Mahalli Bayramları, özel günleri ve çok güzel örf ve adetlerini korumaya çalışılan Siirt’te terk edilen en büyük özellik yanık sesli müezzinlerin minarelerde okudukları iftar ezanlarıydı. Müezzinin minare zirvesindeki daracık kapısından azar azar başını uzatarak heyecanla beklenen ezanı duyan küçükler sevinç çığlıkları atarak sofraya koşarlardı.
Ayva kokulu el mendilleri...
Ramazan ayının son günü Arefedir. Bugüne gelene kadar herkes bayram coşkusunu yaşamaya hazır olmuş, eksiğini tamamlamış evini yıkamıştır. Çünkü Siirt’te Ramazan Bayramı öncesi herkes çevreci kesilir; Evler baştan aşağı yıkanır, camlar silinir, örtüler ütülenir, ayva kokulu el mendilleri konuklar için hazır edilirdi.
Yeni giysiler alınmış, ayakkabılar boyanmış, traş olunmuş ve hamama gidilmiş, bayramlıklar için gıcır gıcır para tedariki bile yapılmıştır. Nişanlı kızlara tepsi-tepsi baklava gönderilmiştir.
Siirt’te Arefe günü ikindiden sonra, bayram sabahı da mutlaka Kabristan'a gidilip aile mezarlığı ziyaret edilir, dua okunur. Özel hatim indirenler hafızlarıyla birlikte gelip hatim duası olan “tasdiknameyi” huşu içinde dinlerler.
Mezarlıktan doğruca eve gidilip kısa bir istirahattan sonra kalkıp ellerini-yüzlerine yıkayıp salonda toplanan aile fertleriyle bayramlaşılır. El öpen çocuk ve torunlara harçlıkları verilir ve neşe içinde bayram sofrasına oturulur.
Pırtike çorbası, Cillep...
Klasik yemek etli pirinç pilavı, bamya ve Mişmiş yani kaysı hoşafıdır. Mevsimine göre Pırtike çorbası, turşu da tercih edilen garnitürlerdi.
Günümüzde sabahki bayram yemeği öğleye kaydırılmış ve yemekler zenginleştirilmiştir. Eskiden sulandırılmış pekmez olan Cillep'in yerini meyve suları, kolalar ve maden suları almıştır.
Eski veya yeni mönüyü tercih eden herkese afiyet olsun deyip, hemen vakit geçirmeden de Bayramınızı kutlayıp, sağlık mutluluk ve başarı dileklerimi unutmadan sohbetimize devam edelim.
Artık sıra akrabaların bayramını kutlamaya gelmiştir. Önce ailenin en yaşlısından başlanır. Bu ziyaretlerde de evin çocuklarına harçlıklar dağıtılır. Bu ziyaretler bayram boyunca karşılıklı olarak sürüp gider. Komşu, dost ve arkadaş ziyaretleri ise gece boyu sürer.
Büyükler bu ziyaretlerde tatlı bir yorgunluk duyarken, küçükler de zaman zaman şehre gelen lunaparklarda eğlenmekten yorgun düşer ve erkenden yatarlardı.
Severide sallanmak...
Çok eskiden çocuklar yerel ustaların yaptıkları tahta salıncaklarda ve atlı karıncalara biner, fayton veya at arabalarında tur atarken, gençler Severi denen dev salıncaklarla havalarda uçar ve delikanlılık gösterileri yaparlardı. Gençlikten delikanlı sınıfına çıkanlar ise mahalle aralarında oluşturulan oyun podyumlarında “Ereği” denilen bir oyunla parmaklarıyla gülle kullanma maharetlerini sergilerlerdi.
Yarınki bayramlar da güzel olacak...
Bana sorarsanız eski bayramlar da güzeldi, bugünkü bayramlar da güzeldir. Mutlaka yarınki bayramlarda da güzellikler bulacağımıza inanıyorum.
Bayramda Siirt kadınının ağır işçiliği ve bulgur pilavı
Şehrimizde eski Ramazanların güzelliği yanında Siirt'li kadınların çektikleri zahmet ve katlandıkları görevlerin ağırlığından ve anlamından da bahsetmek lazımdır.
Ramazan öncesi günlerce iftar ve sahurda yenecek zahire, tatlı, meyve, üzüm, pestil, ceviz, fıstık fındık gibi yerli ürünlerin tedarikini de yapmak kadınların görevleri arasındaydı. Hemen hergün evin erkeğine ayrı bir sipariş verilirdi.
Siirt'li kadınlar Ramazan'ın en ağır işçileri sayılırlardı. İftardan sahura kadar aralıksız devam eden işleri vardı. Gerçi çok eski zamanlarda “men'i israfat” kanunu uyarınca iftar sofraları oldukça sade, sahurlar ise tek düzeydeydi. Rahmetli annem Ramazan'ın 30 gecesi de her sahurda Bulgur pilavı pişirdiklerini söylerdi. Ben de o günlere yetişmiştim.
Pirinç pilavı lüks sayılırdı
Pirinç pilavı ise lüks sayılır, sadece Ramazan'ın ilk gecesi ile Bayram yemeğinde yenirdi. Çünkü bulgur pilavının besleyici değerinin ve tok tutma özelliğinin çok yüksek olduğu çağlar boyu bilinmiştir.
Gaziantep Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ali Rıza Tekin yapılan bir araştırmada 400 çeşit Bulgur türünün saptandığını söylemişti.
Şair ve edip hemşerimiz Hilmi Yavuz da Bulgurun yapıldığı Buğday'ın Siirt'te “Hınta” olarak söylenen adının sadece Mezopotamya kültüründe olduğunu yazmıştır.
Beş yıldır Hısta kaplıcası yolu üzerindeki Türbe Höyük'te kazılar yapan Ege Üniversitesi'nden Yrd.Doç.Dr. Haluk Büyüktimur da geçen yılki çalışmalarında bir küp içinde karbonlaşmış 6000 yıllık buğday bulmuştu.
Siirt'te Ramazan sahurlarının vazgeçilmez gıdası olan bulgur, kimi zaman el şehriyesi, kimi zaman nohutla zenginleştirilmiş ve çorba türlerinde de Kekik, Somak ve Habrımman (çok ekşi Nar) gibi doğal baharatlar kullanılmıştır.
Ramazanlarda Siirt kadınlarının görevi sadece yemek yapmak değildi. Onlar evin temel direği olarak bir orkestra şefi gibi davranarak evin bütün fertlerini maharetle idare ederlerdi. Psikolojik görevleri de vardı. İftar vakti sigara tiryakisi erkekler buldukları en ufak bahaneyle bağırıp çağırıp, sabiyet gösterisi yapınca onları da rehabilite ederlerdi.
Ağlayan minikleri pıpışlamak, sahurda davul seyrettirmek de kadının göreviydi
Emzikli gelinlerin de rahat bir iftar yapmalarını sağlamak, ağlayan minikleri pışpışlayıp ninini söyleyen kayınvaldelerin şefkati bugün bile her ailede kahramanlık hikayeleri gibi anlatılır.
Torunlara sahurda Ramazan davulu seyrettirme fedekarlığı da onlara düşer ve ödül olarak cepleri kuru yemiş ve mevsimlik meyvelerle doldurulurdu. Davul çalarken özel maharetler gösteren davulcular da eve alınır ve sahur yemeği yedirilerek çocuklarına uygun hediyeler verirlerdi.
Peygamber efendimiz “Cennet anaların ayağı altındadır” buyurarak kadınlarımızı yüceltmiştir. Ama, bugünün sosyal ağırlıklı ve emeğe saygı nedeniyle onlara maddi “Ramazan tazminatı” ödenmesi gerekir diyebiliriz.
İşte Analarımızın ve kadınlarımızın tevazu içinde sakladıkları bu erdemleri için onları her zamankinden çok sevelim ve Ramazanlardaki yorgunluklarını sevgi ve şefkatle süsleyelim.
Ve de bu vesileyle bize unutulmaz hatıralar yaşanmış güzellikler bırakan tüm Anneanne , Babaanne ve şefkat meleği kayınvaldelerimizi rahmet dileklerimizi sunarak yad etmeliyiz. Hayatta olanlara da uzun ömürler ve sevimli torunlar diliyoruz.
Siirt'te iftar geleneğinde tatlı çeşitleri
Yukarıda, şehrimizde Ramazanların çocuk ve kadın cephesinden güzelliklerini anlatmış, geçmişte sahurların vazgaçilmez yemeği bulgur pilavının da özelliklerini sıralayarak, mutfak kültürümüze bir nebzecik değinmiştik.
Şimdi de daha geçmişteki iftarları hatırlatmak istiyorum. Eskiden iftarlık ikramı yaygındı. Akşama doğru iftarlık satan dükkanlara yönelerek, dostlar birbirlerine iftarlık ikram ederlerdi. En revaçta olan iftarlık Siirt'te yapılan Badem Şekeri ve yine bir badem ve bal ezmesi olan Lezvine tatlısıydı. Şeyh İslam adlı sucuk Lokum şekeri de çok ünlüydü.
Helvacıların Ramazan nedeniyle yaptıkları özel Susamlı ve Cevizli helvalar da bolca alınır, yol boyu dağıtılır, iftar vakti keşkül ile dilenen fakirlerin yemeğine tatlı çeşidi olarak konulurdu.
Bugün görülen toplu ve çadır iftarların benzerleri sık sık çeşitli vesilelerle evlerde yapılırdı. Evli erkekler kayınpeder ailesini, nişanlılar da kız tarafının yakınlarını mutlaka bir gece iftara davet ederek her iki taraf aile bireyleri kaynaştırılırdı.
Şekkire kılo kılo
İlk kez oruç tutan küçük çocuklar da babaları, kardeş ve amca gibi çok yakınları tarafından omuzlarına “Maşallah” takısıyla omuza alınır ve akşam iftarında başına dökülecek kuru yemiş, peynirli halkalı şeker (şekkire kılo kılo) ve kağıtlı şekerler alınır, ayrıca oyuncaklarla sevindirilirdi.
Evde de iftara yakın sırta alınıp maniler okunarak gezdirilirdi. İftar vakti salavatlar getirilerek küçük çocuğun başına serpilenler toplanır ve konu komşuya ikram edilir ve çocuğun ilk iftarı müjdelenirdi.
Ne yazıkki bugün bütün bunlar hemen hemen terkedilmiş ve yok olmuştur. Şimdi bu tatlı ve şekerlerin yerini maalesef caddelerde adım başı rastlanan çiğköfte satıcıları almıştır.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen bizler, eskilerin “tatlı bir tahattür” dedikleri nostalji yaparak geçmişte kalan kültürümüzün alt yapısı olan bu güzel ve anlamlı geleneklerimizi anlatmaya ve hatırlatmaya devam edeceğiz.
Örneğin bugünün modern helvacıları sayılan pastanelerimiz yapacakları Siirt tatlılarıyla bu iftar kültürümüze katkı yapabilirler.
Sohbetimizin başında yeri gelmişken yazmayı unuttuğum ve sayıları 20'yi aşan yerel tatlılarımızın hiç olmazsa bir kısmının adını vermek suretiyle bu yazıyı çok tatlı bitirmek istiyorum. İşte yerel dildeki isimleriyle tatlılarımız:
Kurabya, Heşvet, İmçerket, Çeluk, Zerde, Zıllakiye, Şemuniye, Levzine, Aside, Sefire, Pelpehine, Gebole, Rayoşu Meketip, Irk Tari, Hedit (Demir) tatlısı.
Herkese makbul oruçlar ve tatlı iftarlar; mutlu ve huzurlu bayramlar diliyorum. (CK/NZ)