Bugünlerde yine bir Avrupa telaşı aldı gitti milleti. Gencecik çocuklar Avrupa'ya telefon açıyor, bi güzel konuşuyorlar, gazetelerde, televizyonlarda varsa yoksa Avrupa...
İstanbul Emniyet Müdürü sokak arasında gezinen gazeteciye "Avrupa'ya gireceğiz travestilere alışmamız lazım" demiş, travestilere alışırsak her halde her şeye alışırız manasına geliyor, zaten gazetelerde "paket paket" uymamız gereken kuralları hepiniz okudunuz, biz kendi aramızda ufak tertip antrenman bile yapmaya başladık mesela balkona çıkıp da komşudan bir şey istemek yok... Telefonla isteyeceğiz artık, telefonla...
Uzun uzun yaşayan halk çocukları
Efendim geçen hafta askerler toplandı, Bülent Arıç'la üç dakika konuşmuşlar, öyle ateş almaya gelir gibi sonra açmışlar "Kırmızı Kitabı" hassasiyetlerimizi bir bir anlatmışlar hükümettekilere... Neymiş bu Kırmızı Kitap dedik Çocuğa sipariş ettik yakında Çin'den gelecek.
Mesele bu değil tabii, lafı Hıncal Uluç Bey'in köşesine getireceğim. -laf aramızda komşular olarak köşesini pek severiz... Öyle arabadan çöp atanların plakasını vermiyor mu bayılıyoruz - Hıncal Bey şöyle yazmış köşesinde: "Bu Milli Güvenlik Kurulu 'en etkili sivil toplum örgütü'. Sivil sözcüğünün aslı Civil. Bir de Civil Law varmış... Kimdir asker? Bu ülkenin orta sınıfının bire bir temsilcisi. Orta sınıflar ise bu ülkenin temeli. Orta direği. Üstelik çok iyi temsilcidirler. Çünkü doğdukları yerde büyüyüp ölmezler. Görevleri gereği ülkenin hemen tüm bölgelerinde uzun uzun yaşarlar... Şimdi bu fevkalade iyi eğitim almış bireylerin en iyi sivil toplum örgütü olmasından doğal ne var?... Milli Güvenlik Kuruluna toplantıları ile taşlar yerli yerine oturmaya başlar. Az sabır..."
Vallahi bu kadar aydınlık pir-ü pak bi kafa bize Elif cüz'ünü öğreten Hoca'da var sanırdım.
Atanmışlar ile Seçilmişler
En etkili sivil toplum örgütü yani Hıncal Bey'in deyimiyle "atanmışlar" ile "seçilmişler" de Avrupa'ya nasıl gidileceğini tartıştılar biliyorsunuz. Televizyondan izledim "seçilmişler" efendim Camii'nin yolunu şaşırdık ikindiyi şurada kılsak bari diyecek olmuşlar da öbürleri pek soğuk davranmış, kamusal alanda öyle şeylerin pek hoş karşılanmadığını anlatmışlar, eşlerinin öyle çarşı pazar gezmemesi, böreğini, kısırını yapıp kendi aralarında sohbet etmesi gerektiğini fısıldamışlar "seçilmişler"e...
Tabii bu sayede "seçilmişler"in eşlerinin de pek maharetli hanımlar olduğunu da görmüş olduk, mahalle mahalle gezip iftar açtılar, kocalarının hangi sebzeyi yediğini, elmayı hangi taraftan soymaya başladıklarını da hep bu sayede öğrenmiş olduk.
Gazete okumak, tafsilat almak mühim iş, Avrupa'ya girince başımıza neler geleceğini hangi "yasalara uyacağımızı", elimizi çabuk tutmazsak pusulayı şaşırıp heder olacağımızı öğrendik mesela.
Uzun uzun yaşaya halk çocuklarını da Avrupa'ya gitmeyi istediklerini ama yolda kalmayalım diye tedarikli gidilmesi gerektiğini öğrendik mesela. Ama hiçbirisi Frigidare buzdolabının yerini tutmuyor, öyle kapı kapı gezmeye gerek de yok, veriyorsun parasını adamlar gelip kuruyor, böyle Avrupalı olmak daha kolay sanki...(TS/NM)