İdris Naim Şahin, bu hükümetin aynası. Aslında ne düşünülüyorsa, ne yapılıyorsa, ne planlanıyorsa en kaba, en saf, en direkt haliyle duymamızı sağlıyor. Türkiye'yi yöneten mekanizmanın içini yansıtıyor.
Şahin'e bakıp "Ayna ayna söyle bana" deyin. O saklamadan, sakınmadan söyleyecektir. İçişleri Bakanı olduğuna bakmadan, evrensel değerleri takmadan, hakla hukukla uğraşmadan neyse onu diyecektir.
İdris Naim Şahin, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ta kendisidir. Bu açıdan hepimiz için pusula değerindedir. Onu dinleyerek hükümetin politikasının gerçek yönünü, olacakları ve olmayacakları önceden bilebiliriz. AKP hükümeti, İçişleri Bakanlığı gibi çok mühim bir görevi onun yetkisine teslim ettiği sürece bu işlevi devam edecek.
İçişleri Bakanı olduğu ayrıntısını atlarsak sempatik bulunabilecek bir insan tipi aslında. Kendiyle, fikirleriyle barışık, düşündüklerini ambalajlara sarmıyor. Ne kadar korkunç ya da Hüseyin Çelik'in deyimiyle ne kadar "insani olmayan" düşünceleri olsa da onlardan utanmıyor, siyaseten doğru olup olmadıklarını umursamıyor. Doğal biri.
Şimdi mesela siz İçişleri Bakanı olsanız ve sizin döneminizde hava harekâtında 34 kişi yanlışlıkla ölse, parçalansa, parçaları toplanamasa ne yaparsınız? Onlar Kürt olsa, "kaçakçı" olsa, "PKK'nın figüranı" olsa... Sizin dünya algınız çoğu çocuk olan 34 kişiyi bu şekilde hiçe saysa bile bunları dile getiremezsiniz. Ya yalnızca insan olduğunuz için var olması gereken bir filtrenize takılır ya da oradan geçer ve bir ülkenin İçişleri Bakanı olduğunuz gerçeğine takılır.
Şimdi Heronlar ve Şahin sayesinde filtresiz gerçek yüzümüze yüzümüze çarpıyor.
Eskiden nasılsak hala öyleyiz.
Öldürür ve figüran deriz. Öldürür ve kaçakçıydı nasıl olsa deriz. Öldürür ve PKK'nın adamıydı deriz. Biz öldürür ve özür dilemeyiz.
Dün Hüseyin Çelik'in umut verici çıkışının üzerine kara bulut gibi çöken Başbakan, Şahin'in dediklerini biraz daha nezaketle tekrar etti yalnızca.
Ne Heronmuş. Ne gururmuş. Özür dilemek ne zormuş.
Heron yapabilse, o af dilerdi bu zamana kadar. "Attığı adımlarla" özür dilediğini düşünen Başbakan, 34 kişinin hayatını bir özründen değersiz gören Başbakan, bu konuyu gündemde tutanlara laf eden başbakan, biz ne yapalım istiyor?
Hep beraber unutmuş gibi yapalım. Onlar gibi olalım. Heronlaşalım. Rahatlayalım. Ne var yani diyelim. 34 kişinin battaniyelere sarılıp yan yana dizildiği fotoğrafı hafızamızdan, bilgisayarlardan, internetten, tarihten silelim. Hayatımıza devam edelim. Lafını edenlere Bush'un daha önce yaptığı gibi "Bizden olmayan düşmanımızdır" yapalım. Uzatmayalım işte.
Yok.
Burada "Paranı al. Sus. Unut" üçlemesi çalışmaz. Ben 33 arkadaşımla birlikte ölsem, annelerimize böyle mi diyecektiniz? Sizin çocuğunuz bombalansa size böyle denmesine izin mi verecektiniz? Kimsenin canı 13 yaşında ölen, "çok nüfuslu, çok yoksul, çok dertli bir ailenin 13 yaşındaki son çocuğu" Orhan Encü'den daha kıymetli değil. Çocuk 13 yaşında öldü, yani kaçakçı olmak da, figüran olmak da, terörist olmak da, Şahin'in ölenler için biriktirdiği daha ne sıfatı varsa onlar olmak da onun suçu, onun sorunu olamaz.
Türkiye, Orhan Encü'nün ve birlikte öldüğü 33 kişinin üzerine basa basa barışa yürümeyecek. Özür dilememek Orhan'dan, Doğu'dan, Türkiye'den, barış ihtimalinden daha önemliyse Şahin, Türkiye'nin aynasıdır. (IC)