1 Kasım seçimlerine az bir süre kalırken, partiler geçmiş seçimlerde olduğu gibi yine, bizden biri, star, ünlü taktiklerini de kullansa ekonomik vaatleri de ön planda tutsa, ülkedeki savaş ortamı seçmenlerin bunlara yoğunlaşmasını engelliyor. Ve Türkiye ilk kez, rejim kaygısının olduğu, tarafların düşmanca keskinleştiği bir seçime giriyor.
Kullanılan ortak taktikler
1. Star taktiği
Bu taktikte, parti lideri, her şeyin üstündedir. Sürü psikolojisiyle ve toplumun bir kurtarıcıya özlem duyduğu düşüncesiyle, bu taktiğin oldukça başarılı örnekleri bulunuyor. Bu taktikte, lidere övgü üstüne övgü düzülür. Partinin diğer adayları, ancak, liderin yanındaki pozları ile varlardır (Gezgin 2013).
7 Haziran öncesinde yapılan araştırmalarda AKP’nin düşen oyları üzerine, Erdoğan meydanlara indi hatta kalabalık olması için kamu çalışanlarına mitinge katılma zorunluluğu getirildi. Ve onca çabaya rağmen tek başına iktidara gelememesi, bu taktiğin biraz gerilediğini gösterdi. Bu yüzden 1 Kasım seçimlerine doğru Erdoğan’ın biraz daha arka planda olduğunu görüyoruz.
Demirtaş 7 Haziran’ın en büyük starıydı. Toplumda HDP’nin barajı aşmasıyla AKP’den kurtulacakları algısı vardı ve bunun öznesi Demirtaş’tı. Kendisi yaratıcı söylemleri ve mizacıyla HDP’nin üzerine çıkarken, CHP ve AKP tabanından gelen oylarda payı büyüktü.
Kılıçdaroğlu’nun CHP başkanlığına gelişinde partiyi iktidara taşıyacak, partideki kemikleşmiş yapıyı değiştirecek ve ülkeyi AKP’den kurtaracak kişi olarak görülüyordu. Partideki kemikleşmiş ulusalcı yapıyı büyük ölçüde kırdı ve CHP ile ilgili negatif algılar da (darbeci, çözüm üretmeyen vs) Kılıçdaroğlu ile yıkıldı.
2. Ünlüler taktiği
Bu, seçimlerde, en çok kullanılan taktik. Bunu radikal sol da sık sık kullanıyor. Ünlülerin (popçu, topçu, yazar, televizyoncu, yönetmen vb.) kendi partilerini/liderlerini desteklediği türünden kampanyalar, ad listeleriyle de yapılabiliyor; seçim müziği yaptırmayla da ünlü bir şarkıya söz yazdırmayla da (Gezgin, 2013)
AKP’nin ünlü taktiği, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’a şarkı veren milletvekili adayı Uğur Işılak’tı. Ancak komik koalisyon şiiri ve uyumaya gitmiyorum dediği halde mecliste uyuması, ciddiyetsizlik olarak görüldü ki 1 Kasım için aday olamadı. Ancak yine şehitlere saygı mitinginde yer aldı. AKP’nin 1 Kasım için ünlü taktiği ise Acun Ilıcalı oldu. Ilıcalı Erzurum’dan aday olan Mustafa Ilıcalı için bir süre seçim bölgesinde kalacak.
MHP’nin ünlü adayları 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi oyuncu Mehmet Aslan ve eski futbolcu Saffet Sancaklı.
HDP’nin ünlü adayı oyuncu, senarist ve yönetmen Sırrı Süreyya Önder. Ancak, milletvekili olduğu dönemden sonra siyasetçi kimliği artık daha ön planda.
CHP 7 Haziran seçimlerine girerken Kılıçdaroğlu’nun İBB adaylığında da kullandığı Onur Akın taktiğini yine kullanmış, meydanlarda onun şarkıları çalınmıştı. Ancak 1 Kasımda Onur Akın’ın şarkıları yok. Fakat ünlü milletvekili adayları var. Geçen seçimlerde meclise giremeyen Tayfun Talipoğlu ve milletvekili Barış Yarkadaş yine aday oldu.
3. Terör ve psikolojik oy taktiği
Psikolojik model, duyguların önemine dikkat çeken bir modeldir. Psikolojik açıklamalara toplumsal bellek çalışmaları da eklemlenebilir. Kısa erimli-uzun erimli bellek ayrımı, seçimlerden hemen önce gerçekleşen olayların sonuçlara etki etmesi dolayısıyla, geçerli. Bu açıdan, öncelik (primacy) ve sonralık (recency) etkilerinden söz edilebilir (Gezgin, 2013).
7 Haziran’dan hemen sonra, şehit cenazeleriyle yaratılan duygusal ortam, “psikolojik oy” hedefi için son derece uygun. Çünkü seçime yakın bir dönemde olduğu için seçim sonuçlarına etki etmesi beklenmektedir. Bugün siyasi partiler var olan savaş/terör ortamının kaynağı olarak birbirlerini suçluyor.
AKP milliyetçi oylara yönelirken, PKK eylemlerini HDP ile ilişkilendirirken, çözüm sürecinin bitmesini, ölümlerin gelmesini tek başına iktidara gelemeyişine bağlıyor. Burada HDP’nin baraj altında kalmasını amaçlıyor.
MHP de AKP gibi bir tutum alıyor hatta daha da ileri giderek IŞİD ile PKK’nın ittifak yaptığını dahi iddia edebiliyor. Tabanının AKP’ye kaymasını önlemeyi amaçlıyor.
MHP ve AKP’nin bu tutumları gerçek dışı olduğu için burada negatif algı yönetimi olduğunu söyleyebiliriz.
HDP, PKK’yı silah kullanmaya götüren sebebin IŞİD’in eylemleri olduğuna dikkat çekerken, bunun arkasında Saray’ın olduğunu iddia ediyor. Ve PKK’nın savunma amaçlı silah kullandığını söylüyor. Burada terör konusundaki tepkilerin, AKP’ye yönelmesini amaçlıyor.
CHP ise en dikkat çeken açıklamayı yaptı. Kılıçdaroğlu, PKK’nın eylemleri için ‘’Ben şahsen HDP’nin baraj altında kalması gibi bir amacı taşıdığını düşünüyorum. Bir anlamda PKK’nın politikası, sarayın (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın) politikası ile paralel yürüyen bir politika olarak ortaya çıkmıştır’’ dedi.
Partilerin kendi algı politikaları
Adalet ve Kalkınma Partisi
AKP, 7 Haziran seçim kampanyasını HDP’nin baraj altında bırakmak üzerine kurdu. Ve oyları bölmek için HDP tabanındaki muhafazakar oylara yönelmişti. Kürtleri, tarihsel bağlara atıfta bulunarak, ahlak bekçiliği yaparak ve kendi döneminde yapılan yatırımlar üzerinden etkilemeye çalıştı. Ve şematik düşünen toplumumuza (Kılıçdaroğlu Alevi, HDP’liler ateist, eşcinsel vs.) Kuran göstererek kendileri dışındakilerin Müslüman olmadığını yine ima ettiler. Bu yüzden de toplumu dönüştürücü ya da geliştirici söylemlerden uzaktaydı.
7 Haziran sonrası AKP;
1. Türk milliyetçiliğine yönelim:
Seçimlerde Kürtleri kazanamayan AKP, Türk milliyetçilerine bir yöneldi. Davutoğlu’nun Türkeş’in mezarını ziyaret etmesi, Tuğrul Türkeş’in AKP’ye geçmesi ve Sedat Peker’in Rize mitingi buna yönelik hamleler. Bu stratejinin odak noktasında ise PKK/HDP karşıtlığı var.
2. Seçim hükümeti
Seçim hükümetine teklif edilen birçok vekilin hayır diyeceklerini bilmelerine karşın teklif götürmeleri, uzlaşmacı oldukları görüntüsü vererek, sorun yaratanın muhalefet olduğunu algılatmak istiyorlar. Oysa muhalefet milletvekilleri bakan olsalar da son karar veren yine Davutoğlu yani “Saray”dı.
3. Milli takım
Milli Takımlar devlet politikalarıyla iç içedir. Örneğin, Neo Osmanlıcı Tayyip Erdoğan, bu ideoloji ile karakteristik ve ideolojik olarak örtüştüğü için Fatih Terim’i takımın başında görmek istemiştir. Oysa Mustafa Denizli, Yılmaz Vural ve Şenol Güneş ise futbol entelektüelidir. Bu yüzden gündeme dahi gelmemişlerdir.
Türkiye’nin kendi evinde oynadığı son üç maç Konya Arena’da oynandı, mehter marşları çalındı, Davutoğlu ölen askerin çocuğu ile maç izledi. Hollanda maçının bitiş düdüğüyle, cephede zafer kazanan komutan edasıyla, kameralar Davutoğlu’na yöneldi.
Ankara Katliamı’nda ölenler için saygı duruşunda ıslıklar çalınırken, Davutoğlu saygı duruşuna saygısızlık edenleri kınamak yerine, saygısızlığa karşı çıkanları kınadı, “Konya ve Konyalılara saygısızlık yapıldı” dedi.
Milli takım, AKP’nin milliyetçi oylara yöneldiği dönemde daha da önemli oldu.
4. Evlilik taktiği
AKP döneminde evlilik programlarıyla ataerkil ideoloji yeniden üretilirken, Erdoğan’ın en az üç çocuk istemesi, Davutoğlu’nun “Aileniz sizi evlendirmiyorsa bize gelin” demesi ve evlenenler için verilen ekonomik vaatler, inşaat sektörünün hedeflerinden bağımsız değildir.
Bugün AKP’yi ayakta tutan sermaye grubunun önemli ayağını inşaat sektörü oluşturmaktadır. Özellikle İstanbul’da 1,5 milyondan fazla boş ev var ve bunların dolması, insanların aile kurması ve çocuklarına da ev almasından geçiyor. Bu AVM’lerdeki tüketim çılgınlığının süreklilik kazanması için de geçerli.
Kısacası toplum ne kadar kalabalıklaşırsa AVM’ler ve konutlar da o kadar dolar. Bu yüzden evliliğe özendirici programlar düzenlenmekte ve propagandalar yapılmaktadır.
5. Toplumsal aidiyet
AKP, toplumun partiyle aidiyet kurması için de evlilik/çocuk gibi kavramları çok kullanıyor. Örneğin, Davutoğlu yeni doğan çocuk için para vereceklerini açıklarken, “devlet anne gibi kucaklayacak”dedi. Böylece halkın kendisini AKP’ye daha yakın hissetmesini sağlıyor.
Yine Malatya mitinginde, Malatyaspor’u eski parlak günlerine dönmesini çok istediğini söylemesi de toplumsal aidiyetle ilgili.
6. Bilişsel cimrilik
Özellikle ekonomik vaatlerde kullanılmaktadır. İnsanların zihinsel kapasitesi çok geniş olsa da şu zamana kadar ki eğitim sistemi üretken ve sorgulayıcı olmadığından, çoğunluğun siyasi partilere bakış açısı barınma, gıda ve iş gibi temel ihtiyaçları karşılıyor mu karşılamıyor mu? Noktasında kaldı. AKP’nin de makarna ve kömür yardımlarından bu yana sık sık kullandığı bir taktiktir.
Davutoğlu Malatya’da öğrencilere burs vereceklerini vaat ederken aynı zamanda çalışmaya ihtiyacı varsa, iş de vereceklerini söyledi. Aslında bir sosyal devlet olmanın gereği olarak, önemli olan öğrencilerin burs ve ek iş sahibi olmadan eğitim hayatını sürdürmesidir. Ancak eğitim sisteminin onlarca yıllık tarihinde, öğrenci algısı bilim üretmekle değil çalışmayla ve mücadele etmeyle yerleştiği için “neden öğrenciler için burs ve iş olmaksızın rahatça bilim üretecekleri bir ortam hazırlamıyorsunuz?” diye sormuyor.
Neo liberal partilerin bu vaatlerde bulunması çok normal, çünkü bu sistem ucuz iş gücüyle ayakta kalırken, daima öğrenciye, zenciye ve göçmen emekçilere ihtiyacı vardır. HDP ve CHP’nin ise iyi metaforlar kullanarak karşısında durması gereken bir vaat.
Milliyetçi Hareket Partisi
AKP’nin 7 Haziran öncesindeki mezhepsel ve otoriter siyaseti MHP’yi yapıcı söylemler üretmeye yönelirken, CHP’nin de etkisiyle ekonomik açıklamalar yaptı ve merkez sağ oylara göz kırptı. Bu yüzden Saadet ve BBP’den işbirliği tekliflerine kapıları kapattı. Ancak tabanı bir arada tutan PKK karşıtlığını da bırakmadı. Bu yüzden merkez sağ oylar kadar, AKP’ye giden milliyetçi oyların geri gelmesini de önemsedi.
7 Haziran MHP’sini özetleyecek olursak; tabanın kırmızı çizgileri, ekonomik sorunlar ve merkez sağ oylar ön plandaydı.
7 Haziran sonrasında MHP
1. İdeolojik oy hedefi
AKP’nin oy hedefinde Türk milliyetçileri olması, MHP’yi tabanını korumaya itti. Bahçeli bu süreçte tabandaki radikal kesimin seveceği, uzlaşmayan ve bir tarzda hareket ederken, tamamen ideolojik oylara yöneldiğini söyleyebiliriz. MHP’nin buradaki en büyük avantajı, gündemdeki gelişmelerin de kendi ideolojik oyları için uygun olması (asker ölümleri, bombalı saldırılar gibi).
Bu durum, ideolojik oyları bünyesinde tutmaya yetecektir ancak, uzlaşmayan ve çözüm üretmeyen tutumu yüzde 20’nin altında kalmasına neden olacaktır.
2. Güçlü lider imajı
MHP bir kez daha yüzde 20’nin altında kalırken, tabanın çok sevdiği Sinan Oğan’ın ihracı ve Meral Akşener’in yeniden milletvekili adayı gösterilmemesi, potansiyel başkan adaylarının ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir.
Özellikle Meral Akşener’in aday gösterilmemesi tabanda rahatsızlık verse de hem Bahçeli’nin taviz vermeyen tavrı hem de asker ölümleri bu meselenin daha fazla gündemde kalmasını engelledi. Bu yüzden zamanlama olarak müthişti.
Bahçeli’nin bu hamleleri, potansiyeli olan başkaları çıksa dahi tek gücün kendisi olduğu mesajını veriyor. Tabi sert bir üslupla herkese kapıyı kapatarak tabandaki yıldızı yeniden parladı ve güçlü lider imajını pekiştirdi.
3. Baykal taktiği
TBMM seçimlerinde, AKP’nin kazanmasını sağlayan bir manevra yaparak, psikolojik üstünlüğü AKP’ye vermekle suçlanan MHP, kendisiyle ilgili “AKP’yi hep kurtarıyor” algısını Baykal üzerinden yıkmaya çalıştı. 7 Haziran sonrası Erdoğan ile görüşen Baykal’ın, bir zamanlar da Erdoğan’ı başbakan yapması MHP’nin CHP’ye karşı en büyük kozu.
Halkların Demokrasi Partisi
Kürt siyasi hareketi ilk kez parti olarak seçime girerken, sadece Kürt oylar yüzde 10 barajını aşmasına yetmeyecekti. Bu yüzden toplumun birçok kesimine yöneldiler ve Türkiyelileşme, AKP’ye giden Kürt oylar, Sol oylar, Muhafazakâr oylar ve yerel dinamikler üzerinde durdular. Ve bu sayede barajı aştılar. Bu parti politikasıyla beraber dışarıdaki gelişmeler ve muhalif medya da etkiliydi.
Bunları sıralayacak olursak;
1. Seçimlere yakın bir zamanda, MHP’lilerin Demirtaş konuşmaya başladığında dönüp baktığını iddia eden gazeteciler. Bunu nerede gördüler? Görüntüleri var mı? Bilmiyoruz.
2. PKK’nın seçim kampanyası döneminde, HDP’ye yapılan onca saldırıya karşın silah kullanmaması da partiye olan negatif algıları bastırdığını söyleyebiliriz.
3. LGBTİ, kadın, çevre, hayvan, çocuk ve işçi haklarına değinerek 80’lerin ikinci, 90’ların birinci yarısının SHP’sine benzer bir görüntü çizdiler.
Böylece HDP 7 Haziran öncesinde, Kürt hareketiyle ilgili birçok negatif algı sarsıldı.
7 Haziran’da CHP’ye gidebilecek potansiyel oyları alan HDP, oyları kalıcılaştırmak için bu pozitif tutumu sürdürmesi gerekiyordu.
7 Haziran gecesi, Sırrı Süreyya Önder’in, ‘’emanet oyların farkındayız’’ açıklamasıyla başlayan süreçte, her ne kadar CHP oylarını rahatsız edebilecek Öcalan’a bulunulan atıflar olsa da bunu örtecek hamleler yaptılar. Bunlar;
1. TBMM başkanlığı seçimlerinde Deniz Baykal’a verilen oylar,
2. MHP-CHP ve AKP-CHP koalisyonlarına açık kapı bırakmaları,
3. Var olan terör ortamının Kürt hareketinden değil IŞİD ve saray kaynaklı olduğunu iyi anlatmaları,
4. AKP’nin hâla iktidarda olmasından MHP’nin sorumlu tutulması.
Bütün bu hamlelerin HDP ile ilgili pozitif algıları pekiştirdiğini söyleyebiliriz. Ve yıllardır Türkiye’yi mağdur eden olarak algılanan Kürt hareketi, mağdur olan konuma geldi.
Cumhuriyet Halk Partisi
CHP’nin özellikle 80 sonrasındaki algısı (ki Deniz Baykal döneminde bu daha da etkindi) çözüm üretmeyen partiydi. Bu yüzden Kürt hareketi ile birlikte, negatif ikinci partiydi. 7 Haziran sürecinde
CHP, 7 Haziran kampanyasında toplumsal aidiyetler, anti demokratik ve ekonomik sorunlar üzerinde durdu. CHP’nin bu atılımları özellikle de ekonomik vaatler, mevcut CHP oylarının kendisinde kalmasını sağladı ve HDP rüzgârına çarpılmadı.
7 Haziran sonrasında CHP;
Pozitif Algılar
1. Koalisyon için tüm partilere açık kapı bıraktı,
2. Kılıçdaroğlu Ankara katliamı sonrasında Davutoğlu ile görüşmesi çözüm üreten parti imajının sürmesini sağladı.
3. CHP’nin Kürt sorununun mecliste çözülmesi için ısrarcı davranması, toplumun ihtiyaç duyduğu barış ortamını sağlayacak parti konumunda olduğunu gösteriyor.
4. Kılıçdaroğlu seçim beyannamesini gençlerle açıklayarak ve “Önce Türkiye” diyerek “gelecek odaklı pozitif kampanya” yürütürken, sosyal ve ekonomik vaatleri merkezine alıyor ve kendisini çatışmacı parti olmaktan uzak tuttu.
Böylelikle çözüm üreten parti olma özelliğini daha da pekiştirdi.
Negatif Algılar
1. Deniz Baykal’ın Erdoğan ile görüşmesi, bir zamanlar onun başbakan olmasını sağladığı için fazlasıyla kuşkulu bulundu,
2. Kılıçdaroğlu, Davutoğlu ile yaptığı görüşmeden bir süre sonra söylediği, "IŞİD bağlantılarını anlatırsam, Davutoğlu oldukça zor durumda kalır. Eğer izin verirse söylerim" ifadesi özellikle sağ kesimden oy almak isteyen bir parti için sakıncalı. Çünkü sağ kesim ‘devlet sırrı’ taşıyan bilgileri çok önemser. Ve ne olursa olsun, her türlü şartta bunun korunmasını ister. Sol kesim daha şeffaftır, her şeyin açık olmasını ister.
3. 7 Haziran sonrasındaki ortam, tek başına iktidar olmadan hükümet kurulamayacağı ve ülkenin yönetilemeyeceği algısının oluşması için müsait. Aslında 2002’de AKP’yi iktidara getiren şartlara baktığımızda, MHP-ANAP-DSP koalisyonun son dönemlerinde ciddi bir devlet krizi vardı. Ve AKP’yi tek başına iktidara getiren oyların arasında, ‘artık kim tek başına geliyorsa ona oy vereceğim’ diyenler vardı.
AKP’nin yüzde 40 ve 50 oy oranlarını gördüğü bir ortamda, CHP’nin 20’lerde kalması, “tek başına gelemez” algısı yaratmakta. Bu yüzden CHP’nin 80 sonrasında yüzde 30’luk dilime girememesi en büyük handikap.
Çünkü algı yönetiminin görsel ayağında, CHP’nin 29.99’luk bir oy alması iktidara gelemeyeceği yüzde 30’u aldığında ise iktidara yürüdüğü anlamına gelir. Bu yüzden toplumu CHP iktidara geleceğine inandırmak için 30’ları görmesi şart. Bunun yolu da CHP’lilerin firesiz sandığa gitmesinden geçiyor. (CÖ/EKN)
---------------------------------------------------------------
Kaynaklar
Gezgin U.B (2013), 10 Seçim Taktiği ve Gezi Direnişi, bianet
Gezgin U.B (2013), Politik Psikoloji Açısından Direniş ve Seçimler, bianet