Fotoğraf: Hasan Albari, Pexels
“ama sen
yine de verirsin çiçeğini yaralı ağaç
uçarsın yaralı keklik
kan diner yol açılır
gün döner gece kısalır
isteyen denize isteyen kendine baksın”
Süreyya Berfe
Meğerse Yaşar Kemal; ulusalcının da ulusalcısıymış!
Ahmet Güneştekin de öyle. En has “Türk solcularının” arkadaşıymış!
Ara Güler, para için yaşına başına sanatına bakmadan güce tapmış!
Sadece yukarıda ismi yazılı olanlar mı?
Değil tabi...
Daha bir sürüsü böyle(ymiş)!
Beyaz Türk hayranlığıymış bunun adı.
Hani “beyaz türk”lükten müsemma, “beyaz kürt” diye imlense bir nebze anlayacağım da!
O kadarına ya dilleri varmıyor.
Ya da o kavramla henüz tanış olmamışlar.
Tanrım, koru aklımızı ve kalbimizi...
Önyargıları ortadan kaldırmak, atomu parçalamaktan maalesef daha güç.
İnsan bi kez, evet evet bi kez dar etnik perspektifle müsemma dünyanın manivelası olmaya soyunmayagörsün kendini!
Önüne geleni biçer, en bi yakını olarak gördüklerini dahi.
Buna tanık oldum.
Hem de “Beyaz Türk Hayranı” olarak itham edilerek!
Kurşun yesem kanım akmaz hale düşürülerek.
Hem de çok değer verdiğim bir arkadaşım tarafından.
Ne yazsam ne konuşsam boş.
Yaşamımın en ağır küfürünü etmişti sanki yakın arkadaşım bana.
Ona hiç bir şey demedim.
Sadece çok kırıldığımı söyledim.
Ve ekledim; Beyaz Türk Hayran’ı Kürt arıyorsan onu Diyarbakır’da değil!
Yaşadığın şehirde İstanbul’da arayacaksın!
Hem o kadar çoklar ki!
Onlar o “Beyaz Türklerin” masalarında oturup bir çaylarını içip sonra da dünya aleme faş etmek için kırk takla atarlar, benden söylemesi...
Not: Bu yazı bir kaç yıl önce yazılmış ama paylaşılmamıştı. Günü bugünmüş.
(ŞD/AS)