Her taraf bayrak dolu... Balkonlardan Alman bayrakları sarkıyor, arabalara küçük Alman bayrakları yapıştırılmış. Genç kadınlar Alman bayrağı renklerinde elbiseler giyiyorlar.
Almanya milli takımının maçı kazanmasının ardından önce büyük bir korna konseri başlıyor, herkes bayraklarını sallayarak birbirini selamlıyor ve insanlar kentin büyük meydanlarında toplanıp saatlerce galibiyeti kutluyorlar.
Almanya'nın İngiltere'yi 4-1 yendiği maçtan sonra Almanya halkı neredeyse çıldırdı denilebilir. Neredeyse çeyrek yüzyıldır bu ülkede yaşıyorum ama Almanların bu kadar kendilerinden geçtiklerini görmemiştim.
Yalnız garip bir durum var: Almanların fizyonomik özellikleri değişmiş. Büyük Alman bayrağı taşırken "Deutschland Deutschland" diye bağıran siyah saçlı gençler var.
Arabaların iyice açılmış yan pencerelerinden bellerine kadar sarkıp göbek atan uzun siyah saçlı genç kadınlar var.
Hele de skor 4-1 olduktan sonra izleyicilerin hep bir ağızdan "fünf fünf" (beş, beş) diye bağırması var ki, Almanca konuşulan Ali Sami Yen'de miyiz, yoksa Rüştü Saraçoğlu stadında mı, insan tereddüde düşüyor!
Bu kombine coşkunun baş mimarı Almanya milli takımının dört yıl öncesine göre çok değişmiş olan bileşimi... 23 futbolcunun 11 tanesi ya da yaklaşık yarısı göçmen kökenli... Neonazi partisi sayılan NPD'nin bir üyesi bu durumu şöyle değerlendiriyor:
"Zavallı Almanya, bu günleri de mi görecekti!"
İlk 11'de oynayan Mesut Özil'e herkes sahip çıkıyor. Sonuç olarak o bir Alman ve bu gerçeği Türkler bile kabul ediyorlar. Ama o "bizim" Almanımız!
Mesut Özil'in babası kısa süre önce bir Alman gazetesinde yayımlanan söyleşisinde, "Oğlum kendini Alman hissediyor, ben de yüzde 70 Almanım" dedikten sonra, Almanya'daki uygulamalardan şikayetçi olan göçmenlere seslenerek şöyle dedi: "O zaman başka ülkeye gidin!"
Bu kadar basit! Ya sev ya terk et!
Galibiyetlerin coşkusu içinde bu sözleri pek duyan olmadı, ama ilerde daha iyi duyulacağı kesindir. Zira bu mantık, Hıristiyan Demokratlardan Sosyal Demokratlara kadar büyük partilerin de anlayışını yansıtıyor. "hangi kökenden olursa olsun bu ülke kaliteli insanlara açıktır. Ötekiler ise sadece sorun yaratırlar..."
Kaliteden kasıt, özel yetenekleri olan ve iyi eğitim görmüş insanlardır.
Önceki kuşaklarda egemen olan Nazi anlayışı, Alman kökenli olmamaları nedeniyle bu tür insanları kendinden saymazdı. Ne ki, dünya devleti olmak için Alman kökenli olmanın yetmediği, özellikle ABD örnek alınarak, anlaşıldı.
Fatih Akın ödül aldığında "Alman rejisörü" olarak anılıyor. Hürriyet Gazetesi, "ama Türk kökeni unutuluyor" diye itiraz ediyor. Aynı gazete aynı itirazı Mesut Özil için de yapmıştı ama babasının değerlendirmeleri kötü bir cevap oldu!
Bu coşku neden?
Almanlarla Türkler arasındaki her ortak kutlamanın ardından "bakın ne güzel uyum sağlamışız" diye manşetler atan Türkçe gazeteler, gerçekte olup bitenden bir şey anlamıyorlar.
Diyelim ki, Türkler "uyum sağladıkları" için böyle yapıyorlar. Peki Almanlara ne oluyor? Alman kökenli Almanların yıllardan beri böylesine birlikte heyecanlandıkları, coştukları görülmüş şey değildi.
Almanya toplumu, öteki toplumlar gibi, yıllardan beri neoliberalizmin yoğun etkisi altında kaldı. Neoliberalizm sadece ekonomik bir uygulama değildir, aynı zamanda bir kültürdür. İnsanlar arasındaki ilişkilerin tümünü para cinsinden ifade etmeyi amaçlayan, her değerlendirmeyi birey üzerinden yapan bir kültür... Birey olarak başarılı isen varsın, yoksa sen gidersin yerine başkası gelir...
Bu durum çok sayıda insanda "kendini bir yere ait hissetme" ihtiyacını doğuruyor. Çok sayıda insanın, daha önce hiç görmedikleri insanlarla bir araya gelmesi, birlikte coşması ve eğlenmesi, sonra dağılması ve birbirini muhtemelen bir daha görmemesi bu ihtiyaçtan kaynaklanıyor.
Türkiye kökenlilerde ise kendini güçlü hissetme ya da güçlüye yakın durarak böyle hissetmek duygusu son derece yoğun... Eğer Türkiye milli takımı Dünya Kupasına katılabilseydi, aynı Türkiye kökenlilerin büyük çoğunluğunu bu kez ellerinde Türk bayraklarıyla görecektik. Bir bölümü her ne kadar Türk ve Alman bayraklarını birlikte taşısa da, esas olan "anavatan bayrağı"dır.
Sayıları sürekli artan ama halen azınlıkta olan kendini Alman hisseden Türkiye kökenliler, bu bayrak sembolünden uzak duracaklardı.
Türkiye Cumhuriyeti başbakanları Almanya'ya geldiklerinde sürekli aynı sözleri tekrarlarlar: "Alman vatandaşlığına geçin ama kültürünüzü unutmayın!"
Bunun anlamı şudur: Ne olursa olsun, Türk kalın!
Ama olmuyor işte! Türkiye yetkilileri bir türlü kabullenmek istemiyorlar ama, kültürel asimilasyon konusunda oldukça zayıflar. Almanya gibi tarihsel olarak başkasını dışlama kültüründen gelen bir ülke ile bile bu konuda aşık atamıyorlar.
O zaman da, açıkça "Kendimi Alman gibi hissediyorum" diyen Mesut Özil'e "neden Türk olduğunu" anlatmaya çabalamak kalıyor... (EE/EK)