Ankara'yı, Ulus'u, Sebze Hali'nin oraları, Suluhan'ı, Kale'nin eteklerini, Çıkrıkçılar Yokuşu'nu bilir misiniz? Bilmiyorsanız yardımcı olayım; İzmir'in Kemeraltı civarı, İstanbul'un Mahmutpaşa civarı gibi bir yer işte.
Bilenlere sorayım: Ulus'un bayram öncesi telaşına tanık oldunuz mu hiç?
İşyerim o civarlarda. Ve ben her bayram öncesi burada yaşananlara, insanların taşkalasına tanık olmaya bayılıyorum.
Bugün, yani 'arife'nin 'arife'si olan günü, öğle tatilinde çıktım; ceviz kıracağı aleti alma bahanesiyle, insanların bayram öncesi o şahane taşkalalarına dahil olma bahanesiyle işyerimden.
Anafartalar Caddesinde başlıyordu kalabalık. Kolonyacı Eyüp Sabri Tuncer(EST)'in mağazasının önündeki metrelerce süren kuyruk o kadar uzun ki... Ellerindeki naylon torba içindeki boş plastik-cam şişelere, ülkemizin en iyi limon kolonyasını doldurtup içine de 5-10 mg. esans -artık hangisini seviyorlarsa- koydurarak bayram günü buzdolabından çıkarıp soğuk soğuk konuklarına ikram etmek isteyenlerin ve çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu bir kuyruk bu. Bayram için aldıkları kolonya, sayılı gün bittiğinde "after shave" olarak kullanacakları için erkekler bu görevi edinmiş olmalı.
Yolumun üstündeki bütün bankamatikler önü kalabalık. Öğle tatilinde kapalı olduğu halde, doğalgaz satışı yapan bankanın önünde oluşan kuyruğu güvenlik görevlisi nizama sokuyor. Eee, bayram bu; doğalgaz da lazım tabii.
Cep telefonu satan dükkanlar da hareketli. Bizim çocukluğumuzda mendil içinde para verilirdi. Artık cep telefonu veriliyor olmalı.
İhraç fazlası kot giysiler satan mağazaya insanlar itiş-kakış giriyor. Eee, bayram bu kot pantolon giymeli çoluk-çocuk.
Kurban bayramı değil ama envai çeşit bıçak satan dükkan sahibi de tezgah açmış kapı önüne. Eeee, bayram bu; bıçaksız olur mu?
Kaçak tütün sattığı tezgahındaki ürün çeşidini arttırmış, turuncu saçlı satıcı. Oruç nedeniyle düşen cirosunun eski günlerdekine kavuşacağı için mutlu olmalı. Eee, bir de insanların bayram sevincine sigara dumanı karıştırmak da mutlu ediyor olmalı onu.
Züccaciye dükkanlarının içi de, tezgahları da kalabalık. Eeee bayram bu; çay, tatlı, limonata, kuruyemiş ikramı için bardak, tabak lazım tabii. Uzaktan gözüm ilişiyor gökkuşağı renkli kocaman su bardaklarına. Pek güzeller. "Üç tane" diyorum satıcıya, 5 TL uzatıp. Ben paketime zor ulaşabiliyorum, satıcı da paraya.
* * *
Sobacılar çarşısının merdivenlerinden inip, Suluhan tarafına geçmeye çabalıyorum. Yürümek ne mümkün. Arkamdan bir ses: "Çantanızı kapatın han'fendi. Yoksa canınızı yakar bu kalabalıktan biri" diyor. Teşekkür ediyorum, arkama dönüp.
"Ben sana verdiğin para yetmez demiştim. Her şey ateş pahası. Almam gerekenlerin yarısını bile alamadım daha. İzin ver de, kredi kartını kullanayım" diyor önümden giden muhtemel benim yaşlarımdaki bir kadın, konuştuklarını başkalarının duymasından rahatsız olmuyorcasına.
Suluhandayım; her bir şeyin bir arada satıldığı bir yer burası. Boncuk, dekoratif naylon çiçek satan dükkanların önü kalabalık. Küçük bir çocuğun toka-taç sattığı tezgahtan kendime bir toka, komşunun küçük kızına bir avuç tel toka alıyorum, iki TL. karşılığında.
Tezgahında "Dördü 5 TL'ye" iç çamaşırı satan adam halinden memnun; bir yandan paket yapıp, bir yandan para tahsil ederken.
Açık kurabiye-bisküi satan tezgahlar dolup, dolup boşalıyor olmalı. Kadınlı erkekli müşteriler koca koca torbalarla ayrılıyor çünkü oradan.
Kaldırımı işgal etmiş, açık kadayıf satan adam. Alanı çok. Eee bayram bu; kadayıfsız olur mu?
Kazı-kazan satan piyangocu da halinden memnun olmalı ki; yeni kartlar sıralıyor lastik bantlı tablasına. Bayram umut, mutluluksa daha da umutlu, mutlu girmenin sakıncası yok. Çantamdan 1 TL. çıkarıp, kazıyorum bir tane. Yaşasın; 3 tane 10 TL. var 6 rakamın içinde. Harika; bayram harçlığım çıktı işte. 10-1=9 TL. İyi para.
Halin içine giriyorum; daha doğrusu epey bir girme mücadelesi sonrasında başarıyorum. Ama öbür uçtan çıkmak istiyorum hemen; boğulmamak için. Çünkü sakatatçılarda, balıkçılarda, kuru yemişçilerde, baharatçılar da, sebzeciler de müşteriye yetişemedikleri için bugün bağırmaktan vazgeçmiş gibiler.
Ohh be; dışarısı ne güzelmiş. Dövizciler, kuyumcular da nasip almış kalabalıktan. Birileri elindeki dövizi satıp, bayram alışverişi yapıyor, birileri de bayram hediyesi kuyum alıyor olmalı.
Gümüşçünün köşesinde bir grup insanın eğilip, bir şeyler seçtiğini görüyorum uzaktan. Yaklaşınca anlıyorum; "3 tanesi 10TL'ye" kadın-erkek-çocuk terlikleri satıldığını. Eee, bayram bu. Gelenin gidenin ayağına terlik verilmeli elbette; kendimiz giymesek de olur.
Bir anda aklıma geliveriyor; saç boyası almam gerektiği. Geri dönüyorum. Itriyatcı da çok kalabalık. Neyse ki tezgahtar tanıdık. Sayesinde çıkıveriyorum çabucak.
Yolda arkadaşımla karşılaşıyorum; Vakıf Çarşısının yanındaki ünlü bir markanın çikolatalarını satan mağazadan iki paket çikolata ve badem şekeri alabilmek için bütün öğle tatilini kuyrukta geçirdiği için mutsuz.
Evde kahve olmadığını hatırlıyorum ama Heykel'in oradaki Mişmiş'e gidip, bayramcılarla beraber kahve alma kuyruğuna girecek gücüm yok. Marketten alırım artık diyorum içimden.
Hızlanıyorum; Çıkrıkçılar Yokuşunun başına doğru. Niyetim yarım tur yokuş yapıp, öyle işyerime gitmek. Mümkünatı yok. Bir insan ordusu iniyor yokuş aşağı, bir insan ordusu da çıkıyor yokuş yukarı.
Yolumu değiştirip, tekrar Anafartalar Caddesine yöneliyorum. Kolonyacının önündeki kuyruk daha da artmış, banka önündeki ise azalmış.
Büfeden bir tost yaptırıyorum kendime.
Birlikte asansöre bindiğimiz arkadaşım "Delirmiş bu insanlar ya; bayram diye diye. Ben böyle kalabalık, böyle itiş-kakış görmedim" diyor. Elindeki torbalara gözümün kaydığını görünce "Eeee, ben de biraz delilikten nasibimi aldım tabii" diyor.
Ceviz kıracağı aleti alma bahanesiyle çıkıp, almayıp elimde 3 bardak, bir saç boyası ve tokalarla dönmüştüm odama.
Ceviz kıracağı olmamış yıllardır, bugün de olmasın ne gam. Bayram bana uzak olsa da, yakın olanların yaşadığı o şahaneye taşkalaya tanık olmuştum; bir saatliğine. (ŞD/TK)
* Bir dilek: Sevgili bianet çalışanlarının, yazarlarının, okurlarının ve onların sevdiklerinin, bayramlar dahil her gün ağızlarının tadı yerinde olur, inşallah.