1980’li yılların kült mekânı Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi, mekânın baş aktörü Binbaşı Esat Oktay Yıldıran adıyla birlikte hep dile geldi.
İkibinli yılların başına kadar da hiç mi hiç gündemden düşmedi.
Öyle ki dünyada en ağır işkencelerin uygulandığı on ünlü cezaevinden biri olarak listeye de girdi.
Son yirmi yıllık zaman dilimi içinde de toplumun neredeyse her kesimince mutabık kalınırcasına üzerine konuşularak mekânın bir şekilde işlevlendirilmesi tartışıldı, konuşuldu, gündemleştirildi.
Ağır işkencelerin, ölüm oruçlarının, göz göre göre cinayetlerin işlendiği mekân; sonrasında ne olacaktı, ne olmalıydı, nasıl bir işlevle toplum nezdinde yerini almalıydı.
Yakın günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Diyarbakır gezisinde cezaevinin boşaltılıp “kültür merkezi” yapılacağını bir “müjde” olarak dillendirip verdi. Üstelik “5 nolu”nun hafızasında neredeyse kırk yıl evvelinden çok anlamı olan yine bir Temmuz günü!
Doğrusu “müjde” vurgusu ne kadar yerli yerine oturur bilemem. Ama beş nolu’nun işlevlendirilmesi önemlidir.
Yalnız bu “kültür merkezi” vurgusu konusunda birkaç şey söylemeliyim.
Orası, yaşanan onca zulmün kamuoyu vicdanında hep diri tutulacağı ve o zulümleri yapanların toplum nezdinde hep lanetle anılacağı bir “Hafıza Merkezi Müzesi” olmalı.
Dünyada örnekleri var, ülkede de var. Berlin’de Nazilerin kullandığı bir mekânı gezmiştim. Ankara’da da Ulucanlar var.
Üstelik henüz üzerinden çok zaman geçmedi. Beş Nolu’nun kısa ya da hayli uzun yatanları hâla yaşıyor.
Belgesellere konuştular. Kitaplar yazdılar. Her birinin anlatılarından muhteşem bir dönem hafıza mekânı yaratılabilir.
Ha, belki bu yeniden acıları, zulümleri travmatik manada güncelleyecek. Varsın olsun. Orada yatanların zihninden zaten hiç silinmedi ki!
Zihinleri, sonraki yaşantılarında hep onları o günlere dair yönetti, şekillendirdi. Çünkü yaşadıkları sonrasında derin izler bıraktı. Fiziki, görünür izi olmayanlar o psikolojinin travmalarını hep yaşadılar, yaşıyorlar.
Bu sebeple hazır tanıklar orta yerde duruyorken onları, hatta ailelerini, hatta ve hatta o acıları yaşatan zalimlerin ailelerinden tanıklık edebilecekleri de konuşturarak önemli bir hafıza müzesi-merkezi oluşturmak mümkün. Mümkün olmaktan öte gerekli de...
Unutmadan, “kültür merkezi” de bir bölümünde elbette olmalı. Cezaevlerinin kendi içlerindeki “kültür”ü Diyarbakır Beş Nolu’nun üzerinden konuşulup tartışılabileceği kültür merkezi... (ŞD/AS)