Cüppeli Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, vaazlarında nalına mıhına vurarak devam ediyor. Sonunda İbn-i Sina ve Farabi’yi kâfir ilan etti. "Gökleri Allah’ın yok etmesini mümkün görmüyorlar. Kuranda ‘Allah her şeye kadirdir’ diye ayet var. İbn-i Sina, Farabi cahil değil, allame cihan, kuranı mı bilmeyecek? Akıl süzgecinden geçiriyor. İşi akla dayattığı için kafayı yemişler" ifadelerini kullandı.
Akıl ve inanç!
İşte bütün mesele bu.
Bunlar nedir, yerleri neresidir, akıl ile inanç en az sorunla bir arada nasıl yaşayabilir vs?
Dini inancı kendi varlık alanından çıkararak aklın ve dolayısıyla maddi yaşam ilişkilerinin yerine geçirmeye çalışırsan, dünyada tarih boyunca keşif ve icat edilmiş her şey mekruh ve bunları yapanlara da kâfir dersin. Bu anlamda Cüppeli ‘doğru’ söylüyor.
Ancak inanç üzerinden üretilen bu doğru, inancın sınırlarının dışına ikame edilmeye çalışıldığı zaman, doğru olmaktan çıkar. Böylesi saçmalıklar, kişinin işine geldiği gibi kullandığı ölçülebilir olmayan, kaba göre şekil alan görüşlerdir. Kişi dini inancını kanıtlamak için, hem inancı aklın yerine ikame ediyor ki, bu mümkün değil, hem de tarih boyunca aklın ürünlerini (bilgi birikimini ve yaşam araçlarını) bizatihi kullanmasına rağmen inkâr ediyor demektir.
İbn-i Sina ve Farabi için ne diyor Cüppeli, “İşi akla dayandırdığı için kafayı yemişler”. Ama bu lafazan Cüppelinin lüks arabası var, uçağa biniyor, telefonu var vs. Dualı, şifalı, cennetlik malzeme satan Cüppeli, sıkıştığında soluğu hastanede alıyor. Bu araç gereçler inanç yoluyla mı yapıldı? Hangi dini kitaba, hangi ayete, hangi hadise dayanarak yapıldı? Bunlar aklın ürünüdürler.
Cüppelinin kâfir ilan ettiği bu âlimlerin bir anlamda felsefi akımı olan Mutezileri Gazali çoktan kâfir ilan etmişti. “Her şey Kuran’da vardır, akla takılmayın” diyen Gazali, kendi açısından son noktayı koyuyor ama hayat noktasız devam ediyor.
Allah/Tanrı inancıyla her şeyi düşünme zahmetine katlanmadan, akıl ve mantık yürütmeden açıklayabilirsiniz. Her olanın nedeni Allah olunca, burada aklın itiraz edeceği her şeyin sebebi de Allah’tır. Çünkü aklın sahibi de Allah’tır! Dinin ontolojisi budur. Dolayısıyla inanç, bir çember misali ucu kapalı ve kesinlik içerir. Velhasıl her şey Kuran’da vardır.
Akıl şüphe eder, sorgular, yanlışlanabilir ve kesinlik içermediği için ucu açıktır.
Akıl ve inanç çelişir. Ancak bir insan da akıl da, inanç da birlikte bulunabilir.
Cüppeli ve buna benzer kişiler, din ve bilim ilişkisini kaba saba anlatıyorlar. Bu konuyu Gülen Cemaatinin “Sızıntı” dergisi sofistike biçimde işliyordu. Orada akla, bilime cepheden taarruz etmeden, aklı ve bilimi İslam inancının kanatları altına sokarak akıl ve bilimi dinin bir parçasıymış gibi sunan ince ayar görüşler vardı. Bu çevreler, bilimsel bilgi karşısında dogmaların (nasların) büyük sarsıntılar geçirdiğinin farkındalar. Şimdilerde Gülen Cemaatiyle ters düştüğü için iktidar tarafından kapatılmış olan Sızıntı vb. çevreler, bilimsel bilgiyi çarpıtarak inancın önünde bilime diz çöktürme doğrultusunda yayın yaptıkları için, Cüppeli gibi dinin avam vaazcılarına göre daha derin tehlikeler içermektedir.
İşin bir de siyasi ayağı var
Medya Cüppeliyi epeyi parlattı. Kendisi de medyanın ilgisine mahzar olacak bir tarza sahip; esprileri, nakli anlatımlarındaki hikâye edişi vs. Ancak Cüppeliyi medyatik kılan medyanın tavrındaki asıl neden, salt reyting amacı değil. Medyanın neredeyse tamamına yakın bölümü, gittikçe Türkiye’de egemen siyasetin takipçisi ve iktidar erkinin yönlendirme haberlerinin araçları haline geldiği için, Cüppeliye açılan yerin bir anlamı var. Bu anlam, toplumun inanç alanındaki vasatının etkinleştirilmesi, yaygınlaştırılması ve bu yolla egemen siyasete destek sağlanması amacı oluşturmakta. Kaldı ki bu durum eskiden beri vardı, ancak AKP iktidarıyla pıtrak gibi yayıldı.
Siyaset/iktidar ile din (geniş anlamıyla inanç) arasında şu veya bu şekilde hep bir ilişki olmuştur. Çünkü her iki alanın öznesi de insandır. Bu temel bir tarihsel sorun olup modernleşme/ Aydınlanma dönemi bu siyaset-din ilişkisindeki sorunu olabildiğince alan ayırımı yoluyla çözmeye çalıştı. Batı bunu başardı. Ancak İslam dünyası, boğazına kadar bu sorunla debelenip duruyor.
Cüppeli münferit bir vaka değil ki, gülüp geçelim. Cüppeli toplumdaki din bilgisinin/anlayışının vasatını ve dolayısıyla genelini temsil etmektedir. Cemaatler arasında ciddi yorum farkları, hatta birbirini reddeden görüşler olsa da, hepsinin ortak paydası anladıkları dini inançlarını, yaşam biçimlerini dayatmalarıdır. Bu dayatma, tehdit ve korkutma anlayışı, avamlaştırılan inancın temel yöntemidir. Ve bu yöntem, doğası gereği daha baştan içinde şiddeti taşır.
Şiddet, siyasileştirilmiş dini yapılarda potansiyel olarak hep vardı. Bırakalım diğer Müslüman ülkeleri, Türkiye’deki cemaat önderlerini bir salona dolduralım ve orada inançlarını konuşsunlar. Birkaç saate kalmaz birbirlerine girer, hatta kan akıtırlar. Bunlar medyada yer aldığı kadarıyla bile, birbirlerine küfür ediyorlar. Osmanlı’da bile ayaklanan dinciler, şeriat isteriz diye haykırıyorlard. Hangi şeriat?
Bütün bu anlayışlar eskiden beri vardı. Dini eğitimin merdiven altlarına inmesi, ilahiyatta felsefenin gereğince işlenmemesi, hatta atılması, dinin avamlaşmasının nedenlerindendir. Dinin metafizik alandan namaz, oruç, cami, hac gibi gündelik ve zahiri pratiklere indirgenmesi onu derinliğinden, tasavvufi niteliğinden kopardı ve din siyasileştirildi. Dini inanç bu formalitelere boğuldukça ve siyasileştikçe dinler ve mezhepler arasında düşmanlık, ahlaksızlık, vicdansızlık, adaletsizlik, sevgisizlik arttı. Hemen her şey (Cüppelinin terlik, kefen bezi vs. satması gibi) alınır satılır hale getirildi.
Dini inancın Cüppeli veya başka cemaat vaazcıları şahsında bu denli avamlaşmasının asıl sebebi, siyasettir. Siyasette oy ya da başka araçlarla güç edinilmesinin yollarından biri, toplumun hassas noktaları üzerinde oynamak ve zaaflarından (Din, inanların en zaaflı olduğu alanlardan biridir) yararlanmaktır. Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde bu sürecin nasıl işlediği, partilerin demeçleri ve basın yayın araçlarındaki haberlerin takibiyle bile izlenebilir.
Siyaset, dini kullanmaktadır.
Denilebilir ki, AKP dini propagandayla iktidara gelmedi ve siyasi söylemlerinde dini referansları çok azdır.
Evet, doğru.
AKP’nin iktidarı döneminde dini referanslı siyasetini parti söylemleri yoluyla ifade etmesine gerek yok ki. Çünkü kimi bürokratlar, iktidarın açık açık ifade etmediği, ama istediği uygulamaları yapıyorlar. Partinin yetkili organlarının ve kişilerinin doğrudan dini alanların, söylemlerin içinde olmalarına gerek yok ki.
Merdiven altı eğitim çalışıyor, Kuran kursları çalışıyor, okullarda yüzeysel ve dayatmacı dini tedrisatın ağırlığı gittikçe artıyor, cemaatlerle fiili ilişkiler iç içe yürüyor, kamu hayatında dini referanslı uygulamalar yapılıyor, medya çalışıyor ve bütün bunlara Cüppelileri ilave ettiğimizde, AKP iktidarının merkezinden dini referanslı söylemleri yapmasına ne gerek var.
Akıl inanca, inanç oy’a kurban ediliyor, bütün mesele bu.