bianet sayfalarında kentsel dönüşümle yoğunlaşan inşaat ve yıkıntı atıkları ve tehlikeleri sorununa değinmiştik. Güncel bir olay bu sorunun boyutunu, oluşturduğu riski ve işin ciddiyetini gözler önüne serdi.
Geçtiğimiz ay Ankara’da 350 ton asbestli malzeme içerdiği belirtilen Havagazı Fabrikası’nın yıkımına gerekli önlemler alınmadan başlanması kentte endişe yarattı. Meslek odaları hızla sürece “kansere davetiye” uyarısıyla müdahil oldu ve girişimleriyle mahkeme tarafından yıkım durduruldu.
Yıkımın başladığı gün çekilen fotoğraf ile tepkiler sonrası çekilen fotoğraf durumu açık olarak gösteriyor aslında
Yıkımın başladığı gün çekilen fotoğraf
Konunun kamuoyuna yansımasından sonraki fotoğraf
Yaşananları bir halk sağlığı skandalı olarak nitelendiren TTB Halk Sağlığı Kolu bina yıkımları ile ortaya çıkan asbest ile sağlık sonuçlarına dair uyarılarda bulundu. Bu uyarılar Ankara’da hem Havagazı Fabrikası yıkım işinde çalışanların hem de çevresinde yaşayanların, -hatta meslek odası yetkililerinin belirttiklerine göre- hafriyatın üstü açık kamyonlarla taşındığı düşünülürse kamyonun geçtiği güzergâh çevresindekilerin de risk altında olabileceğini düşündürüyor.
Bazı bölgelerde toprağın doğal yapısında bulunan ayrıca endüstride izolasyon ve alevlenmeyi geciktirici olarak başta inşaat olmak üzere birçok sektörde kullanılan asbestin sağlık açısından oluşturduğu en büyük tehlike, solunum yollarında ortaya çıkıyor. Asbest lifler halinde bulunduğundan bu liflerin havaya karışması ve solunması, akciğerlere yerleşmesine ve çok uzun yıllar sonra sağlık sorunları yaşanmasına neden oluyor. İnsanda kanser yaptığı kesin olarak gösterilmiş olan asbest esas olarak akciğer zarı kanserine (Mezotelyoma), akciğer kanserine ve kanser dışı ağır ve ilerleyici akciğer hastalığına (Asbestosis) neden oluyor. Toplam altı farklı lif türü olan asbestin bazı lif türleri diğerlerine göre sağlık açısından daha tehlikeli.
Başta kanser olmak üzere zararlı etkilerinin ortaya çıkması nedeniyle zaman içerisinde özellikle binalarda kullanımı yasaklanan asbest ile ilgili “Ankara vakası” son dönemlerde kentsel dönüşümle birlikte artan bina yıkımlarının yarattığı tehlikeye dikkat çekmesi açısından önemli.
Yasal düzenlemeler
Diğer yandan asbestle ilgili yasal düzenlemeler olduğunu da unutmamak gerekiyor.“İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamına giren ve asbest veya asbestli malzeme ile yapılan çalışmalarda, asbest tozuna maruziyetin olabileceği” tüm işleri ve işyerlerini kapsayan Asbestle Çalışmalarda Sağlık Ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik ve asbest, boya, florasan ve benzeri zararlı ve tehlikeli atıkları içeren inşaat ve yıkıntı atıklarını “Tehlikeli İnşaat ve Yıkıntı Atıkları” olarak tanımlayan Hafriyat Toprağı, İnşaat Ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği iki temel düzenlemeyi oluşturuyor.
Ancak bu yasal düzenlemelere karşılık, asbestli malzeme içeren binalarda yapılacak yıkım, yenileme vb çalışmalarda asbest liflerinin havaya karışarak çalışanlar dışında bu çalışmaların yapıldığı alan çevresinde yaşayanlardaki maruz kalımları önlemek amacıyla alınacak tedbirler ile ilgili herhangi bir düzenleme yok. Bu açıdan değerlendirildiğinde çeşitli ülke örneklerinde, asbest içeren binaların yıkım ve yenileme çalışmalarını gerçekleştirecek kişi/kuruluşların ilgili resmi ya da yetkili kuruluşlara çalışmalara başlamadan 10 gün önce başvurmak, asbest liflerinin salınımını minimalize edecek şekilde oluşturulan önlemler ve standartlara uygun olarak çalışmak zorunda olduklarını görüyoruz.
Cevap bekleyen sorular
1- Yıkılacak binada yıkım öncesinde binada asbest bulunup bulunmadığı incelendi mi, binada asbest olduğu biliniyor muydu?
2- Yıkım öncesi asbeste ilişkin önlemlerle ilgili hazırlık yapıldı mı, hangi önlemlerin nasıl uygulanacağı belirlendi mi?
3- Bu önlemlerin alınıp alınmadığı, uygulanıp uygulanmadığı denetlendi mi, nasıl denetlendi, kim denetledi?
4- Açıklama ve bilgiler incelendiğinde binanın asbestli olduğunun bilindiği anlaşıyor, binada asbestli malzeme olduğu bilindiğine göre önlem alınmadan yıkıma neden başlandı?
5- Önlemlerle ilgili bir planlama yapıldıysa neden uygulanmadı?
6- Apar topar yıkıma başlanmasının gerekçesi/gerekçeleri neler?
7- Bilmediğimiz insan/çevreden daha değerli ne var, ne olabilir?
8- Kimler ne kadar etkilendi, çevreye ne kadar yayıldı?
9- Yıkım sırasında çalışanlar ve alanda bulunanlardan kaçı ve çevredekilerden ne kadarlık bir mesafede bulunanlar risk altında?
10- Yıkım anında asbestli lifler ne oranda ortaya çıktı, yıkım anındaki meteorolojik şartlar ve özellikle rüzgâr durumu neydi, asbest lifleri hangi bölgelere yayılmış, taşınmış olabilir, neden karga tulumba yıkıma başlandı, hafriyatlar neden üstü açık kamyonlarla taşındı, risk altında toplam kaç kişi var?
Elde bilgi ve veri olmadan bir şey söylemek zor ama ciddi bir risk olduğu ortada. Hem çalışanlar hem de çevrede yaşayanlar için. Sorulara yanıtları umarız süreç içerisinde bulabiliriz.
Ankara’daki asbest vakası ülkemizde halk sağlığının nasıl tehditlerle karşı karşıya olduğunun ve bırakıldığının önemli bir örneği. (CIY/HK)