Feminist film hareketinin ilk yıllarında sinemaya getirdiği en önemli eleştiri; erkek bakışına hitap ettiği, kadınların sahnelerin kalıcılaşması için kullanıldığı ve dolayısıyla ataerkil bir çerçevede olmasıydı. Burada eleştirilen çerçevede, kadınların nasıl yer aldığını tahmin etmek güç değil. Hepimiz biliyoruz ki, ataerkil görsellik dünyasının tam göbeğinde yaşayan, bir sektör olarak porno da var.
“Kalbim Sende / Don Jon” adlı film, porno bağımlısı Don Jon’un hikayesini anlatıyor. Bu film bize psikolojik analiz ve eleştiri imkanı da sunuyor.
Hizmet sektöründe çalışan ve aynı zamanda okula giden Don Jon, oldukça titiz, dine düşkün ve kadınlara takıntıları olan biridir. Günün büyük bir bölümünü porno izleyerek geçirir. Hatta ailesi ve arkadaşlarına düşkün olduğu kadar düşkündür pornoya. Aradığı sahneyi bulma konusunda da titizdir. Doğru videoyu bulana kadar penisine dokunmaz.
Gece kulüplerinde hovarda arkadaşlarıyla eğlenen ve her hafta farklı bir kadınla birlikte olan Jon, Pazar günleri kilisedeki ayini kaçırmaz. O gün, hafta boyunca izlediği tüm pornolar ve evlilik dışı cinsel ilişkileri için af diler. Bunu sadece kilisede yapmaz, spor salonunda ağırlık çalışırken de Tanrı’dan sürekli af diler.
Filmin Künyesi Yönetmen/Senarist: Joseph Gordon-Levitt Oyuncuları: Joseph Gordon-Levitt, Scarlett Johansson, Julianne Moore |
Jon’un hem temizlik hem de dini takıntıları olması, birden fazla obsesyonu bir arada yaşadığını apaçık gösteriyor.Ancak ne din ne de sevgili olacağı Barbara,onu pornodan vazgeçirmeyecektir.
Arkadaşlarının tavsiyesi ile Facebook üzerinden Barbara ile tanışan Don Jon, en baştan Barbara’ya asla yalan söylemeyeceğini söyler. Pornoyu ona kötüler. Cinselliğin anlamlı yaşanmasını isteyen Barbara ailelerin ve arkadaşların tanışmadığı sürece seksten uzak durur. İlk kez Don Jon, bir kadına dokunmanın ne kadar anlamlı olabileceğini keşfeder.
Aileler ve arkadaşlar tanıştıktan sonra seks özgürce yaşanır. Ama bu macera çok uzun sürmez. Barbara bir gün Don Jon’un bilgisayarını inceler ve geçmiş kısmında pornoları görür. Her şey Barbara’nın, Don Jon’u terk etmesiyle biter.
Peki neden Don Jon, Barbara ile birlikteyken pornoları terk edemez?
Sinema ve psikanaliz ilişkisi hakkında yapılmış birçok çalışma, seyircinin film kahramanlarıyla bir özdeşlik içerisinde olduğu yazılmıştır. Ama anne memesi kadar haz veren beyaz perdeden, bir vajinaya ya da mağaraya benzetilen sinema salonlarından, çok daha fazlası var pornografide. Bu yüzden insanların psişik aygıtlarıyla daha fazla özdeşlik içindeler. Yani, pornoda oynayanlara bağımlı olabilecek kadar özdeşlik içinde olabilirler. Bu yüzden Don Jon sürekli porno izliyor, hatta her hafta başka bir kadınla birlikte olması, kendisinin özdeşlik kurduğu pornodaki erkek oyuncular gibi hissetmesini de sağlıyor.
Don Jon, izlediği porno filmlerdeki aşırı büyük göğüslü ve kalçalı kadınların yarattığı algı ve hayal gücünün de etkisiyle gökyüzüne çıktığından, sevgilisi Barbara’yı doğal olarak beğenmiyor. Çünkü o hayal dünyasında ‘’özdeşlik’’ kurduğu porno filmlerdeki, erkek oyuncuların yerinde olmaktan ve oradaki kadınlarla ilişkiye girmekten daha çok zevk alıyor. Barbara’nın onu terk etmesinin ardından,’’onu aldatmadım sadece porno izledim’’ diyen bizim haylazın anlamadığı şey, Barbara’nın kurulan bu özdeşliği kıskanmasıydı.
Don Jon’un buradaki sorunu en az Hıristiyanlığa olduğu kadar, pornografideki aşırı büyük göğüslü ve kalçalı kadınlara inanmasıydı aslında. Normal bir insan vücudunun,teknik yöntemlerle anormal derecede iri ve büyük gösterilmesine kapılmasıydı.
Fakat hem Barbara’yı anlamaya çalışmak hem de bir özeleştiri yapmak yerine, “özgürlük” adında bir “savunma mekanizması” geliştiriyor. Barbara onu terk ettiği için artık dilediği kadar porno izleme ve arkadaşlarıyla gece kulüplerinde, hovardalık yapma özgürlüğüne sahip olduğunu düşünüyor. Böylece onun yokluğunda doğabilecek olası bir bunalımdan kurtuluyor. Ama okuldan kız arkadaşı Ester her şeyi ona fark ettiriyor.
Don Jon’un ders sıralarında porno izlediğini gören Ester, Barbara ile neden ayrıldıklarını da öğrenince, onun artık porno bağımlısı olduğunu söylüyor. Elbette ki bir çok erkek gibi Don Jon da bunu kabul etmiyor. Fakat Ester haylaz Jon’un porno izliyor olmasına karışmadığı için aralarında da bir sorun çıkmıyor ve Jon da Ester’i çok seviyor.
Don Jon’un Ester’i çok seviyor olması, Barbara’dan daha güzel olması ya da daha seksi olması değil elbet. İzlediği pornolardaki adamlarla, özdeşlik kurmasına izin vermesini seviyor. O artık mutlu ama içinde yaşadığı yalan dünyayı rahatça yaşadığı için mutlu.
Kahramanımızın içinde bulunduğu duruma, bugün bir çok insanın düşmesi mümkün. Arzuyu nesne haline getiren, insan bedenini metalaştıran ve piyasa ekonomisinin bir parçası haline getiren porno sektörü, interneti de kendi katmanına aldı. Bilgi çağının sembolü olarak sunulan internet, bugün röntgenciliğin de aracı oldu.
Öyle gözüküyor ki, kapitalizm kendi ticari çıkarları için arzuyu kullandığı sürece, Don Jon’ların hikâyeleri bitmeyecek. (CÖ/HK)
* Caner Özdemir, psikolog