1980 sonrası Türk medyası aslında bu tür transferlere çok da yabancı değil. Akla hemen iki örnek, Mehmet Barlas ve Gülgün Feyman. geliyor.
Mehmet Barlas çalıştığı gazetede rakiplere sürekli saldırmasına rağmen, bir süre sonra o saldırdığı rakibin gazetesine geçip, hiçbir şey olmamış gibi bu kez eski ekmek teknesine saldırmasıyla ünlü.
Barlas'ın ve diğerlerinin bir başka alamet-i farikası da sürekli olarak devletten, iktidardan ve güçlüden yana olması. Bu kişinin zigzaglarını, tersyüzlüklerini geniş bellekli bir bilgisayarın kayda geçirmesi bile zor olsa gerek.
Gülgün Feyman iktidarda ve zirvede iken, bir rakip kanalın işverenine 'Rum Çocuğu' diyerek aklınca hakaret ettikten sonra, o kanala geçmişti. Irkçı ama bir o kadar da esnek...
Gazeteci transferi denince 1970'li yıllardaki bir olay ve açıklamayı unutmak mümkün değil. Her şeye rağmen bence Türkiye basınının en iyi köşe yazarlarından biri olan Çetin Altan, o zamanlar Malik Yolaç'ın Akşam gazetesinden Ali Karacan'ın Milliyet'ine transfer olduğunda, Babıali'de gümbürtü kopmuştu.
Solculukla ilgisi olmayan kalemler bile, Altan'ın sosyalistliğini sorgulamaya kalkışmışlar, etiğin e'sinden bihaber kişiler Altan'a tutarlık ve ahlak dersleri önermişti.
Çetin Altan, cin zekası ve bıyıkaltı gülümsemesi ile bu salvoları umursamamıştı.
Batıda gazeteci transferi olmuyor mu? Tabi ki oluyor. Ne var ki demokrasisi, hukuk devleti ve medya okur-yazarlık düzeyi gelişmiş ülkelerde, gazeteci transferleri iktidar ya da para gibi kriterlerden çok, yayın siyaseti, mesleki koşullar gibi nedenlerle meydana geliyor.
Orada da kaçınılmaz olarak bizdekilerin benzerleri var ama hem düzey farklı, hem de yine bizdeki kadar meslek çevrelerinde kabul görmüyorlar.
Türkiye medya manzarası açısından Fatih Altaylı'nın Hürriyet'ten ayrılıp Sabah'a geçmesinin anlamı, yansıması nedir?
Bu soruya öyle uzun uzun yanıt vermek pek mümkün değil. Çünkü Hürriyet ile Sabah'ın gerek tür gerekse yayın politikası açısından birbirinden tayin edici bir farkı yok.
İkisi de iki büyük sinai-ticari-mali holdingin yayın organları olarak, siyasi ve iktisadi iktidar odaklarıyla, holdingin çıkarlarını koruma temelinde ilişki araçları.
Avrupa Birliği (AB), Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Kürt, Ermeni, Kıbrıs ya da Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) gibi Türkiye'nin temel sorunları/konuları hakkında resmi ideolojinin önerdiği politika ve perspektiflerin dışında bir tutum geliştiren gazeteler değil.
Her iki gazetedeki bazı özgün köşe yazarlarının varlığını inkar etmemekle birlikte, herhangi bir günkü yayınlarında Hürriyet ile Sabah'ın esas olarak aynı kesimin çıkarlarını savunduğunu, aynı iktidarların sözcülüğünü yaptığını kanıtlamak için basit bir egzersiz önerisi.
Her iki gazetedeki haber, haber-yorum, söyleşileri imzasız olarak birer dosya kağıdına aynı punto ve karakterlerle basın sonra da herhangi bir Hürriyet ya da Sabah okuruna bu yazıları okutun. Bir-iki uzman dışında kimse hangi yazının hangi gazetede yayınlandığını çıkaramayacaktır.
Her iki gazetede de aynı haber kaynaklarından (Meşhur Ankara ya da Anadolu Ajansı) beslenmekte üstelik haber ve bilgiyi işlerken de aynı ideolojiden yararlanmaktadır, bu nedenle de ürün yani sonuç farklı olmamaktadır.
Bu gazetelerde çalışan muhabir ya da köşe yazarlarının da kendilerine has bir özgünlükleri, değer ya da anlamları yok denecek kadar azdır. Onlar ne yazık ki büyük bir çarkın minik bir dişlisi konumdadır ve dişlilerden biri bozulsa, kırılsa ya da eksilse anında yerine aynısı koyma beceri, yetenek ve olanağına sahiptir bu dev çark.
Bunu da kanıtlamak kolay: 1 Ağustos'tan sonraki satış raporlarını inceleyin, Hürriyet'ten on binlerce okurun Sabah'a geçmesini hiç kimse beklemiyor zaten.
Bu transferin siyasi zamanlaması ile transfer kahramanının bazı özelliklerine de değinmekte yarar var: Muhalefette iken Erdoğan'a yönelik sert eleştiriler (Hatta mahkemelik olmuş hakaretler) yayınlamış olan Altaylı, AKP'nin iktidara gelmesiyle bu tutumunu tamamen terk edip, egemen medyadaki en koyu Erdoğan yanlısı yazar haline gelivermişti.
Esneklik herkeste kolay bulunmayan bir meziyet! Altaylı'nın bu dönemde Özkök'e karşı Doğan'ın daha da gözüne girip grup içindeki konumunu sağlamlaştırmak hatta çok zirvelere oynadığı da vakti zamanında yazılıp çizilmişti.
Ne var ki son dönemlerde AKP'nin zayıflaması, Erdoğan'ın yanı sıra Altaylı'yı da güç durumlara sokmaya başlamıştı. Doğan grubunun "Dışbank"tan kurtulmasının yanı sıra Turgay Ciner grubuyla kıyaslanmayacak kadar kurumsal güce sahip olması, sadece mevcut hükümete değil bazı başka iktidar odaklarına olan yakınlığı sayesinde AKP'ye karşı nispeten daha özerk davranabilmesi, Altaylı'nın grup içindeki konumunu zayıflattı.
Öte yandan palazlanmakta olan Ciner grubunun mevcut siyasi iktidarla daha yoğun, organik bağlantılara ihtiyaç duyması, Altaylı'yı bu mevki için cazip bir isim haline getirdi.
Altaylı sadece bir köşe yazarı değil. Moda deyimle multimedya bir şahsiyet. Radyo ve televizyon programcılığı ve yöneticiliği de yapıyor. İlişki ağının genişliği üzerine de zaman zaman yazılıp çiziliyor. Futbol dünyasında da hatırı sayılır bir mevkisi olduğunu biliyoruz.
Meseleyi kesinlikle şahsi bir temelde değerlendirmemek gerekir. Hıncal Uluç-Emin Çölaşan-Ertuğrul Özkök markalarının ortaklaştırılmasından oluşan bir versiyon ile karşı karşıyayız. Mevcut Türk egemen medyasının belki de prototipi Altaylı.
Türkiye'de egemen medya, yurttaşlara doğru, çok boyutlu, inanılır, güvenilir ve hızlı haber ve farklı görüşleri aktarmak için faaliyet göstermiyor. Türkiye'de yaygın medya organları, kamu çıkarını değil, kendi grupsal, şahsi ya da ekonomik-ideolojik özel çıkarlarını savunuyor.
Bu ortamda egemen medyadaki gazetecilerin, adı sanı ne olursa olsun, manevra alanları ve marjları son derece sınırlı. Bu nedenle Pierre Bourdieu'nün 'Gazetecilik alanı' teorisine ve kanıtlanmış uygulamalarına dönüp dolaşıp bin şükran!
Şimdi Altaylı'nın Sabah'daki köşesinde herhalde 'Hürriyet grubuyla ilgili bir dizi okumayacağız değil mi?
Dar mesleki alanda temel soru sanki şu: Hürriyet ne kaybetti? Sabah ne kazandı? Ama hakiki soru, 'Yurttaş, okur, radyo dinleyicisi, televizyon izleyicisi ne kazandı?'.(SON/RD)