Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) bazı maddeleri, özelilikle gazeteciler hakkında verilen mahkûmiyet kararlarından sonra "sıkıntı" üretmeye devam ediyor ve edecek.
Şimdilik Anayasa teklifi üzerine TBMM'de kabul ve ret sayıları haberlerde birinci sırada. TBMM üyeleri, hükümet ve muhalefet herkes gazetecilerin haberlerinde yer alma çabasında.
Gazeteciler olmasaydı, her halde Anayasa teklifi sahipleri siyasiler ne istediklerini kamuoyuna anlatamazlardı. Hükümetin ve ana muhalefet partisinin ve diğer siyasilerin eğer bir de "referandum" gündeme gelirse; dünden daha çok gazetecilere ihtiyacı olacak... Kitle iletişim araçlarının önemi bir kez daha kendini kanıtlayacak.
Ama bu dönem geçer geçmez ve hatta Anayasa teklifi hakkındaki görüşmeler biter bitmez, Türk Ceza Kanunun basın yayın suçları düzenleyen maddeler hakkındaki değişiklikleri gündeme gelecek. Basın özgürlüğünün düzenlenmesi ile ilgili birkaç not bu açıdan önemli
Adalet Bakanlığının çağrısı üzerine "adil yargılamayı etkileme", "özel hayatın" ve "soruşturmanın gizliliğini ihlal" gibi konular 24 Şubat 2010 tarihinde konuşuldu. Basında gazetecilerin yazıları üzerine ortaya çıkan bu konulardaki eleştirilerin değerlendirildiği ve olası önerilerin konuşulduğu bir toplantıydı. Mevzuat değişikliği yapılsın mı yapılmasın mı? Bu konu konuşuldu. Gerekirse "tasarı taslağı" hazırlamak istiyorlardı ve bu amaçla meslek kuruluşu temsilcileri ile Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile Adalet Bakanlığı temsilcileri bir araya gelmişti.
Bu toplantıda Adalet Bakanı tarafından soruşturmanın gizliliği ve özel yaşamın ihlali konusunda bazı köşe yazarlarının yazılarından örnekler verildi. Adalet Bakanının açıklamasına göre; iletişimin denetlenmesi ve hukuka aykırı dinlemeler hakkında bir mevzuat değişikliğine ihtiyaç duyulduğu günlerde, gazeteciler hakkında "soruşturmanın gizliliği"ni ihlal iddiasıyla açılan soruşturma sayısı -son üç ay içinde- ortalama 460 rakamına ulaşmıştı. Bu durum ise "basın özgürlüğü" açısından endişe yaratmıştı. Bu açıklamanın ardından mevzuat değişikliği bakımından acaba cezaların artırımın etkili olup olamayacağı soruldu. Bunun sadece bir görüş olduğu, bunun dışında toplantının amacının görüş alışverişinde bulunmak olduğu ve gerektiğinde yasal değişikliklerin yapılması amaçlandığı açıklanmıştır.
Birinci not. Şubat 2010 tarihi itibariyle "cezaların artırımı" yoluyla sorunun çözülebileceği çarelerden biri olarak düşünülmektedir.
O toplantıda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç 2005 yılında bu tür toplantıların çok sık olarak özellikle Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girmeden önce gerçekleştirildiğini ama Adalet Bakanlığı tarafından önerilerimizin dikkate alınmadığını ve çok az sayıda maddede değişiklik yoluna gidildiğini söyledi.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak şimdi beş yıl sonra yine aynı yöntemle görüşlerimizin alınarak hiç dikkate alınmaması halinde ortaya çıkacak yaklaşımın doğru olmadığını ve aynı yöntemin tekrarından ibaret olduğunu dile getirdi.
İkinci not şudur: Sayın Erinç bu toplantıda, Adalet Bakanlığı tarafından çözüm olarak cezaların artırılması düşünüyorlarsa ve eğer köşe yazılarından bu amaçla örnekler vererek böyle bir çözüm önerisi için kendilerinin haklı olduğunu kanıtlama eğilimleri varsa; bu yaklaşımlarının hatalı olduğunu ifade etmiştir.
Sayın Erinç tarafından açıklanan bu görüş haklıdır. Özellikle TGC başta olmak üzere Basın Konseyi, Ankara Gazeteciler Cemiyeti ve Bursa Gazeteciler Cemiyetinin bu toplantıdan beş yıl önce sıkıntı yaratacak maddeler bulunduğu halde meslek kuruluşlarının önerilerinin dikkate alınmaması sonrasında basın özgürlüğü bakımından uygulamada ortaya çıkan sorunların giderilmesi hiçbir şekilde cezaların arttırılması yöntemi değildir.
Üçüncü not: 24 Şubat 2010 tarihinde Adalet Bakanı, herhangi bir taslak hazırlıkları olmadığını, cezaların arttırılmasını düşünmediklerini, daha çok karşılıklı görüşmelerle ve meslek kuruluşlarının görüşlerini alarak bir taslak hazırlamayı tercih ettiklerini açıkladı.
İstanbul'da yapılan toplantı sonucunda Çalışma Grubu oluşturarak toplantıların sürdürülmesine ve ikinci toplantının Ankara'da yapılmasına karar verildi.
Adalet Bakanlığının çağrısı üzerine 4-5- Mart 2010 tarihlerinde Ankara'da yapılan toplantıda, Türk Ceza Kanunun özel hayatın gizliliği ve hayatın gizli alanına karşı suçlar ile 285 inci maddede düzenlenen "gizliliğin ihlali", 288. Maddede yer alan "Adil Yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçu ve uygulama sonuçları ele alınmıştır.
Özellikle Türk Ceza Kanunu ve kabulünden bu yana geçen süre içinde uygulamalar ile karşılaşılan sorunlar üzerinde yoğunlaşmıştır. Basın Yasasının özellikle 19. Maddesi ve ayrıca Terörle Mücadele Yasanının 6. Maddesi ile 7 inci maddesi de değerlendirilmiştir. Ayrıca "yayın yasakları" tartışılmıştır. Bu toplantı çok olumlu bir toplantı olmuştur. Her ne kadar özellikle bazı gazeteciler hakkında verilen mahkûmiyet kararlarından sonra ortaya çıkan "sıkıntıların" doğmasına neden olan kanunun Türk Ceza Kanunu olduğu geç anlaşılmış olsa bile; yine de olumlu düşünmeli...
Bu nedenle, "halkın gerçekleri öğrenme/ifade özgürlüğü veya iletişim özgürlüğü" demenin daha doğru olduğu ve artık terk edilmesi gereken bir kavram bile olsa "Basın Özgürlüğü"nü beş yıl sonra anımsayanların uygulama ile ortaya çıkan sorunların giderilmesinde gösterdikleri çaba olumlu karşılanmalıdır.
Son not: Gazeteciler basın özgürlüğü adına katkıda bulunmaya her zaman hazırdırlar. Ancak basın yayın yoluyla işlenen suçlarda cezaların artırımı yoluyla basın özgürlüğü sağlanamaz ve sorunların çözümünde çare değildir.(Fİ/EÜ)