"Barış İçin 100'ler Meclisi Sonuç Bildirgesi" şöyle başlıyor : "Biz işçiler, işsizler, işverenler, öğrenciler, öğretmenler, memurlar, emekliler, bilim insanları, doktorlar, eczacılar, hukukçular, esnaflar, köylüler, yazarlar, müzisyenler, ressamlar, heykeltıraşlar, sanatçılar, karikatüristler, tasarımcılar, gazeteciler, turizmciler, mimarlar, mühendisler, din adamları...."
Barış İçin 100'ler Meclisi ya da "Dul Kadın"
Ne istiyor bu insanlar? Çok basit. Ankara, barışın başkenti olsun.... Olabilir mi?
Olabilir. Çünkü her meslek grubundan 100 temsilci, 25 Ocak günü Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayındaki "Barış İçin 100'ler Meclisi"nde toplandı. Gündem: Barış ve hayat
Meclis üyelerinin çoğu savaşa katılmadı. Savaşı yaşamadı. Savaşta yaşam mücadelesi vermedi. Öldürmedi, ölmedi, öldürülmedi. Yurtdışından gelen ve çoğu savaşa veya sonrasına "tanık" olan konuklar da 100'ler Meclisindeydi... Onlarda konuştu...
Bat Shalom Kadın Barış Örgütü Temsilcisi Raya Rotem... Barış için savaşın hüküm sürdüğü topraklardan gelmiş. Söyleyecek sözü var.
İsrailli kadın konuşmasına "Ben savaşın acısını bilirim, çünkü ben bir savaş duluyum.." diyerek başladı. İsrail hükümetinin savaş yanlısı tutumunu kınadı. Sharon'un, Filistinlileri yurtlarından etmek için Irak savaşını bahane edeceğini söyledi. Bölgedeki petrole göz dikenlerin gözü dönmüş...Herkesi birlikte mücadele etmeye, savaşa karşı çıkmaya çağırdı.
Yaşamı savunmaya yemin eden hekimler ya da İşsizler
Barış yanlısı olan doktorlar, diş hekimleri, eczacılar ve sağlıkçılar; barbarların adaletinin adalet olamayacağının söylediler. Çünkü ne savaş yanlılarının ne de barbarların adaleti yoktur. Gittikleri her yerde yıkım ve ölüm vardır.
"Sağlıkçıyız ve yaşamı savunmaya yemin ettik" dediler. Yaşamak ve insanları yaşatmak için Hekimler adına konuşan Profesör Doktor Gencay Gürsoy, yeniden aç, öksüz ve sakat insan istemediklerini söyledi. Günümüz savaşlarının acı yüzünü gösterdi. Yüzyılımızın savaşlarından sonra artık sağlıkçıların kurtaracakları hiçbir şey kalmıyor...İnsanlardan ve canlılardan geriye kalan sadece küller ve yanık kokusu...
Hiç iki kilonun altına düşmüş bebek gördünüz mü? Ambargodan dolayı ilaç olmadığı için hastaya gereken müdahaleyi yapamayan doktorun çaresizliğine tanık olduğuz mu?
Irak'ta savaştan arta kalan uranyum nedeniyle kanser çok yaygın. Bütün bunlara Irak'ta tanık olan Yunanlı Doktor Yorgos Tolis. Bebekleri görmüş. Bağdat'ta hastanelerde ambargo nedeniyle malzeme olmadığı için mikrobik hastalıklarla boğuşan insanların çaresizliğinden yakınıyor. Çaresizliğe düşmüş. 100 Yunanlı Barışçı Topluluğu üyesi sıfatıyla 100'ler Meclisine katılıyor. "Türkiye, stratejik açıdan çok önemli bir konumda. Savaşa karşı koyabilirse bu savaş önlenir" diyor.
Ekmek karnelerinin damgalandığı savaş günlerini yaşamış "emekliler" sordu: "Mazlum bir halkın kanıyla sınırlar çizmek" kimin işine yarar? Bu soruyu esnafların temsilcisi yanıtladı. Sadece silah tüccarlarının ve Irak savaşıyla petrole egemen olmak isteyenlerin...Onlar Musul petrollerine el koymak için Irak topraklarına göz diken terörist devletlerdir. Bu devletlerin başında ABD vardır. Bir damla kan, bir damla petrol...Bu amaçla yapılacak savaşa hayır diyen esnaflar "Komşularımızın kanlarına el bulaştırmak istemiyoruz, onların kanını dökmeyiz.." dediler.
İşsizler adına, "işsiz gazeteci" Hatice Seçkin Akuğur konuştu. Haber yazamayan, muhabirlik yapamayan "işsiz" bırakılmış gazeteci halka doğru bilgileri ve gerçekleri aktaramamanın sıkıntısıyla; "kapalı kapılar ardında" ABD ile yapılmış pazarlıkların halka açıklanmasını istedi.
Topraklarımız kullanılmasın...Hiçbir Amerikan askeri gelmesin. Üsler açılmasın. Amerikan savaş uçaklarının üslerimizde konuşlanmasına izin verilmesin... "Türkiye ABD'nin 53. eyaleti değildir" İşsizler, savaşa karşı. ABD'nin 53. eyaleti olmayı reddediyorlar.
Akademisyenler ya da "Bay Başkan" Siz Hiç Öldünüz mü?
Akademisyenlerin düşüncelerini Profesör Doktor Ülkü Azrak aktardı. Bilim adamları savaşı reddediyor. Akılla ve bilgiyle savaşın bir ilgisi yok...Savaşlar sadece ölüm, kan gözyaşı ve zulümden ibaret... Akademisyenler barıştan yana...
Irak'tan yeni dönen Scilla Elworty üç kez Nobel adayı gösterilmiş bir Akademisyen. Oxford Araştırma grubunun başkanı, kimyager ve biyolojik silahlarla mücadele eden kadın, ayağının tozuyla Türkiye'de 100'ler Meclisinde konuşuyor...
Körfez savaşının yaralarını hala saramayan Bağdat'ta çocukların ölmeye devam ettiğine tanık olmuş..Ölümlere tanıklığını anlattı. Irak halkı 12 yıldır ıstırap çekiyor. "Yeniden savaş" dehşetini lanetledi. Savaşa hayır demek yeterli değildi. Dayanışmayla barış dünyanın her yerine yayılmalı...Mesajı bu. Elworty'ye göre Üçüncü Dünya Savaşının başlamadan durdurulması gerekiyor. Çünkü eğer ABD Irak'a saldırırsa bu üçüncü dünya savaşının başlangıcı demektir...
Gazeteciler adına konuşan Profesör Doktor Hıfzı Topuz, ABD Başkanına şu soruyu sordu: "Ey Başkan Bush, siz hiç öldünüz mü? Muhterem pederiniz size Vietnam'ı hiç anlatmadı mı?" Gazeteciler kalemlerini barıştan yana kullanmak istiyor. Gazeteciler savaşa hayır diyorlar. Profesör Doktor Hıfzı Topuz, savaşı ve silah tüccarlarını lanetledi. Kahrolsun silah tüccarları, kahrolsun emperyalizm, yaşasın barış....
DİSK, Türk İş ve Hak İş adına konuşan "işçi", işçi sınıfının savaşa karşı olduğunu açıkladı. Köylülerin temsilcisi, insanların ölmemesi ve çocukların şeker yemesi için, "savaşa hayır" dedi. Doğa ve sütler bozulmasın, kuşlar ve böcekler ölmesin. Çiçekler solmasın, çimenler kurumasın, buğdaylar çürümesin....Mezarlar kazılmasın.
"Yurtta Sulh Cihanda Sulh" Ya da Yazarların "Sonsuz Laneti"
İsveç'ten kalkıp gelen yazar Jan Myrdal... Ona göre ABD'nin istekleri çok açık. Ortadoğu'da hakimiyet kurmak ve devletlerin sınırlarını yeniden çizerek onları bölmek...Amerika petrol kaynaklarının tümüne sahip olmak istiyor. 100'ler Meclisini, toplumun değişik kesimlerinden gelen meslek grupları olduğu için önemsiyor. Hatta bu hareketi olağanüstü olarak nitelendiriyor ve çok önemli buluyor. Türkiye üzerinde baskı var. Türk insanı çok kritik bir süreç yaşıyor. Ama Türk halkı üzerindeki yoğun baskıya rağmen "direniyor". Bu nedenle de herkes gibi o da burada.
İsveçli yazar diyor ki: "Umarım ABD'nin baskısına karşı durabilirsiniz, aksi takdirde Türkiye 1920'li yıllara geri dönebilir."
Atatürk'ün "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" ilkesi üzerine kurulu topraklarda yaşadıklarını söyleyen "sanatçıların" temsilcisi Edip Akbayram'ın ise tek talebi vardı: "Biz Türkiye'nin sanatçıları olarak dünya tarihine bir kara leke sürecek olan yeni savaşın, insanlığın ortak bilinci ve kalbi ile durdurulmasını talep ediyoruz."
Amerikalı siyaset bilimcisi yazar Norman Finkelstein, savaşın kaçınılmaz olmadığına inanıyor. Finkelstein'e göre: "Bu dünyada bu savaşı durdurabilecek tek şey varsa o da Türk halkının ve hükümetinin savaşa karşı direnmesi olacaktır. Eğer Türk insanları ve hükümeti bu savaşa karşı ahlaki bir direnç gösterirse, insanlık barış için yapılan mücadele tarihinde çok özel bir sayfa kazanacak ve bütün dünya kendilerine müteşekkir kalacaktır."
Yazarlar adına söz alan Adalet Ağaoğlu'ndan gelen mesaj sert ve haklı: Savaş cinayetini işleyenlere yazarlardan "sonsuz lanetler" yağacak...
Yazarlara göre; savaşa karşı durmak gerekir. Savaş kültürüne karşı çıkmalıdır. "Savaşa hayır" diyen yazarlar barışı savundukları için yaşama idealini korumaktadırlar. Yazarlar bunun aksini düşünenleri, savaş kültürünü yaşam biçimine çevirenleri lanetliyor. Savaş, önceden bildirilmiş cinayettir. "Bu önceden bildirilmiş cinayeti işledikleri an, onları sonsuza kadar lanetleyeceğiz; yazarların laneti sonsuzdur"
"Amerikalılara Kızmayın" ya da Hukukçular Savaşa Karşı
Eğer Türkiye savaşa karşı çıkarsa, savaş çıkmaz. 100'ler Meclisindeki "yabancı"ların ortak kanısı bu.
Ryan Amudson, 11 Eylül saldırısında yakınını kaybetmiş. Şimdi, 11 Eylül saldırısında yakınlarını yitirenlerin oluşturduğu Peaceful Tomorrows grubunun temsilcisi. 100'ler Meclisine geldi ve "barış" isteğine birkaç cümleyle katıldı. "Amerikalılara kızmayın, Amerikalılardan nefret etmeyin..." diyor. Ama Bush hükümetinin savaş kararına karşı çıkmanın insanlık görevi olduğunu söyleyerek barış istiyor.
Ryan açık konuşuyor. Bush, savaşı meşru göstermek için 11 Eylül olaylarını kullanıyor. 11 Eylül'de yakınlarını kaybetmiş insanların acılarını kullanarak kendi savaş kararının "haklı" olduğunu herkese kabul ettirmek istiyor...11 Eylül saldırısının kurbanları adına herkesin konuştuğunu ve onlar adına Bush hükümetine destek verenlerle bir ilgilerinin olmadığını açıkladı. Sorduğu soru şu: "Eğer 11 Eylül saldırısı olmasaydı Bush hükümetinin Irak savaşı kararına karşı Amerikalıların yüzde kaçı destek verirdi?" Amudson çok net yanıt veriyor: Irak ve Saddam'a karşı savaş kararının 11 Eylül olaylarıyla hiçbir ilgisi yok. Sonuç olarak 11 Eylül saldırısında yakınlarını kaybedenlerin sözcüsü; "Türk hükümetinin Irak savaşını durdurmak için Türk halkının sesini dinleyeceğini" umut ediyor....
Memurlar, öğrenciler ve öğretmenler savaş istemiyor. İşadamları "Biz Irak'tayız ve geçmiş savaşın yıkıntıları arasında çalışmaya devam ediyoruz" dedi. Amerikanın vereceği dolarları elinin tersiyle itti. Kendi güçlerine güvenerek çalışıp kazanacaklarını söyledi. Ölümler üzerine kurulu alışverişlerin kan ve gözyaşından başka bir şey getirmediğini ve savaşa karşı barışı savunduklarını tekrarladı.
12 Şubat 2003 tarihinde İngiltere'de insanlar savaşa karşı yürüyecek. Hükümetin politikasını protesto edecek. 100'ler Meclisine gelen Cambridge Campain for Peace delegesi John Hipkin, savaşa karşı tüm seslerin birleşmesini ve tek ses olmasını istiyor. Böylece savaşın engelleneceğine inanıyor. İngilizler, Birleşmiş Milletler kararı olmadıkça Irak' a yapılacak silahlı saldırıya karşı çıkıyorlar...
Amerika uluslararası ceza mahkemesi kurulmasına karşıdır. Amerika güçlünün hukukunu savunur. ABD, terörle mücadele adı altında terör yaratıyor. Oysa gücün terörüne karşı çıkmak gerekir. ABD Uluslararası sözleşmelere bağlı kalmalı. Egemenlik haklarına saygı göstermeli. Birleşmiş Milletlerin kuruluş amacı hatırlatılmalı. Hukuk barıştan yanadır. O yüzden "hukukçular" savaşa karşı çıktılar... Avukat Gülçin Çaylıgil hukukçuların bildirisini okudu. Ortaya çıkan sonuç açık: Amerikanın petrol kaynaklarına sahip olmak için ürettiği hukuk, savaş istiyor. Oysa hukuk ve hukukçular savaşı değil, barış için yaşamı savunur.
Barışı ve Hayatı Kazanmak ya da "100'ler Meclisi Sonuç Bildirgesi"
Toplantı sonunda tiyatro sanatçısı Macide Tanır "100'ler Meclisi Sonuç Bildirgesi"ni okudu.
"Biz işçiler, işsizler, işverenler, öğrenciler, öğretmenler, memurlar, emekliler, bilim insanları, doktorlar, eczacılar, hukukçular, esnaflar, köylüler, yazarlar, müzisyenler, ressamlar, heykeltıraşlar, sanatçılar, karikatüristler, tasarımcılar, gazeteciler, turizmciler, mimarlar, mühendisler, din adamları...
Bugün burada, savaşa, terörün en üst biçimi olduğunu bilerek hayır diyoruz.
Biliyoruz ki, bu savaşın uluslararası hukukta meşruiyeti yoktur!
Ahlaki, insani ve vicdani hiçbir dayanağı da yoktur!... Yerel diktatörlükleri yıkma bahanesi ile, küresel diktatörlüğün pervasız dayatmalarına boyun eğmek, ülkemiz için olduğu kadar, dünyamızın geleceği için de yıkıcı sonuçlar doğuracaktır!.
Bizler, bu ülkenin üreten ve düşünen insanları ve meslek grupları olarak savaşa hayır diyoruz. İnsan yaşamının, özgürlüğün, bağımsızlığın ve doğal varlıkların pazarlık konusu yapılmasına; ABD'nin yayılmacı emellerinin, silah ve petrol tekellerinin çıkarları uğruna ülkemizin, bölgemizin ve dünyanın geleceğinin karartılmasına karşı çıkıyoruz.
Barış için 100'ler Meclisi'nden; Büyük Millet Meclisi'ne, Hükümete, tüm yetkililere, Türkiye'nin büyük çoğunluğunun duygu ve düşüncelerini iletiyoruz.
Türkiye; Ülkemize, bölgemize ve tüm insanlığa keder, istikrarsızlık ve kriz getirecek bu savaşa karşı durmalıdır.
Uluslar arası hukukun etkisizleştirilmeye çalışıldığı bu dönemde, Birleşmiş Milletleri ve Güvenlik Konseyi'ni de, savaşı engelleme yolunda aktif tutum almaya, ülkemizden ve dünyadan yükselen barışçı sese kulak vermeye çağırıyoruz.
Bugün bu savaşa, hangi nedenlerle olursa olsun, hayır demezsek; kişi kişi, ülke ülke, tüm kurum ve kuruluşlar, tarih ve gelecek kuşaklar önünde sorumlu olacağız, suçlu olacağız. Oysa dünyanın barıştan yana bütün güçleri birleşerek, bu savaşa karşı tarihsel bir zafer kazanabiliriz.
Bizler, ülkemiz insanlarını temsil eden 100'ler Meclisi olarak, dünyadaki ve ülkemizdeki tüm yetkili kurumları uyarıyoruz: Ankara, barışın başkenti olsun, diyoruz.
Barışçı çözüm umutları henüz tükenmeden bu savaşı engelleyelim, barışı ve hayatı kazanalım" (EÖ/BB)