Kömür tozuyla kaplı kararmış çehrelerinde herhangi bir ifade yakalamak mümkün değil. Donuk gözlerle kameraya bakarlarken acılarını içlerine gömdükleri her hallerinden belli. Adeta birer hayalete dönüşmüş kömür madeni işçileri ülkenin zenginleşmesi için azgın kapitalizmin kölesi haline gelmiş, azap çeken ruhlarını çoktan teslim etmişlerdir.
Dünyanın en büyük kömür tüketicisi ve en yüksek sera gazı salınımcısı durumundaki Çin, doğal cennetleri yok ederek sahtelerini inşa etmeye devam ediyor. Fakat balon şimdiden patlamış durumda: Ülkede yüzlercesine rastlanan, TOKİ misali binalardan müteşekkil hayalet kentlerde kimse yaşamıyor; vadedilen konforlu yaşamın yuvaları cemaati hiç olmamış, çölün ortasındaki katedraller gibi yükseliyor.
35. İstanbul Film Festivalinin Sinemada İnsan Hakları Yarışmasında yer alan Dev Canavar (Behemoth) ile tecrübeli yönetmen Zhao Liang sanatının çıtasını yükseltiyor. Esinlendiği Dante'nin İlahî Komedyası'na yaraşır bir yapıt ortaya çıkaran usta sinemacı, Çin'in İç Moğolistan Özerk Bölgesindeki Ordos kömür cehennemini görsel bir senfoniye dönüştürüyor, kaosu lirik bir alegori halinde seyirciye sunuyor.
Behemoth
Eski Ahit'te adı geçen Behemoth doymak bilmez bir canavardır. İhtişamlı dağları, yemyeşil otlakları, derelerin aktığı vadileri yutarken yeryüzünde uçsuz bucaksız kapkara bir yara oluşur. Dinamit patlatır, buldozerler düzleştirir, vinçler kaldırır, kamyonlar götürür...
İnsan da bu gaddarlığın kurbanıdır. Adeta Kıyamet sonrasını yaşayan ortamda solunum hastalıkları ve özellikle toz sayrlığından muzdarip madenciler zorlu şartlara fazla direnemezler. Çalışma hayatları boyunca hakları zaten gayet kısıtlıdır, hastalandıklarında sistem onları kolaylıkla püskürtür, mezar ormanı genişledikçe genişler: "Umarım (diğer) cehennemde onlara yer kalmamıştır!"
Yönetmenliği müteveffa Michael Glawogger'e ait, İşçinin Ölümünü hatırlatan Dev Canavar (Behemoth/Bei Xi Mo Shuo) yalnız insan hakları veya çevre konulu etkinliklerde değil, belgeselin bir sanat eseri olarak kabul edildiği galerilerde veya müzelerde de gösterilebilecek seviyede bir yapıt. Zhao Liang özellikle kömür madeninden sonra uğradığımız demir dökümhanelerinde belgesel estetiğinin hakkını veriyor ve büyük perdede film seyretmenin hazzını bir kez daha yaşatıyor.
Aslında kıvılcımlarla, alevlerle, erimiş madenlerle cehennem sıcağını bize hissettiren yer de orası. Araf, ortalığı kaplayan toz ve dumana rağmen kömürün açık havada elendiği alanlarsa, cennet de, mavi gökle kontrast oluşturan renkli yüzeyleriyle gökdelenlerden müteşekkil siteler olsa gerek.
Önce bir Western filmindeki gibi rüzgarla savrulan bir geven dikeni görürüz. Fakat mekân çöl değil, beton blokların arasında trafik ışıkları, yaya geçitleriyle gayet bakımlı asfalt bir yoldur. Belediye tarafından görevlendirilmiş, üniformasının üzerinde fosforlu yeleğiyle bir temizlik işçisi dikenin peşinden telaşla koşup elindeki maşayla "pisliği" yakalar, arzulanan steril ortam tekrar sağlanmıştır.
Fakat temizliğin kimin için yapıldığı meçhuldür, nitekim yerleşim merkezi tüm dünyada hayalet kent olmasıyla ünlenen, vadedilmiş cennet Kangbashi'nin ta kendisidir.
Edebi damar
Daha önceki yapıtlarıyla da çeşitli etkinliklerde takdir edilmiş olan Zhao Liang, Dev Canavar ile şimdiye kadar IDFA dahil birçok festivale katılıp ödüller kazanmış durumda. Üstelik bu eseriyle, adaletin yönetmeni olarak da tanınan Liang'ın çeşitli stilleri harmanlayarak katmanlı bir anlatım dili yakaladığı ve kendini aştığını söyleyenler çoğunlukta.
Gezegene yönelik acımasız saldırıda insan şeytan rolüne bürünürken, dinî motiflerin böyle bir belgesele hakim olmasına hiç şaşırmamak lazım.
Kâh John Milton'ın Kayıp Cenneti'ni, kâh T.S.Eliot'ın Çorak Ülkesi'ni de akla getiren etkileyici yapıtta yönetmen, İlahî Komedya'nın dizelerini yorumlarken seslendirme işini de şahsen üstleniyor.
Bir süre öncesine kadar koyunların huzur içinde otladığı altüst olmuş coğrafyada yolunu bulabilmesine yardımcı olan Dante'nin Vergilius'una benzer rehber karakterinin yanısıra, mahvedilmiş doğanın kıyısında bir cenin gibi çırılçıplak yatan dramatik erkek figürü de belgeselin şiirsel temellerini güçlendiriyor.
Özellikle manzara çekimlerinde kullanılan, görüntüdeki diyagonal kırılmalar filmi seyredenlerde trans halini kesinlikle tetiklerken, ulvi duyguları da şahlandırıyor.
Tahmin edilebilir bir dinamik olarak, belgesel gerçekleştirilirken ortaya çıkan çeşitli engelleri de unutmamak lazım. Doğa katliamının, geleneksel yaşamın yerle bir edilmesinin veya sınırsız emek sömürüsünün kayıt altına alınmasından hoşlanmayan kömür ocağı sahipleri çekimlere sık sık müdahale etmiş. Film ekibine engel olmaya çalıştıkları gibi hafıza kartlarına el koyup içeriğini sildikleri de olmuş.
"Çok zengin olduklarından onları rüşvetle ikna etmek mümkün olmadığı için çoğu kez gerilla çekimi yapmak zorunda kaldık!". Ne de olsa Demokraside çareler tükenmez! (MT/AS)
1940'larda İstanbul İtalyan Lisesinde ezberlediği İlahî Komedya dizelerini hâlâ kusursuzca hatırlayan babama ve İlahî Komedya çevirisiyle ödül kazanan sinema eleştirmeni Rekin Teksoy'un anısına…