Anneannem benim yaşamımdaki en büyük zenginliğim. Ondan yoksun kalırsam ben yoksullaşırım diye tüm kaygım.
O öylesine komik, neşeli, duyarlı, düşünceli, şirin ve öylesine iyi ki...
O benim hayata gelme sebebim
“Doğduğunda ben bakarım” sözü verdiği için annemle babam çocuk sahibi olmaya kalkışmış.
Başka semtteki evini kiraya verip, bizim evin karşısındaki apartmana taşınmış ki; akşam annemler eve geldiğinde ya da sabah işe gideceğinde sorun olmasın diye.
O benim daimi aşçım ve dadım. Onun her gün taze taze yaptığı yoğurtlarla, sebze çorbalarıyla, kaşık mamalarıyla, köftelerle büyümüşüm.
Bebekken nedensiz ağladığımda annemi özlediğimi düşünüp, memesini bile verirmiş ağzıma. Sadece onun yaptığı yemekleri yermişim; nasıl anlıyorsam kimin yaptığını.
Babam “o olmasaydı biz sana bakamazdık” diyerek anneme gönderme yapsa da doğruluk payı olmalı. Kadın üç çocuk büyütmüş deneyimli, anaç.
Torununa hayran. Bir lokma şey yediğimde kendi kursağına gitmişcesine sevinirdi. Kaç yaşına gelmiş olmamın önemi yok. Benimle dolaylı ya da dolaysız ilgili her şey onun müdahale alanı içine girer.
O benim oyun kurucum. Anneannemle zamanın nasıl geçtiğini anlamaz insan. Anaokuluna gitmeden önce evde onunla yaptığımız faaliyetlerin çok daha azını yaptım okulda.
O denli yaratıcı ve hayal gücü yüksek bir insandı. Yüksük makarnaları ipe dizip, boyar, akşama anneme kolye diye hediye ederdim.
Pamuktan kardan adam, yeşil-sarı mercimek, bulgurla çiçekler yapar, buzdolabı kapağında sergi açardık. Cumhuriyet Gazetesinin Bilim Teknik Dergisindeki çocuk sayfasındaki deneyleri yapardık.
Her an her şeyi oyun haline getirebilirdi. Çamaşır asmak ve toplamak, maydonoz ayıklamak, odamı toplamak, masa hazırlamak, hatta sonraları ders çalışmak bile oyundu ve o müthiş bir oyun kurucuydu. Şimdi evlilik oyunumun da taktik vereni.
O benim ilk ve baş öğretmenim. Hayatımı yönlendiren tüm değerlerimi kazanmamda ve ortak yaşam kurallarını benimsemem de payı büyüktür.
Çatal-bıçak kullanmayı da, yatağımı düzeltmeyi de, sinemada nasıl davranılacağını da, başkalarının sınırlarını ihlal etmemeyi de, gece yarısı tuvalet basının çekilmemesi gerektiğini de, önce yapmakla sorumlu olduğum şeyleri yapıp, kalan zamanı kendime ayırmam gerektiğini de ve daha bir dolu şeyi de bana o öğretti...
Anneannem: Bu memlekette ya edepsiz ye deli olacaksın
O benim ilk feylesofum. Hayata bakışı ve hayatı dolduruşuyla bana model oldu hep ananem. Öyle bir incili laf eder ki, sizin o konuyu değerlendirme şeklinizi değiştiriverir. En sevdiğim incileri mi?
“Bu memlekette ya edepsiz ye deli olacaksın. Ötesi fazla", “Sinirlerini ve sınırlarını fazla germe.” ,”Bir insana karşı ön-orta-son yargı geliştirme. Yanılırsın.” ,”Yaşam bazen pamuk, bazen demir kadar ağır olur. Önemli olan senin kaldırma kapasiten”, ” Fazla hırs insanı yoldan çıkarır” , ”Önce kendine, sonra başkalarına yalan söyleme” , “Kendin ikna olduysan, başkaları olmuyorsa burnunun direğine git” ,”Yaşamak için nefes ve heves gerek; hüsrana uğrayacak olsan da.”
O benim hayat tasarımcım. Yaptığı gözlemlerle ilgi alanlarımı öne çıkarmayı başaran insan. Radyo çocuk korosuna girmemi, drama dersi almamı, jimnastik yapmamı isteyip harekete geçen hep o oldu.
Okul öncesi yaşlarımda uyuyacağım zaman önce o bana kitap okurdu, sonra ben ona. Onun kitabı hep çok resimli olurdu ve benim uyduruktan okumamı ciddiye alır, sorular sorardı. Hayal gücümün gelişmesinde katkısı büyüktür.
Arkadaş ilişkilerimi bile fark ettirmeden ve incitmeden yönlendirirdi. Annem ve babamla aramıza güya girmezdi ama nedense her şey onun istediği gibi sonuçlanırdı.
O benim sınav koçum. Anadolu Lisesi ve üniversite sınavlarına onun koçluğunda ve evinde hazırlandım. Kitaplarla aynı odada uyumama izin vermezdi. Niye? Kitaplar enerjimi çalar, uyku kalitem düşermiş. Sabah – akşam duş yaptırırdı olumsuz enerjim suya karışıp gitsin diye.
Mecburen hep oturduğum için kilo almamı engellemeye ancak yeterli enerji alabileceğim üstelik sevdiğim yemeklerin yer aldığı bir beslenme düzeni kurmuştu.
Belli aralıklarla yanıma gelip beni öper koklardı ki; kafam biraz mola versin. Odasında çok kısık sesle izlediği televizyonda aklım kalmasın diye “İzlenecek bir şey yok ki!” derdi.
Annemlerle tartışma konusu çıkıp da moralim bozulmasın diye yeşil hat gererdi aramıza. Sınava giderken yutturduğu okunmuş pirinçler ve döktüğü suyun kazanmamda payı olmuştur herhalde.
O benim ketum arkadaşım. Anneannemle paylaştığım şeylerin pek çoğunu evdekilerle, arkadaşlarımla, sevgililerimle hatta şimdi eşimle paylaş(a)madığımı söylesem.
Eksiklerimde ve hatalarımda beni hiç yargılamayan, yürekten eleştirip, tadilat servisini devreye sokmamı sağlayan, hayatın tali yollarını da keşfetmemi sağlayan kesseniz konuyla ilgili insanlara hiçbir şey söylemeyen ancak bir şekilde ilişkileri kendine özgü yöntemlerle rayına oturtan bir insan o.
Geçmişteki kız arkadaşlarımla ilgili tüm değerlendirmeleri süreç içerisinde doğru çıktığından ben ona “Tarotçu Sultan; söyle bakalım şimdi n’olcak” derim sıkça.
O benim şahsa maruz bankam. Aramızdaki para ilişkisini bugüne dek çözebilen olmadı. Hep borç almama karşın ‘anane bank’ taki param hep üreyerek arttı. Benim için yaptırdığı hayat sigortası ile üniversiteyi bitirdiğim yıl yurt dışına gittim.
18 yaşımı bitirdiğim gün aramızdaki ortak hesapları resmiyete çevirdik. Evlenirken bilmediğim kendi özel ‘off shore” hesabından bir tomar para aktardı bana.
O benim için önemli. Herkesin anneannesi kendine kalmalı; benimki de bana ama…
O şimdi aşık
Anneannem aşık oldu. Ve elimden kaçıp gidiyor ardına baka baka.
Ananem karşı komşusunun kısa süre önce eşini kaybeden babasına aşık oldu. Liseli kızlar gibi heyecanlı. Süslü püslü evden çıkıp bir üst sokakta onu bekleyen Lami Bey'le buluşuyor. Papazın Bağı’ndaki ağaçlar ve garsonlar aşklarının tanığı.
Şimdilik ne olur ne olmaz diye kimseye söylemeseler de, eve gelirken çıkartsa da anneannem damat beyin hediyesi tek taşı parmağında taşıyor.
Telefonla yapılan seranatlardan mest oluyor. Her sabah gönderilen papatyaları koyacak kap bulmakta zorlanıyor. Eline koluna ayağına sahip çıkamıyor. Bir telaşlı ki… Dün kendine çeyiz gecelikler de almış.
Evlenmesi durumunda dedemden aldığı emekli aylığı kesileceği için tedirgin. “Paramın paşasıydım. Şimdi başkasının eline bakamam.” diyor. Hoş; bankadaki parası onu yıllarca idare eder ama. “Ben sana maaş bağlarım” dediğimde “olmaz” diyor.
“Boş verin nikahı, birlikte yaşayın“ diyorum çapkın çapkın gülümsüyor. Elalem baskısı hissetmeyeceğine inansa yapar vallahi. Herkese aynı anda açıklama yapılacağından eşime ”Tüm zamanların ‘kuma’sı Eskişehir’e gelin gidince sevgili kocan sadece sana kalacak ama; biraz yoksun, biraz yoksul olarak” diye müjde(!) veremiyorum.
Kısacası… Anneannem gitti gidiyor; aşkına. Bende yürek Selanik.
*Şadiye Dönümcü. Sosyal Hizmet Uzmanı.