Tab Hunter'ın anısına...
Günümüz kapitalist çılgınlığı sürerken, mutlu, zengin ve avare olma ülküsünün mütemadiyen pompalandığı bir dünyada, hayal ettiğiniz yaşama en çok yaklaştığınız an...
Toplumun zengin sınıflarına has, ulaşılması neredeyse imkânsız olanlara sahipmiş gibi göründüğünüz iddialı dekorların önünde birkaç fiyakalı kare…
Rüyalarınızın gerçek olmasından hemen sonra, ister istemez gündelik hayatınıza yumuşak veya sert bir düşüş…
Yeryüzünün en geniş ikinci ekonomisine sahip olmasına rağmen 80 milyon insanın fakirlik seviyesinin altında yaşadığı Çin'den kırıklık hissi ağır basan bir tablo daha…
Evlenmekte olan çiftler için nikâh öncesi çekilmesi neredeyse mecburi hale gelmiş fotoğraflardan beslenen sektör yıllık 80 milyar dolarlarla ölçülüyor.
Her biri 300'den 400 bin ABD dolarına varabilen mevzubahis çekimlerin masrafına, doğal dekor arayışı sırasında Antarktika gibi ulaşılması zor diyarlara yapılan seyahatler de dahil.
China Love (Çin Usulü Aşk) adlı belgeselde trajikomik mevzuya ayrıntılarıyla vâkıf oluyoruz. Geçtiğimiz haftalarda Sidney Film Festivalinde dünya prömiyerini gerçekleştiren, eğlenceli olduğu kadar düşündürücü yapımın kadın yönetmeni, fotoğrafçılık konusunda kendini çoktan kanıtlamış Avustralyalı Olivia Martin-Mcguire: Yıllardan beri Çin'de yerleşik olarak mesleğini sürdürüp evlilik öncesi fotoğrafçılığı hususunda şahsen uzmanlaşmış durumda.
Dikkatlice gözlemlediği kişi ve dinamiklere saygıyla yaklaşan Olivia tarafsız kalmaya özen göstererek yorumu seyirciye bırakıyor, fakat ironik bir tavırla mevzuyu işlediği kesin. Komünist rejimin etkili olduğu dönemle alakalı çizdiği tablo ise gayet karanlık.
Gösteriş ayıplanırdı
Kırk yıl öncesine kadar ailelerin veya devletin kararıyla bir araya gelen çiftler böylesine masraflı bir faaliyeti düşünecek durumda bile değildi. Mao devrimine yakışan basit ve sade kıyafetlerle görüntülendiğiniz küçük bir siyah beyaz fotoğraf karesi daha çok evliliğinizi kanıtlamaya yarıyordu. Günümüzde bile sürebilen çöpçatanlık gibi müesseselere rağmen evliliklerin kaçamak bakışlardan, flörtlerden veya aşk maceralarından filizlenerek somutlaşması bir hayaldi. Zaten duygular asla gösterilmez ve ifade edilmezdi, yıllar süren izdivaçlarda bile!
Katı komünist rejimin izlerini üzerinden yeni yeni atmakta olan bir toplumda, fakirlik ve tutumluluktan sınırsız tüketime geçme refleksiyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla, her sektörde olduğu gibi evlilik öncesi fotoğraf stüdyosu sahiplerinin arasında da aniden zenginleşenler var.
Ülke nüfusunun yüzde 90'ı pasaport sahibi olmadığından o çok özenilen diyarlara kiç de olsa bazı dekorlar sayesinde ışınlanmak mümkün. Fakat maddi imkânlara sahip olanlar, mutluluk tablolarına fon oluşturacak Fransa, Yunanistan, Avustralya, hatta Antarktika'ya kadar yolculuk edebiliyor.
Belgeselde seçimini mantıktan yana yapmış gibi görünen bir karakter, özellikle Batı’yla ilgili taklit edilen ve özenilen birçok unsur ve dinamiğin aslında Batı'da geçerli olmadığını ifade ediyor.
Başına ilk defa bir taç takılan gelin adaylarından biri, ayna karşısında makyaj yapılırken gözyaşlarına mani olmaya çalışıyor, Çinli müstakbel eşinin zoruyla söz konusu masrafa mecburen giren Batılı bir koca adayı, su altında düğün kıyafetleriyle yapılan çekimde epeyce zorlanıyor.
Taşralı bir gelin adayı ailesinin baskısından kurtulmak için evlendiğini, eşi olacak adamın önünde itiraf edip kıkırdayabiliyor.
Yıllar önce evlendiğinden böylesine şatafatlı bir fotoğraf sürecinden geçmemiş zarif bir kadın, boşanmış olduğundan tek başına gelinlik kuşandığı, nispeten yeni çekilmiş kareyi gururla evinin salonunda iddialı bir çerçeveyle teşhir edebiliyor.
Bekârlık horlanıyor!
86 dakikalık Avustralya-Çin ortak yapımı, Çin’de yıllar boyunca devlet tarafından empoze edilmiş tek çocuk yapma politikasının altını da çiziyor. Tüm enerjinin tek bir çocuğa yüklenmesi ve annelerin özellikle kız çocukları için büyük ümitler beslemesi, evlatların küçük yaşlardan itibaren evlilik pazarında yer alıp geleceklerinin garanti altına alınmasına yönelik arayışlara bile sebebiyet vermiş; mevzubahis dinamik günümüzde de sürüyor.
Ne de olsa 28 yaşına kadar evlenmemiş kadın için devletin kullanıma soktuğu "artık" kelimesi kullanılıyor. Evlenmeyen insanların toplum dışına itilmeleri kaçınılmaz ve hazin bir son. Evlenerek yuva kuracak her erkeğin bir araba sahibi olması talep edilenler arasında. Çocuk yapmakta geciken çiftler de toplumun baskısından epey muzdarip olabiliyor.
Belgeselde narsist, egosantrik, agresif ve kibirli karakterler ön planda. ABD'yi model olarak kabul edenler çoğunlukta. Sektörün önde giden şirketi JIAHAO'nun mutluluk vadeden CEO’su Allen Shi de bu trendi hırsla sürdürenlerden. Hong Kong gibi yakın diyarlara çoktan açılmış olan iddialı işadamı gözünü Avrupa ve ABD'ye dikmiş vaziyette.
Çin'in birçok sektördeki etkisi bu alanda da kendisini Türkiye'de hissettirir mi? Dünya dili olarak İngilizce'nin en yakın rakibi olmaya aday Çince'yi tez zamanda dağarcığımıza katsak mı?
İlgi ve merakla izleyebileceğiniz 2018 yılı yapımında duygulara bir nebze seslenen bölümler, yaşlılara hizmet veren gönüllü bir hayır kurumuna dair. İçlerinde ukde kalmış nikâh fotoğrafları, kısıtlı imkânlara rağmen arzu edenlere özenli ve şefkatli bir çalışma sayesinde sağlanıyor. 80 veya 90 yaşlarındaki birçok çiftin yıllar içinde, belki şartların zorlamasıyla ulaştıkları uyum, böylesine bir merasimi sanki daha çok hak ediyor… (MT/EKN)