AKP iktidara geldiğinden bu yana çok az başlıkta tutarlığını korudu. Tutarlılığını koruduğu nadir başlıklardan birisi de “istihdam koşullarının emekçiler aleyhine olumsuz dönüşümü.”
Neredeyse her gün basına yansıyan şekillerde emekçilere bir hak kaybı yaşatan uygulamalarla karşılaşılıyor. OHAL hukuksuzluğuyla birleşen bu eğilim sonucu çalışanların “kadrolu, sendikalı/örgütlü, tam zamanlı ve insan onuruna yakışır bir ücretle istihdamı” istisnai bir hal aldı. Çeşitli adlar altında on binlerce yurttaş gittikçe derinleşen bir emek sömürüsüne maruz bırakılıyor. Hak arama yollarının emekçiler aleyhine kapatıldığı, grevlerin OHAL fırsatçılığı kapsamında yasaklandığı, hak arama eylem ve etkinliklerinin engellendiği bir ülkede emeğin hakkını savunmak günden güne zorlaşıyor.
İçinden geçtiğimiz Aralık ayı hem bütçe, hem de asgari ücretin belirlendiği aydır. Yine bu ay içerisinde açıklanan TÜİK verisine göre ülke ekonomisi yüzde 11,1 bir büyümeyi yılın 3. çeyreğinde göstermiştir. Bu kapsamda özellikle bankaların ve büyük holdinglerin açıkladıkları devasa kar oranları, büyümenin kimler için olduğunu ortaya koyuyor. Bugün eğer halka yansıyan bir büyüme söz konusu olacaksa asgari ücretliye büyüme oranı olan 11,1’e yakın, örneğin günlük 10 TL zam verilmeli.
Önceki dönemlerden biliyoruz ki günlük 1 doların altında zam artışları alan asgari ücretli bu dönemde de buna yakın bir zam alacaktır. Geçen yıl verilen günlük zam 3,5 TL (104/30), birçok şehirde minibüs parasına tekabül ediyor. Bu yılki zam iki araç kullanarak işe giden bir işçi için gidiş-dönüş minibüs parasına yetse asgari ücretliyi zam almış sayabiliriz. (Örneğin Ankara’da 2,75 olan yol ücreti ile çift vasıta durumunda 11 TL’ye tekabül eder)
AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “İstihdam Şurası” etkinlikleri kapsamında 14 Aralık’ta, istihdama ilişkin “müjdeleri” sıraladı. AKP’nin 17 yıllık pratiği içerisinde sergilediği birçok uygulamayı yeni bir şeymiş gibi sunma konusunda ustalaşan siyasal iktidar, birçoğu uygulanmış, denenmiş ve işe yaramamış müjdeleri verdi!
Bunlardan bazıları şu şekilde ifade edilebilir: Girişimci engellilere teşvik, işbaşı programları (Stajyer istihdamı) ilave istihdam teşviki gibi müjdeler! Bu üç uygulama da yıllardır uygulanmakta ve işsizliğin çözümü noktasında bir işe yaramamaktadır. Başka bir sorun da bu uygulamalar da dahil tüm İŞKUR uygulamaları harcamalarının işçilerden toplanan primlerle biriken “işsizlik sigortası fonundan” karşılanmasıdır.
Bir engellinin, girişimci teşviki alabilmesi için;
1) yüzde 40 Engelli Raporunun olması (sanıldığı kadar kolay değildir ve 200 TL “katılım ücreti” başvurudan önce alınmaktadır.)
2) Girişimcilik sertifikası almış olması
3) İş Kurma için bir projesinin olması,
4) Hibeden (bu yıl 36 bin olan ve 2018’de 50 bine yükseltilecek olan) yararlanmak amacıyla başvurması
5) Başvurusunun onaylanması gerekir.
Öncelikle sanki engellilere özgüymüş gibi sunulan bu durumun “gayrı-engelliler için de geçerli” olduğu göz ardı edilmemelidir. Engelli olmayanlar da bu şartları yerine getirdiğinde benzer teşviklerden hatta daha yüksek miktarlarda girişimcilik teşviki almaktadır.
Sorun şu ki; teşviğin 36 bin TL olduğu 2014 yılından 2017 yılına kadar dönemlerinde yararlanıcı sayısı zaten çok düşük gerçekleşmiştir. Üç yılda sadece 592 kişinin yararlandığı bu teşvikten yeni bir uygulama gibi bahsedilmesi ilginç. Son 4 yılın enflasyonunun veya yeniden değerleme oranının yansıtılması ile bu değer zaten 50 bin TL’ye yaklaşacaktır. Ayrıca değer kadar önemli bir konu da bu kapsamda kaç kişinin başvurduğu ve bu teşviki değerlendirebildiğidir. Türkiye’de yüzde 40 ve üzeri raporu olan engelli sayısının bir milyon üzerinde olduğu gözden kaçırılmamalı.
Diğer bir eski müjde ise stajyer istihdamı. İŞKUR “İşbaşı Eğitim Programları (İEP)” kapsamında yıllardır işyerlerinde işverenlere istihdam teşviki verilmektedir. Bunun da kaynağı işsizlik sigortası fonudur. ÇSGB Bakanının 2017 yılı bütçe konuşmasında belirttiği üzere, 2016 yılında İEP yararlanıcı sayısı 226 bin 9 kişi. Yine 2015 yılı bütçe konuşmasından bir kesiti gösteren aşağıdaki açıklamada da görüleceği üzere 2009-2014 yılları arasında da İEP kapsamında 227,6 milyon TL işsizlik fonundan harcanmıştır. Katlanarak artan yararlanıcı sayısı ve harcanan fon kalıcı bir istihdam yaratamamıştır.
Aşağıda ÇSGB Bakanının 2017 bütçe konuşmasında yer alan ve 14 Aralık’ta verilen müjdeleri de içeren bir grafik var. Bu müjdeler(!) kapsamında fondan kaç milyar TL harcandığı net olarak bilinmiyor. Ancak işsizlere ödenek amacıyla biriken fondan yapılan her 100 birimlik harcamanın sadece 30’unun ödenek olarak doğrudan işsize gittiği biliniyor.
Bu yazı kapsamında üzerinde duracağımız son müjde ise “ilave 2 istihdam” müjdesi. AKP Genel Başkanının açıklaması tam olarak şöyle verilmiş: "Dolayısıyla teşvikle bir istihdam ilave eden iş adamlarımızdan şimdi kendi imkanlarıyla da buna bir daha ilave edip iki istihdam sağlamalarını bekliyoruz. Tabii daha fazla olursa, 'niye daha fazla olsun' demeyiz. Yani gökten ne yağar ki yer kabul etmez, böyle bakarız. Çünkü bizim işsizlik oranımız, en kısa sürede tek haneli rakamlara, onun da mümkünse ortalarında bir yere taşımamız gerekiyor.” Daha önce 2010 yılında, 2014 yılında ilave istihdam çağrıları yapan Genel Başkan Erdoğan’ın bu çağrısı sonucu istihdam artışı gerçekleşmeyebilir. İstihdamda bir artış olma olasılığı işveren kesiminin bu çağrıya olumlu yanıt vermesine bağlıdır. Önceki çağrılara olumlu yanıt vermeyen işveren kesiminin bu defa nasıl bir tutum alacağı bilinmiyor.
Ancak kısa vadede bu çağrı nedeniyle işsizlikte bir artış yaşanabilir. Çünkü bu çağrı aynı zamanda, iş bulamadığı için aramaktan bıkan veya başka nedenlerle iş aramayan ama iş olsa çalışmaya hazır yaklaşık 2 milyon kişi için de yeniden bir iş arama çağrısıdır. Kamuoyunda geniş tanımlı işsizlik kapsamında ifade edilen “ümidi kırıklar” Erdoğan’ın çağrısını dikkate alıp İŞKUR birimlerine veya diğer iş arama kanallarına akın ederse bu durum işsizlikte dönemsel bir artışa yol açabilir. Bir dönem “Norveç’e eleman gönderiyoruz” diye açıklama yapan dönemin çalışma Bakanının açıklamasına müteakiben İŞKUR’da uzun süren uzun kuyruklar oluşmuştu.
Tüm bu eskimiş müjdelerin ortaya çıkardığı tablonun özeti şudur; Türkiye AB ve OECD ülkeleri içerisinde işgücüne katılma oranı ve istihdam oranı en düşük ülkeler içerisindedir. İstihdam oranının düşüklüğünü şöyle açıklayabiliriz. Bir kişi çalışıp üç kişiye bakmak zorunda kalmaktadır. Yine tüm bu müjdelere rağmen istihdamda olan her üç kişiden biri sosyal güvencesiz olup bu sayı 10 milyonu aşmıştır. Son bir yılda işe girenlerde kayıtdışılık OHAL etkisiyle yükselmiştir. İstihdam Şurası’ndan bir gün sonra açıklanan TÜİK verilerine göre ümidi kırıklar hariç 3 milyon 419 bin kişi işsizdir ve bunların 1 milyon 73 bin 15-24 yaş arası gençlerdir. Yine 1 milyon 38 bin yükseköğrenim mezunudur.
Yukarıda İEP’ler kapsamında kurs alan stajyerler TÜİK hesaplarında işsiz sayılmadığı gibi iktidarın açıklamalarında da istihdamdaymış gibi gösterilmektedir. Süresi belirli veya teşviğe bağlı bir kurs uygulamasının yararlanıcılarının istihdamda sayılması ancak işsiz sayısını düşük göstermeye yarar. Bu kişilere verilen ücret maksimum asgari ücrete çıkabilir. Yani genellikle asgari ücretin altında devlet gözetiminde istihdamda sayılmaktadırlar. Kaç kişi stajyer olabilir ki derseniz Eylül ayı SGK verilerine göre 1 milyon 130 bin kişi sadece. 2017’de aktif sigortalı olan her 100 kişinin 71’i stajyer veya kursiyer olarak kayıt olmuş. Milli istihdam seferberliği bu sayıyı katlayarak arttıracak. Gittikçe yaklaşılan son şudur: Aslında piyasada iş çok ama iş arayanlar ücret istemeye devam ediyor!
Bu uzun yazıyı AKP’nin ortaya çıkardığı, her biri ayrı bir yazı olabilecek “iki” istihdamtırak uygulama ile bitirelim. AKP’den önce kamuda istisnai bir uygulama olan taşeron işçilik AKP ile birlikte çok hızlı yaygınlaştı. 2004 yılında tüm kamu alanında sadece 3 bin 183 taşeron işçi vardı. 2017 yılında bu sayı 850 bin civarında açıklanmıştır. Özel sektörle birlikte bu sayının 2 milyona dayandığı bilinmektedir. AKP’nin kamu alanında “kadrolu çalışmayı kaldırmayı hedeflediğini” defalarca deklere ettiği ve en son KHK’lerle buna son vermeye başladığı yerde taşeron işçilerinin “nasıl” ve “nasıl” bir “kadroya” alınacağı bu müjdelerden bellidir. Taşerona kadro tartışmalarında suiistimal örneği “bunun kaç seçimdir kullanılması” durumudur. Son günlerde ise başka bir suiistimal Bakanlığın bulanık açıklamaları sonucu bir sınavdan bahsetmesidir. Bunun üzerine ortada herhangi bir düzenleme yokken birçok yayınevi “taşeron sınavına hazırlık” adı altında fahiş fiyatlara kitaplar basmıştır. Şimdilik bu müjdenin bu riskini ifade etmiş olalım. Ayrıca güvenlik soruşturması, sınav vb. uygulamalar ile binlerce taşeron işçisinin bu süreçte işini kaybetme ile de karşılaşabileceğini ifade etmeliyiz.
Son istihdamtırak uygulama ise yine AKP döneminde kamuda seçim dönemlerinin en sevilen uygulaması olan Toplum Yararına Programdır (TYP). TYP ne sosyal yardım ne istihdam ne de aktif istihdam tedbiridir. İşsizlik sigortası fonunun karadeliği olarak ifade edilecek bu uygulamada yüzbinlerce kişiye milyarlarca fon parası aktarılmaktadır. Ama bu milyar TL’lerin fondan gitmesine rağmen bu yüzbinlerce kişiye mesleki eğitim verilmemekte veya katma değeri yüksek bir iş yaptırılmamaktadır. Seçilme usulleri üzerine ciddi tartışılması gereken bir konu olan TYP ile ilgili sonraki tartışma tıpkı taşeron gibi “kadro talebi” olacaktır. Çünkü ilgili mevzuatta aksi belirtilmesine rağmen binlerce TYP’li yıllardı kamu alanında çalıştırılmaktadır.
AKP emeğin lehine bir uygulama eğiliminde olmak istiyorsa OHAL’i kaldırıp, enflasyonun ve faizin yükselmesini önlemeli. İrrasyonel iç ve dış siyasetinin faturası tüm topluma kesiliyor. Yükselen döviz kuruna ve düşen reel ücretlere rağmen karanlıkta ıslık çalmak gibi olan bu müjdelere emekçilerin karnı tok. (SO/AS)