Geçirdiği beyin kanaması nedeniyle yoğun bakımda yaşam mücadelesini kaybeden Halam Zekya Pınar’ı sonsuzluğa uğurlamak için 14 Ağustos'ta Dersim’e vardığımda, Hozat Aliboğazı mevkiinde başlayan yangın 9. günündeydi. Yangınla ilgili az düzeyde tepkiler vardı. Çevre konusunda duyarlı arkadaşlarımızla görüştüğümüzde, devlet güçlerinin yangına müdahale edilmesine izin vermediğini öğrendik. Sosyal medyada olayın vahametiyle ilgili bilgi yayarak, müdahale için koşulların yaratılmasını sağlamayı hedefledik.
İnsansız, yalnız kalsın isteniyordu
Anaakım medyanın duyarsız kaldığı bu yangın felaketine dikkat çekmek için duyarlı bazı gazete ve ajanslar üzerinden de sesimizi duyurmaya çalıştık.
Kutuplardan bir yerden bahsetmiyorduk. Genel kamuoyuna seslenmeye çalıştık: “Çağdaş Neronlar”ın eliyle meşe ormanları yakılan coğrafyadan, Türkiye'nin 62 plakalı ilinden, yani devletin resmi adıyla Tunceli’den söz ettiğimizi haykırdık. Baskı, yıldırma politikalarıyla insansızlaştırılmak ve yalnızlaştırılmak istenen Dersim’den söz ediyorduk. Ormanları yakılarak nefesiz bırakılmak istenen kentten... Batıda çalılık yangınında veryansın edenler ne hikmetse Dersim’i görmüyordu.
Valinin performansı: Yalan ve tehdit
Haberin yayılmasıyla sosyal medya ortamında yangınla ilgili duyarlılık da artmaya başlamıştı. Daha sonra doğa gönüllüsü arkadaşlarımızla bir araya gelerek neler yapılabileceğini konuştuk. Arkadaşlarımızın yasağa rağmen yangın bölgesine giderek müdahalede bulunma kararlılığını görmek, sevindiriciydi. Bu kararlılığın ortaya çıkmasıyla birlikte bölgeye acil yardım çağrıları yapmaya başladık.
Tunceli Valiliği sosyal medya ortamında yangınla ilgili görsel haberlerin çoğalması üzerine yazılı bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Valilik, Hozat’ta bir yangından söz edilemeyeceği, sosyal medyada paylaşılan görüntülerin başka yerlere ait olduğu ve yalan haber yayanlar hakkında soruşturma başlatılacağını ileri sürüyordu. Yangının giderek geniş bir alanı etkisi altına almasını görmezden gelmekle kalmıyor, vuku bulacak duyarlılığın da önüne geçmeye çalışıyordu.
Açıklamayı okur okumaz anında Aliboğazı yangınına ait bir gün önce bana ulaşan görüntüyü Twitter hesabımda paylaştım. Vali yalan söylüyordu.
Kurumların performansı: Zayıf
Ertesi gün HDP Diyarbakır Milletvekilimiz Dersim Dağ, eski Hozat Belediye Başkanı arkadaşımız Cevdet Konak, Dersim Araştırmaları Merkezi'nden Selman Yeşildağ ve yine Diyarbakır Ekoloji Platformu'ndan arkadaşlarımızla birlikte bir heyet oluşturduk, yangın bölgesine hareket ettik. Vardığımızda yangının geniş bir alanı etkisi altına alarak devam ettiğini gözlemledik. Valiliğin açıklamalarını yalanlayan ve son derece yürek acıtan bir tabloyla karşı karşıyaydık. İzlenimlerimizi görüntülü bir şekilde aynı günün akşamı bazı ajans ve sosyal medya hesapları üzerinden kamuoyuyla paylaştık.
Ertesi gün doğasever arkadaşlarımızla birlikte yangına müdahale için Dersim Sanat Sokağı'ndan hareket ettik. Yangınla ilgili tepkilerin artması üzerine Valilik, müdahaleyi engelleme girişiminden vazgeçmişti. Yangına müdahale ediyor görünmek için de Orman Müdürlüğüne bağlı az sayıda eleman ve bir kepçenin bölgeye aktarıldığını gördük.
O gün doğa gönüllüsü arkadaşlarımızla birlikte iki grup halinde büyük bir mücadele yürüttük. Yangının kontrol altına alınabilir olduğunu gördüğümüzde çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Ertesi gün yangın bölgesine vardığımızda yangının giderek etkisinin azaldığını görmek sevindiriciydi. Son bir çalışmayla Hozat ve Ovacık arasında Aliboğazı mevkiini etkisi altına alan yangını durdurmuştuk. Ancak 10 gün boyunca yangına müdahale edilmemiş olması nedeniyle yüzlerce hektarlık alanın ölü bir alana dönüşmesini engelleyememiştik. Üzgündük. Başından itibaren harekete geçilmiş olunsaydı mutlaka bu alanın da kurtarılması mümkündü. Bu konuda sorumluluk sahibi olan kurumlarımız, ilçe belediyeleri ve siyasi partilerimizin yangına müdahale konusunda yetersiz kaldıklarını söylemeliyiz. Son derece hazırlıksız ve kamuoyu yaratma konusunda zayıf kaldıklarını görmek üzücüydü.
Doğasever gençler sayesinde
On gün boyunca geniş bir alanı küle çeviren yangına ellerimizde tarım aletleriyle müdahale etmiş ve yangını 13. gününde kontrol altına almayı başarmıştık. Bu başarı, doğasever genç arkadaşlarımızın cesareti ve doğasına olan tutkuları sayesinde sağlanmıştı.
Sevincimiz kısa sürdü: Her yeri yakıyorlardı
Hozat bölgesindeki yangını söndürmüş olmanın sevinciyle Dersim'e döndüğümüzde, yeni bir yangın haberiyle sarsıldık. Bu kez hedef Dersim merkeze bağlı Munzur Milli Park sınırları içinde bulunan Bali mezrası ve Müşkirek köyü arasında kalan ormanlık alandı. Bombardıman sonucu çıkarılan yangının dumanından etkilenen iki köylünün hastaneye kaldırılması, durumun ciddi olduğunu göstermeye yetiyordu. Aynı gün Geyiksuyu muhtarını arayarak yangınla ilgili bilgi aldım. Muhtar, yangının geniş bir alanda etkili olduğunu ve hiçbir şekilde müdahaleye izin verilmediğini belirtiyordu. Bu durumda yapılacak tek şey vardı; izin almadan yangın bölgesine ulaşmak. Sabahın erken saatlerinde arkadaşlarımızla aletlerimizi alarak önce Geyiksuyu’na, oradan da Müşkirek köyüne vardık. Yola çıkarken kontrol noktalarında nereye gideceğimiz sorulursa, Müşkirek köyünde cenazeye gideceğimizi söyleyecektik. Aynı gün hayatını kaybeden bir yaşlının bu köyde toprağa verileceğini duymuştuk.
Alev ve dumanla savaş
Müşkirek köyüne yakın tepelere vardığımızda vadiyi koyu bir dumanın kaplamış olduğunu gözlemledik. Vadiye hakim bir tepeden nereden ve nasıl müdahale edeceğimizi konuştuktan sonra Müşkirek'teydik.
Köyde bizi eski Dersim CHP İl Başkanı Hüseyin Zeytin karşıladı. Zeytin, uzun yıllardır arıcılık yapmak üzere köye yerleşmiş bir arkadaşımız. Yangının nasıl çıktığını bize tüm detaylarıyla aktardı. Yoğun bir çatışma varmış görüntüsü sergilendiğini ve dağların art arda bombalanmak suretiyle yangının çıkarıldığını söyledi. Hüseyin Zeytin, valilik başta olmak üzere yetkilileri aradığını ancak kendisine dönüş yapılmadığını ifade etti. Bu kısa sohbetin ardından yangın bölgesine yürümek için köyden ayrıldık. Hüseyin arkadaşımız da bize eşlik diyordu. Cenaze nedeniyle yine köyde bulunan Hozat Belediye Başkanı Celalletin Polat bir saat kadar bizimle yürüdükten sonra köye geri döndü.
İki saatlik bir yürüyüşün ardından yangın bölgesine varmıştık. Bölgeye yönelik olası bir operasyonun önüne geçmek için de kendi Twitter hesabımdan canlı yayın yapmak zorunda kaldık. Bunun, yangına dönük duyarlılığın artmasını da sağladığını fark ettik. Art arda gazete ve televizyonlardan durumu yerinde öğrenmek için aramaya başladılar.
Yoğun bir haber ve bilgi akışı sağlanarak bölgeye kurumlarımız başta olmak üzere insanlarımızın yönelmesini sağladık. Yangına müdahale çalışmalarına başlarken doğrusu fazla başarılı olacağımızı düşünmüyordum. Zira alevlerin şiddetinden çalışmak zordu. Yine ters rüzgârın etkisiyle boğulma tehlikesi geçirdiğimiz anlar oldu. Bir ara bu boğucu ortamın içinde kaldık ve kurtulma telaşıyla yaralanan arkadaşlarımız oldu. Birbirimizi kaybettiğimiz anlar oldu ve saatler sonra ancak bir araya gelebildik. Arazinin engebeli ve kayalık olması çalışmalarınızı zorlaştırıyordu. Yuvalarını alevlere kaptıran kuşların çırpınarak acı acı ötüşleri, yüreklerimizi dağlıyordu. Alevlere ve dumana karşı deyim yerindeyse tam bir savaş hali yaşanıyordu. Daha fazla yeşil alanın kurtarılması için can havliyle çalıştık.
10 kişilik bir grup olarak canlarımız pahasına bir çalışmayla akşamı ettik ve böylece yangını kendi alanına hapsetmeyi başarmıştık. Ancak büyüme tehlikesi devam ediyordu. Bu tehlikeyi tamamen bertaraf etmek için zamanımız kalmamıştı. Ertesi gün müdahaleye devam edeceğimizi kararlaştırarak dönüşe geçtik. Dönüşe geçtiğimizde saat 18.00'ı gösteriyordu. Dönüş yolunda yangına müdahale için Ovacık’tan gelen insanlarımızı gördük. Ancak müdahale için çok geç bir saatti ve onlar da geri dönmek zorunda kaldılar.
Sonrasında iki gün boyunca yeni katılan arkadaşlarımızın da desteğiyle söndürme çalışmaları sürdü. Yangın 4. gününde kontrol altına alınmış ve bu haberi büyük bir sevinçle tüm kamuoyuyla paylaştık.
Yetersizlikler, Hozat yangınının söndürülmesini geciktirdi. Hozat yangınına sadece müdahale etmekle yetinmedik; kamuoyu yaratmaya da çalıştık. Kamuoyu yaratarak öncelikle Dersim'de halkın müdahale isteğini çoğaltmaya çalıştık. Bali mezrası ile Müşkirek bölgesindeki yangında fiili bir durum yarattık. Yasak dinlemedik ve izin de almadan yangın bölgesine varmak, felaketin boyutunu azalttı. Alevlerin Dersim'i yutmasına, Dersim'i Dersim yapan ana damarlardan birinin yakılarak yok edilmesine izin veremezdik.
AKP'nin “güvenlik”ten anladığı: Yaşamı yok etmek!
Dünyanın hiçbir yerinde bu boyut ve şiddette bir orman yangınına tarım aletleri kullanılarak müdahale edildiği görülmedi. Canlarını tehlikeye atarak büyük bir çalışma yürüten gönüllü arkadaşlarımız sayesinde bu başarı elde edildi.
Dersim ormanları her yıl olduğu gibi bu yıl da havadan ve karadan yapılan bombardıman sonucu yakıldı. Bunun bir “güvenlik” uygulaması haline dönüştüğünü görmek mümkün. AKP iktidarınca güvenlik adına yakılan ormanlarla birlikte bir yaşam da yok ediliyor. Binlerce hektarlık alanı etkileyen yangında sadece ağaçlar yanmıyor; kurdu, kuşu, domuzu, ayısı, dağ keçisinden tutun da birçok yaban hayvan oluyor. Bu coğrafya ayrıca endemik bitki türleriyle zengin ve bu yönüyle de tahribatın boyutu büyük.
Burada hem ulusal hem de uluslararası hukukta suç sayılan bir eylem de bulunuluyor. Nedeni ne olurda olsun, ormanların yakılması suç. Yakılan ormanların söndürülmesini engellemeye çalışmak da ayrı bir suç.
“Havadan müdahale edilsin” çağrılarının gereği yapılsaydı yangın çok kısa bir sürede söndürülmüş olacaktı. Bu çağrıların gereğini yapmayanlar, ormanlık alanların yakılmasına göz yumdukları gibi, söndürmek için alanda bulunan insanların hayatlarını da tehlikeye attılar. Valilik yangın olayını çarpıtmak için her türlü manipülasyona başvurdu. Süreci sulandırmaya çalıştılar. Yetmedi, Gürsel Erol’u getirtip onun üzerinden bu manipülasyona derinlik kazandırmaya çalıştılar.
Hazırlıklı olunmalıydı
Dersim'de binlerce hektarlık alan küle döndü. Bu suçu işleyenlerden mutlaka hesap sorulmalı. Tunceli Barosu bu hukuki sürecin takipçisi olmalı ve Dersim coğrafyasının yeni bir yangın felaketiyle anılmasının önüne geçmeli.
Kurumlarımız, siyasi partiler yangınlar konusunda çok daha hazırlıklı ve donanımlı olmalı. Yangınlar karşısında Dersim'de duyarlılık beklenen düzeyde değildi ne yazık ki. Halkın sürece dahil olmasını sağlamak önemli. Bunun için de kurumlar başta olmak üzere ilçe belediyelerimiz ve siyasi partilerimizin de çok daha hazırlıklı ve donanımlı olmaları gerekir.
Birbirimizi suçlayarak sonuç alamayacağımız ortada. Ancak varsa eksiklerimiz halka bunun öz eleştirisini yapmaktan çekinilmemeli. AKP gibi bir gücün iktidarında, savaş konsepti ve rantın ne zaman nereden geleceğini öngörmemiz gerekiyor. Yangın konusunda çok daha profesyonel bir ekip çalışması elzem. Dersim'e sahip çıkmak, doğasına sahip çıkmaktan geçiyor ve ormanları küle dönmüş bir Dersim, kaybedilmiş bir Dersim olur. Kaybetmemek için daha çok duyarlılık ve daha çok mücadele şart.
Alevlere karşı birlikte büyük bir savaş yürüttüğümüz o kahramanların isimlerini anmadan bu yazıyı noktalamak istemiyorum: İsmail Ateş, Nevin Hedef, Özlem Armen, Haydar Çetinkaya, Ergün Demir, Ender Şimşek, Eser Gökmen, Gülay Kaya, Nevin Ateş, Veysel Aksoy, İbrahim Kasun, Meral Uç, Celal Memeçil, Deniz Karaağaç, Ercan Kılıç, Özcan Atalay, Barış Göktepe, Cihan Atalay, Hasan Aktuğ, Serdar Duman, Serdar Özel, Çetin Altun, Nadir Bulut, Hüseyin Ayrılmaz ve Selman Yeşilgöz. (FT/AS)