Romanlarımız, tiyatrolarımız, sinemalarımız ve geçip giden hayatlarımız…
Hepsi birbirinden güzel tanıdıklarımızın hayatlarıyla bezenmiş…Öykülerimiz, müziklerimiz, resimlerimiz, afişlerimiz, hatıralarımız, hatıra defterlerimiz…
Yaşandığı zamanlardan beri usumuzda kalanlar, hala hatırladıklarımız, unutulmayanlar…
Hatıra defterlerine neler neler yazmıştık; sepet sepet yumurta…
Bir Delinin Hatıra Defteri… Deyince hiç unutulmayan Genco Erkal...
“Bir Delinin Hatıra Defteri” oyununu ve sahnede yaşayanı izleyerek büyüdük.
Unutulmazdı…Genco Erkal oynuyordu, deli dedikleri insanları sevmeyi ondan öğrenmiştik. Haksızlıklara delirmeyi de. Hatıra defterlerimizle büyüdük…
Alçakgönüllü, içten, tutarlı ve dürüst olmayı, beraber olmayı, direnmeyi öğrendik ondan…Sahne üstünde yaşıyordu, öğretmenimizdi, bizlere neler neler öğretti!
Birinci zil bir defa, sonra ikinci zil iki defa çalardı. Ve sonra üçüncü zil, üç defa! Artık oyun başlıyor demekti. Hemen yerimize otururduk, kimse kimseyi rahatsız etmezdi…Ve perde, oyun başlardı! Alkışlamayı öğretti…Terbiyemiz böyleydi…Böyle yetişmiştik.
Bir delinin “hatıra defteri” tüm zamanlarda ve mekanlarda aklımızda kalmıştı. O günlerde ve bugünlerde “deli” dedikleri herkesi ne kadar çok sevmiştik! Sanki bizdik, sanki biz oynuyorduk, delirmedik; ama çok deliydik! Çok güldüğümüz, çok acı çektiğimiz zamanlarımız oldu. Çok acılı günler yaşadık; dipsiz kuyularda, karanlık odalarda!
Olsun, üç zil çaldı. Tiyatrolarımızı ve “Bir Delinin Hatıra Defteri”ni izlemekle kalmadık sahnede yaşayan Genco Erkal’a sürekli alkışlarımızla ve deliler gibi hayran olmuştuk…
Dostlar Tiyatrosu’nun oyunu “Bir Delinin Hatıra Defteri”. Yazan N. Gogol. Çeviren Çoşkun Tunçtan. Yöneten Genco Erkal, Oynayan Genco Erkal. Dekor Duygu Sağıroğlu, Kostüm Sevim Çavdar, Müzik Mete Sakpınar. Yer: Kenter Tiyatrosu…
1809-1852 yılları arasında yaşamış olan Nikolay Vasiliyeviç Gogol, Rus toplumunun yapısını anlattığı eserlerinde sistemi en ağır eleştiren yazarlardandır. Bir Delinin Hatıra Defteri (1835) en güzel kısa hikâyelerindendir. Çar Nikolay’ın baskıcı devrinde yaşamış küçük bir devlet memuru olan Aksentiv İ. Poprişçin’in deliliğe doğru gidişinin hikayesidir. Memurun hayatı sıkıcı ve tekdüzedir üstelik Müdürün kızına aşık olmuştur. Baskıcı sisteme boyun eğmeme çabaları, psikolojik halleri ve kendisini İspanya Kralı zannetmesini anlatır. Hikaye akıl hastanesine kapatılmasıyla biter. Bir Delinin Hatıra Defteri; en eski ve en kapsamlı şizofreni tanımını içeren hikâyelerden birisidir. Hikaye ilk defa Sylvie Luneau – Roger Coggio tarafından sahneye uyarlanmıştır.
Genco Erkal tarafından 1965 ve 1968 yıllarında iki kez sahnelenmiştir. Tek kişilik oyunu üçüncü kez sahnelediği zaman Özlem Söğüt’ün yaptığı söyleşi Tiyatro / Tiyatro Dergisinin Nisan 93, 25 inci sayısında (Sayfa 28) yayımlanmıştı…
“AST’ta, 1965’te ilk oynanan oyundaki yorum daha çok olaya psikolojik açıdan bir yaklaşım idi. Benim ikinci mesleğim psikologluk. İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü bitirdim. O dönemde, bir delinin anatomisi ile, hastalık biçimi olarak, davranış bozukluğu biçimi olarak, çok ilgileniyordum. Bu nedenle metne, şizofreni hastalığının çok derinlemesine yazılmış bir çözümlemesi olarak yaklaşımım oldu. Akıl hastanelerine gittim, gözlemlerde bulundum, hastalarla tanıştım.
Sonraki 1968 yorumum daha toplumsal bir yorumdu. İstanbul’da Elhamra Tiyatrosunda oynamıştım. 1968 yılı tabii bütün dünyanın politik alanda müthiş çalkantılı dönemiydi. Brecht çok gözde bir yazardı, ama Brechtçi bir yorumdu o dönemdeki. Daha çok bu hastalığı doğuran toplumsal nedenleri ön plana çıkaran bir yorumdu. Katı sınıflı bir toplumdaki sınıflar arasındaki aşılmaz farklılaşmaların birey üzerinde yaptığı tahribat ve bozulmalar üzerinde durmuştuk.
Şimdi aradan çok yıllar geçti. Benim oyunculuk tarzım da tiyatroya bakış tarzım da değişti. Bu kez daha teatral bir yorum üzerinde çalıştım. Tabii ki ilk iki yorumu dışlamıyorum. Bu üçüncü yorumda onlardan da esintiler var ama onun üzerine bir başka boyut katmaya çalıştım. Bu adam belki hiç akıl hastası falan değil diye düşündüm. Sadece içinde yaşadığı güç koşullardan kaçmak için başka bir dünyaya sığınıyor. Kendine bir tiyatro dünyası yaratıyor evinde. O tiyatro dünyasında her şey mümkün; köpekler konuşabiliyor, köpekler birbirlerine mektuplar yazabiliyor, kendisi bu mektupları bulabiliyor. Ya da genel müdürün kızına tutulmuşsa sanki oradaymış gibi onunla konuşabiliyor, ona sevgisini açabiliyor. Onun yatak odasına giriyor, onun yatak odasında kendi dünyası içine giriyor. Kendine bir ütopya, bir hayal dünyası yaratıyor ve kendi oyunun metnini de hatıra defterine yazıyor. Metni kendi yazıyor, ondan sonra o metni oynamaya başlıyor. Daha sonra kendisinin İspanya Kralı olduğunu, İspanyol milletvekillerinin onu alıp İspanya’ya götüreceklerini düşünüyor.
Yani tamamen bir düş dünyası kuruyor. Bütün bunlara, içinde yaşadığı yalnızlık, toplumsal baskılar, yoksulluk, sevgisizlik gibi etkenler neden oluyor. Eskiden bu bölümleri çok inanarak oynuyordum, şimdi tiyatro gibi oynuyorum. Acaba kendi de inanarak mı yapıyor yoksa bunu bir rol gibi mi yapıyor?”
Aklıma geldi, hatıra defterimi aradım. Bulamadım, sonra buldum…Son sayfası…
Genco Erkal hatıra defterime 31 Temmuz 2024 günü şöyle yazmış:
“Sizi canımda
Canımın içinde,
Kavgamı kafamda götürüyorum.
Hoşça kalın dostlarım benim
Hoşça kalın…”
Yazdıklarının sonu; “Tek hecesiz elvada” …
Genco Erkal gitmiş, anlaşılan dönmeyecek.
Ve perde…Bu son rolü müydü yoksa? Ama perde kapanmadı…
Bilmiyorum, bilemiyorum… Ama madem böyle yazmış uğurlar olsun! Işıklar içinde kalsın.
Hatıra Defterime son notumu düştüm…Unutmam, beklerim.
Üçüncü zilden önce Bir Delinin Hatıra Defterini izlemek üzere yerimde olacağım…
Hatıra Defterimi kapattım, artık yazmayacağım!
(Fİ/AS)