunda senaryodur demek gibi bir absürtlüğe sahip.
İkincisi, bu darbe, MİT ve özellikle polisin fiili karşı koyuşları ve Erdoğan’ın daveti üzerine sokağa inenlerin karşı duruşuyla bastırıldı.
Bu darbenin kısmen kolayca bastırılmasının bir başka faktörü ise, darbeye teşebbüs eden güçlerin komik denecek bir sayı, teçhizat ve lojistikle sahaya çıkmalarıdır. Sanki birçok birliğin komutanları beraberiz deyip de, harekete geçildiğinde darbeye katılmaktan vazgeçmişler gibi (Bu ihtimali önemsiyorum), dımdızlak ortada kaldılar.
Kara Kuvvetleri Komutanlığının katılmadığı bir darbe olamaz. Hele hele Birinci Ordu Komutanlığının olurunun alınmadığı bir darbenin başarı şansı çok düşüktür. ( 9 Mart- 12 Mart olayı)
Üçüncüsü, ilk elde Erdoğan’ın enterne edil(e)memesi, ciddi bir sorudur? Belki de bu görevi üstlenenler vazgeçti ve bu nedenle geç kalındı… Olabilir mi?
Dördüncüsü, Cemaat bu darbe girişiminde olmakla birlikte bu darbenin salt bir Cemaat hareketi olabileceğini sanmıyorum.
Sorular çoğaltılabilir, farklı bakış açıları geliştirilebilir.
Bu darbe girişimi konusunda daha çok şeyler yazılabilir ama yazımın amacı bu değil.
Sokak aklın, sağduyunun en az devrede olduğu alandır. Sokak, duyguların taşması ve hatta gemlenemez hale gelmesidir. Sokağın böyle bir tehlikeli yanı hep vardır. Sokaklar, provokatörlere gün doğan yerlerdir. Sokağa hükmedemeyen bir rasyonalite yoksa sonuçları kestirilemez. Örneğin 6-7 Eylül olaylarını tezgâhlayan Menderes Hükümeti (onu uygulamaya koyan Özel Harp Dairesi hariç), olayların bu sonuçlara varabileceğini hesap etmemişlerdi.
Darbeyi bastırmak için sokağa dökülen kitlelerin içinden çok kötü sonuçlara varan eylemlerde bulunanlar oldu. Bunlar hoş görülemez, kabul edilemez. O erler birer ana kuzusu, doğru. Teslim olmuş o erlere yapılanlar çok kötü ve alçakça. Ancak madalyonun bir de arka yüzü var: O erler (yani bizim çocuklarımız), darbelerde ve sıkıyönetimlerde neler yaptılar, bilenler bir hafızasını yoklasın. Kınalı kuzu edebiyatını hiç sevmem; çünkü iktidarların, muktedirlerin insanları angaje etme edebiyatıdır. Tıpkı şehitlik gibi! Ancak hepimizin çocuğu var, 20 yaşında bir gencin nasıl bir canavara dönüştürülebileceğini de, nasıl bir yavru gibi titreyip korkabileceğini, masum ve mazlumlaşabileceğini de görüyoruz! İşte militarizm denen zihniyet ve illet, insanları bu hale getirebiliyor!
Yani bütün mesele, bebeklerden katil yaratan sistemin varlığında düğümleniyor! Bu toplumun önemli bir kesimi, militarist bir zihniyetin taşıyıcısıdır. Bugün o teslim olmuş askerlere saldıranlar da, bir zamanlar askerdiler. Sivillik, sivil kıyafetle olmuyor! Sivillik bir zihniyet meselesidir!
Darbe başarıya ulaşsaydı, ülkemiz için çok kötü olacaktı.
İyi ki olmadı!
Şimdi zorunlu bir parantez açıyorum. Ben demiştim gibi önsel bildirimleri, haklıydım iddialarını veya kanıtlama çabalarını sevmem. Bugün darbe karşıtlığı üzerine bir yazı yazıyorsam, yalnızca darbenin başarısız olduğu günde karşı olmadığımı beyan etme ihtiyacı duyuyorum. Çünkü darbe karşıtlığım, yanlış anlamaya meydan vermemek için, darbenin başarısızlığından kaynaklanmıyor.
Darbelerin ağır koşullarından geçmiş biri olarak bu karşıtlığım yalnızca siyasi değil, aynı zamanda ahlakidir de! Darbeye karşı duruşumu, darbe gecesinde feys’te paylaştım. Erdoğan ve AKP iktidarına karşı oluşumun balansı, kesinlikle darbe seçeneği olamaz! Bu iktidara karşı mücadelem, demokrasi platformunda oldu, olacak. Parantezi kapatıyorum.
Fırsattan istifade
TIKLAYIN - GAZETEM İSTANBUL'A SALDIRI
Darbe hengâmesi akabinde sokaklardaki darbe karşıtlığı gösterilerin devam ettiği şu günlerde, merkezi bölgemizde bulunan Gazetem İstanbul’a saldırdılar. Zaman itibariyle içeride kimsenin olmaması iyi bir rastlantıydı.
Bu gazetede yazıyor olayım ya da olmayayım bu saldırı kınıyor ve lanetliyorum. Bu saldırı başka bir gazeteye veya kuruluşa da yapılsa tepkim aynıdır.
Saldırının ne zaman, nasıl yapıldığına dair haberler olduğu için işin bu kısmına girmek, tekrardan öteye gitmez, dolayısıyla gereksizdir.
Saldırıyı kimler, ne amaçla yaptılar, net bir sonuca sahip değilim.
Yine de verili duruma baktığımda bu saldırının tam da bir fırsattan istifade etmek isteyenlerin eylemi gibi duruyor. Saldırıyı organize edenler, nasıl olsa darbe karşıtı gösterilerin sürdüğü şu günlerde biz de bunu fırsat bilerek Gazete İstanbul ofisine girip ortalığı dağıttırarak bir gözdağı verelim ve saldırıyı da gazetenin darbe taraflısı olduğu iddiasıyla gerekçelendirelim diye düşünmüş olabilirler.
Gazeteyi basan kalabalık, gerçekten de bu gerekçeyle gelmiş olabilir veya içlerinde böyle inananlar olabilir. Ancak bu gazete darbe taraflısı bir pozisyona hiçbir zaman sahip olmadı ki! Hatta bu gazetede yazanlar birbirinden farklı siyasi alanlarda bulunmaktalar.
Bu gazeteden rahatsız olan bir kesim, ortamı fırsat bilerek gözdağı vermeye çalışmış da olabilir. Ancak bu gözdağının isim olarak kimler tarafından ne için verildiğini bilmiyorum. Bu eylemin Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) yerel çevrelerinden, en azından çeperlerinden bir kesim tarafından yapılması güçlü bir ihtimal. Çünkü iktidar desteğinin psikozuna sahip olmadan bu eyleme kalkışmak, pek akıl karı değil.
Ya da bu saldırı, gazetenin AKP’ye muhalif yanlarının budanması amacıyla doğrudan doğruya bölgedeki AKP’nin Ak Gençlik adı altında örgütlenmiş grubu tarafından da yapılmış olabilir. Bu Ak Gençlik meselesi de gittikçe MHP’nin Ülkü Ocaklarına benzer bir fonksiyona bürünmeye başladı ki, bu da bir başka ciddi soruna işaret.
Sonuçta nereden kaynaklanıyorsa kaynaklansın, bu bir şehir eşkıyalığıdır. (HŞ/HK)